Paylaş
Kürsüde Fatma Şahin konuşurken, iki genç aniden ayağa kalkıp pankartları açıyorlar. Yoğun bir protesto.
Bakan “Bir dakika” diyor olmuyor.
Kızlar müthiş bir hızla konuşmaya devam ediyor:
“AKP hükümeti kadınları eziyor!”
Bakan Şahin; “Tamam toplantıdan sonra konuşalım” diyor...
Yine olmuyor.
Bakıyorum, yavaş yavaş koruma polisleri kızlara doğru yanaşıyor...
“Eyvah” diyorum, “yine o çirkin manzaralar üzerimize üşüşecek. Çığlıklar, tartaklamalar ruhumuza bir kurşun gibi inecek.”
Bir ara öğretmenler kızlarla konuşuyor. Ama kızlar protestoya devam ediyor.
Ve tam bu sırada polisler hareketleniyor. Eller kalkmak üzere... Bakışlar keskin. Öfke bulutları toplanıyor.
Ve tam bir polis elini kıza ve pankarta doğru uzatırken...
Kürsüdeki Bakan Şahin koruma polisine sesleniyor:
“Meral Hanım lütfen dokunmayın. Salondan da çıkarmayın. Bunları konuşarak aşacağız.”
Ve polisler çekilirken salondan bir alkış kopuyor...
Ne kadar kritik bir eşik. İncecik bir sınır.
Eğer polisler kızları oradan yaka paça çıkarmaya çalışsa bütün salon protestoya katılacak.
Bakan konuşamayacak. Şiddete karşı toplantı şiddete teslim olacak.
Nitekim arka sıralardan sesler yükseliyor. Bakıyorum orta yaşlı kadınlar.
Diyor ki:
“Şu hale bakın, burada kadına şiddete karşı toplandık, ama kızlar şiddet görüyor!”
Ama bu sesler daha fazla yükselemeden havada asılıp kalıyor.
Çünkü Bakan müdahale edip polisleri durduruyor. Kızlara da “Tamam sizinle konuşacağım. Ama siz de beni dinleyin” diyor...
Ve bakın ondan sonra neler oluyor.
Kızlar oturmuşken bir daha ayağa kalkıp pankartları açınca...
Bu defa bütün salon kızlara “Tamam anladık, oturun” diyor. Ve protestocu genç kızlar öylesine yalnızlaşıyorlar ki...
Yerlerine oturup kalıyorlar.
Böylece müthiş bir organizasyon çirkin manzaraların kıyısından dönüyor.
DEMEK Kİ OLUYOR
Evet, demek ki oluyor.
Bir siyasetçi en keskin protestoyu bile salonda yalnızlaştırabiliyor. Ne saçlarından sürüklenen kızlar, ne çığırından çıkmış bir manzara.
Şahin konuşmasını alkışlarla bitiriyor.
Nerede mi oluyor bu?
Bahçeşehir Üniversitesi’nde.
Hürriyet gazetesinin “kadına ve aile içi şiddete son” için açtığı imza kampanyasının töreninde.
İmzayı biz erkekler attık.
Mesela ben niye mi attım:
- Her yıl tacize uğrayan 18 milyon kadın için bir erkek olarak utandığım için.
İmza attım çünkü:
- Geceleri yorganlarının altında için için ağlayan 3 milyon 863 bin çocuk gelin için.
İmza attım çünkü:
- Kars’ta karısını kemer tokasıyla dövüp komaya sokan adamın serbest kalmasına tahammül edemiyorum.
İmza attım çünkü:
- Ağrı’da tecavüze uğradığı için ailesi tarafından ölüme mahkûm edilen 14 yaşındaki kızın intiharından utanıyorum.
İmza attım çünkü:
- Defalarca ‘Beni boşandığım eşimden koruyun’ diye polise başvurmasına rağmen Kadıköy’de sokak ortasında katledilen kadına sahip çıkamayan devlete “yeter” diyorum.
İmzaladım çünkü:
- Tacize uğramasına rağmen korkudan konuşamayan, polise gidemeyen milyonlarca kadın ve genç kız olduğunu biliyorum.
İmzaladım çünkü:
- Her gün defalarca yalnızca bedenleri değil, onurları da katledilen milyonlarca kadın için utanıyorum.
İmza attım çünkü:
- Dün Meclis’ten geçen yasa çözüm için beni umutlandırıyor.
Hadi; siz de bir imza atın...
Attığımız bu erkekçe imzalar, tacize uğrayan milyonlarca kadın için...
Çocuk gelinler için...
İntiharın kıyısındaki kızlarımız için...
Bir “cesaret ve özgürlük davetiyesi” olsun...
EY PENCERENİN DIŞINDAKİLER
Dün bu başlıkla hürriyet Web TV’den yaptığım “görüntülü-yorum”u 500 bine yakın kişi izledi. Binlerce kişi facebook’ta paylaştı. Binlerce teşekkür aldım.
Ve gördüğüm bu toplumsal heyecan bana şunu anlattı:
- İnternet çağında artık hiçbir şey eskisi gibi değildir.
- Özgürlükler yöneticilerin verdiği bir bağış değildir...
- Özgürlük internet çağının getirdiği o toplumsal ağda, herkesin paylaşarak kazandığı bir haktır.
(İzlemek için http://webtv.hurriyet.com.tr/2/24807/19321038/1/ey-pencerenin-disindakiler-bakin-nasil-delik-desik-oluyoruz.aspx )
Paylaş