Bizim izlenimcilerimiz

MONET’nin ‘Empresyon: Gündoğumu’ tablosu sergilenince ilk izlenimin önemini benimseyen sanatçılar, ‘empresyonizm’ (izlenimcilik) akımının başlatıcısı oldular.

Haberin Devamı

İzlenimcilik hakkında özet bilgiyi ve akımın bizdeki temsilcilerini aşağıdaki yazıda bulacaksınız:

“19. yy’ın ikinci yarısında Fransa’da oluşan izlenimcilik akımı, görsel sanatların yanı sıra edebiyat ve müzik dallarında da etkili olmuş; ayrıca döneminde bir yaşam ve düşünce biçimi olarak gelişmiş ve 20. yy sanat kuramlarıyla akımlarını büyük ölçüde etkilemiştir. İzlenimcilik; Monet, Renoir, Sisley, Bazille gibi sanatçıların 1860’larda Akademilere karşı çıkarak, kendi aralarında bir grup oluşturmalarıyla gelişmeye başlamıştır. Daha sonraları C. Pissarro, Cezanne, Berthe Morisot, Armand Guillaumin ve Degas’nın da katılmalarıyla grup özel sergiler düzenlemeye başlamıştır. Grup, adını ilk sergilerinde yer alan Monet’nin ‘İzlenim: Gündoğumu’ (1872, Marmottan Müzesi, Paris) adlı yapıtından almıştır. İzlenimciliğin Türkiye’ye gelmesi 1910’lara rastlar. Ancak 1914 Kuşağı, Çallı Kuşağı ya da Türk İzlenimcileri adlarıyla anılan bu kuşağa öncülük eden Halil Paşa’dır. 1880-86 arasında Paris’te bulunan sanatçının 1888’den sonra yaptığı İstanbul manzaraları büyük ölçüde izlenimci öğeler taşır.”
(Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi 2, Yem Yayın, İzlenimcilik, s. 782)

* * *

Haberin Devamı

MONET’nin evini ve bahçesini gezerken, bir sanatçının yaşadığı ortamın bilinmesinin bir okur, bir izleyici üzerindeki etkisini düşündüm.

Bizde hangi ressamların evleri bugün korunuyor?

Eskihisar’daki Osman Hamdi ile Şehzadebaşı’ndaki Feyhaman Duran evlerini anımsadım. Onlar bize bu izlenimi verecek nitelikte değil.

Yazar evleri var mı? Yazar müzeleri kurabildik mi?

Tevfik Fikret, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Sait Faik Abasıyanık, Necati Cumalı...

Peki onların evlerini gezdiğinizde, nasıl bir yargıya varabilirsiniz? Batıdaki evler kadar ziyaretçide iz bırakan, onların kitaplarının alınabileceği, hediyelik eşyanın bulunduğu yerler mi?

Hayır.

İlle de bir yazarın yaşadığı evle eserleri arasında bağ kurun, diyemeyiz. Çünkü Monet çok özel bir örnektir.

Yine de ümit ederim ki, bizim resim dünyamız da yavaş yavaş aynı kıymeti görmeye başlasın.

* * *

Haberin Devamı

MONET’nin bahçesiyle birlikte resimlerini de süsleyen nilüfer çok çağrışımlar yaratıyor ziyaretçide.

Yazının tam da burasına Behçet Necatigil’in ‘Nilüfer’ şiirinden birkaç dize alacağım:

Ben oraya koymuştum, almışlar
Arasına sıkışık saatlerin.
Çıkarır bakardım kimseler yokken:
Beni bana gösterecek aynamdı, almışlar.
Kışken ilkyaz, sularımda açardı;
Buzlu dağlar gerisine kaçıracak ne vardı?
Eski defterlerde sararırmış yaprak,
Beni bana gösterecek anlamdı, almışlar.

Bir ışıktı yanardı gecelerde;
Akşam, çiçekler uykuya yattı,
Sardı karşı kıyıları karanlık
Beni bana gösterecek lambamdı, almışlar.”

* * *

William Shakespeare’in ‘Hamlet’teki Ophelia’sını mutlaka anımsarsınız. O zaman Cahit Külebi’nin ‘Kayıp Sevda’ şiirini de okumuşsunuzdur:

Haberin Devamı

Bir yandan türkü söyler
Bir yandan yürür ağlayarak,
Sevdası rüzgâr gibi iter
Dere boyunca yalnayak.
  
Nilüferler gibi solgun Ophelia!
Yanaklarına yapışır saçları.
Açılır etekleri suyun yüzünde,
Seyrederdi söğüt ağaçları.

İnsan kalbi o zamanlar da vardı
Daha küçüktü, daha kırmızıydı ama şimdikinden
Kopardılar kalbini Ophelia’nın
Nilüferler gibi sarardı.
  
Şimdi de kızlar sokaklarda,
Minnacık eller, ayaklar, saçlar.
Ama nerde onlar, nerde Ophelia
Nerde evvel zaman içindeki aşklar.
  
Sevdamız kayboldu zamanlarda.
Dişi ceylanla erkek ceylan
Ayrı yönlere koşar gider.
Bir sevişmek kaldı romanlarda.”

* * *

MONET’nin bahçesinde gördüğüm nilüferlerin edebiyattaki izdüşümleriydi bu yazdıklarım. 

Yazarın Tüm Yazıları