Bir muhalefet yöntemi olarak parti kapatma

BU ülkede, kendileri olmasa halkın ne vatana, ne cumhuriyete sahip çıkabileceğine inanlar ikide bir oyunu durdurmaya devam ettikçe, Türkiye’nin çağımızın sorunlarıyla baş edebilmesi mümkün değil.

Siyasetin dinamiklerine on yılda bir müdahale, bu ülkenin sivil toplumunu, dolayısıyla tehlikelere direncini zayıflatıyor.

AKP’nin kapatılması girişimi ne zamana denk geldi?

Tam da işçilerin, sosyal güvenlik yasa tasarısına karşı seslerini ülke çapında yükselttikleri, AKP ile doğrudan bir alışveriş, bir hesaplaşmaya oturduğu güne denk geldi.

Sonuç? Gündem değişti.

Sosyal reform tasarısı, Güneydoğu ile ilgili vaatler, tırmanan petrol fiyatları karşısında yapılması gerekenler, alternatif enerji tartışmaları, Avrupa Birliği, Kıbrıs, Gümrük Birliği’nden doğan haksızlıkların düzeltilmesi için yapılması gerekenler, kadın haklarının genişletilmesi için sırada bekleyenler, yüksek öğretimdeki aksaklıkların düzeltilmesi için akademinin başlattığı muhalefet, YÖK tartışmaları, kapının önünde dolaşan ekonomik kriz ve daha birçok önemli mesele yine arada kaynadı.

Çünkü şimdi Türkiye erken seçim ihtimalini konuşmaya başlayacak.

***

DIŞARIDAN
müdahalelerle hiçbir sorun çözülemiyor.

Refah Parti’nin kapatılmasından sonraki gelişmeleri yaşadık.

Erdoğan’ın mahkûm edilmesi onu, CHP lideri Baykal’ı, "eğer başbakanlık yolunu tıkasaydım, halka karşı bir şey yapmış olurdum" dedirtecek kadar güçlü bir biçimde geri döndürmedi mi?

Bu sadece Türkiye’ye özgü bir şey değil.

Tayland’da, 2006 yılındaki askeri darbeden sonra geçen yıl mayıs ayında Anayasa Mahkemesi, sürgüne giden Başbakan Thaksin Shinawatra’nın lideri olduğu partiyi yasakladı. Bu yıl yeniden seçimler yapıldı. Thaksin’in en yakın çevresinden isimlerin kurduğu parti parlamentoda çoğunluğu sağladı. Üstelik eski hükümetin yolsuzlukları bir bir açıklanmışken.

Halk her zaman mağdurun yanındadır.

***

AKP
’nin ya da herhangi bir partinin kapatılmasına karşı çıkmak, onları desteklemek anlamına gelmez. AKP, seçimlerde sağladığı sonucu, halkın kendisine her istediğini yapabilme izni verdiği biçiminde algıladı. Ve dayatmacılığı siyasetinin esas üslubu haline getirdi.

Dün Siirt’te konuşurken "milli irade karşısına yargı çıkamaz" diyor Başbakan Erdoğan.

Bu doğru mu? Milli iradeye, yasaların üzerinde bir güç atfetmek mümkün mü?

Milli iradenin sorumluluk verdiği bir kişi ya da kurum suç işlerse ne olacak?

AKP’nin bu, popülist "milli irade" anlayışı, dün işçileri sokağa çıkartan dayatmacılığın nedeni aslında.

Ama parti kapatmayı, bir muhalefet yöntemi, yargıyı muhalefet aracı haline getirmek de doğru değil.

On yılda bir yapılan darbelerle Türkiye’nin siyasi kadroları budandı ve demokratik ortam çoraklaştırıldı.

Üç beş yılda bir parti kapatarak rejimi korumaya çalışmak ise onu daha kırılgan bir hale getiriyor.

Mağdurlar yaratmak, popülizmi besliyor.

Bu eğilime karşı çıkmak gerekir.

Ama AKP’nin DTP’ye yaptığı gibi, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyerek olmaz bu işler.
Yazarın Tüm Yazıları