Binlerce insan orada işkence gördü

TIRNAKLAR sökülüyor, soğuk basınçlı su sıkılıyor, Filistin Askısına asılıyor, boğazına ilmik geçiriliyor, “son arzun ne” diye soruluyor, elektrik veriliyor, lağımın içine sokulup çıkartılıyor, falaka, küfür, tokat, yumruk zaten mevcut.

Haberin Devamı

Başkalarına yapılan işkenceler gece yarılarına kadar dinletiliyor, hoparlörden anons yapılıyor, “Ecevit infaz edildi”, sıra size geldi, anlamında.
Burası Otağ-ı Hümayun, tarihiyle asla bağdaşmayan, 12 Eylül’ün en rezil işkence hanelerinden biri. Diyarbakır Cezaevi, Mamak Cezaevi gibi. Burası DİSK davasında tutuklananların işkence gördüğü yer.
DİSK davasında 12 Eylül’de beş bin kişi sorgulanıyor. 1477 kişi sanık sıfatıyla mahkeme karşısına çıkartılıyor. Dava on iki yıl sürüyor. O davada tutuklananlar örneğin, Abdullah Baştürk, Ahmet İsvan, Kemal Nebioğlu, Süleyman Çelebi, DİSK’e bağlı otuz iki sendikanın önde gelen kadroları, yöneticileri burada üç gün, beş gün, on gün, on beş gün işkenceden geçiyor.
2004’TE YAZI VAR
Otağ-ı Hümayun, bu işkence hane, bugün Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından kültür merkezi olarak hizmete açılıyor.
İnsanlara zerre kadar saygısı olmayan bir girişim.
Otağ-ı Hümayun 2004 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi’ne verildiğinde ve buranın kültür merkezi olarak onarılacağı açıklandığında, DİSK Başkanı Süleyman Çelebi rektörlüğe yazı yazıyor:
“Masraflarını biz karşılayalım, burada biz işkence gördük, burası kültür merkezi olmasın, insan hakları müzesi olsun.”
Bu duyarlılığı kimse takmıyor, yine bildiklerini okuyorlar.
DİSK Yönetimi oranın kültür merkezi olarak açılışı yapılacağını ilanlardan öğreniyor. Öğrenince, Süleyman Çelebi Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ı arıyor.
GÜNAY-ÇELEBİ
Çelebi çok dikkatli:
“Biz açılışı protesto için oraya gideceğiz ama eğer Başbakan gelecekse, onu protesto etmiş olmayalım, biz başka zaman gideriz.”
Ertuğrul Günay açılıştan haberi olmadığını söylüyor, Başbakanın programında öyle bir açılışa gitmek olmadığını ekliyor. Çelebi sürdürüyor:
“Bizim amacımız, bizim işkence gördüğümüz yerin insan hakları müzesi yapılmasıdır.”
Ertuğrul Günay önce sinirleniyor:
“Biz şimdi her yeri müze mi yapacağız? Bunlarla mı uğraşacağız?”
Sonra düzeltiyor:
“Oraya anı defteri konulabilir, kütüphane yapılabilir.”
12 Eylül’de hapis yatmış bir Kültür Bakanı olarak, Günay’ın daha duyarlı davranması beklenebilir. Hani, o eski sosyal demokrat günlerindeki gibi. Ama, o günler ve o duyarlıklar artık çok uzakta.
Sonuçta, DİSK yöneticileri hiç de uygun olmayan o kültür merkezinin açılışını protesto etmek için, vaktiyle işkence gördükleri binanın önüne gidiyor.
Polis acele görevde. Protesto edenler, Türkiye’de artık her protesto eyleminde olduğu gibi, polis dayağı ile karşı karşıya kalıyor.
Binanın yeni kullanım amacından, polis dayağına kadar, her şey buram buram insana saygı kokuyor.
Alın, kültür merkezinizin hayrını görün.

Haberin Devamı

Asgari ücret açlık sınırından çok geride

Haberin Devamı

TÜRKİYE’de çalışanların yarısından fazlası asgari ücret üzerinden gelir elde ediyor. AB ortalamalarına göre, bu olmaz bir gerçek.
Üstelik, dünyanın on yedinci büyük ekonomisine hiç yakışmıyor. Öyle büyük bir ekonomi olduğumuza bin şahit ister.  işçi ve işveren sendikaları asgari ücretin belirlenmesi için toplantı yapıyor. İşçi kesimi devletin resmi kurumu olan “TÜİK verilerine göre karar verilmesini” istiyor.
TÜİK’e göre, açlık sınırı 899 lira. Oysa, şu anda asgari ücret, yan gelirleriyle birlikte 599 lira. Aradaki farka bakar mısınız? Asgari ücret, açlık sınırının ancak üçte ikisi kadar.
Hükümet henüz rakam söylemiyor. İşçi kesimi ise, aradaki farkın mümkün olduğu kadar kapatılmasından yana.
Toplantılar sürüyor. Diyelim ki ve muhtemelen öyle olacak, işçi kesimi hükümetle ve işverenlerle anlaşamıyor, ne olacak?
Hiiiç, işçiler imzalamayacak, hükümet ve işveren sendikaları imzalayıp, yeni asgari ücreti, abartılı nutuklarla ilan edecek.
Bu da, hükümet-işveren-işçi ortaklığında demokrasi olacak.

Haberin Devamı

Şimdi ben ‘One minute’ diyorum

DEMOKRATİK özerklik ile ilgili yazı yazan köşe yazarlarına Başbakan Erdoğan bozuk atıyor: “Sağ olsunlar, işleri güçleri yok, her gün bunu yazıyorlar.”
One minute, one minute. Eksik olmasın Erdoğan, biz sağ olalım, kendileri de sağ olsun.
Şimdi Kürt sorunu üzerine yazı yazanlara çatan Erdoğan, bundan altı-yedi ay önce, sanatçısından yazarlarına kadar bilcümle vatandaşa, “benim aslan kardeşlerim, Kürt sorunu için ben açılım yapıyorum, siz ne düşüyorsunuz” diyerek, kahvaltılı sohbetlere çağırmadı mı? O zaman davet ettiklerine şimdi racon kesmek ayıp olmuyor mu? Kaldı ki, gelinen nokta Erdoğan dahil, hepimiz için o kadar hayati ki, keşke çok farklı düşüncede olan insanlar bu konuyu sık sık işlese.

Yazarın Tüm Yazıları