Paylaş
Yeni Başbakan bir basın toplantısı yaparak aldıkları önlemleri açıkladı. Başbakanla birlikte, krizden çıkmak için gerekli kemer sıkma tedbirlerini açıklayan “Refah, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı” Bayan Elsa Fornero “fedakârlık” sözcüğünü telaffuz ederken gözyaşlarını tutamamış. Önlemleri öğreneni sendika sözcüleri de “işçiler, hükümetten fazla ağlayacak” buyurmuş. Doğrudur, istikrar paketleri daima işçileri ağlatır.
EMEKLİLERİ VE İŞÇİLERİ ENFLASYONA EZDİRECEĞİZ
Paket, 30 milyar Euro’luk tasarruf içeriyor. Amaç “bütçe açığını” daraltmaktır. Maddelerden biri aynen şöyle: “Enflasyon ne olursa olsun, 2013 yılı sonuna kadar emekli maaşları zam görmeyecektir. Yani emekliler, enflasyona ezdirilecektir.”
Emeklilerin görünen maaşları azalmayacak, ama enflasyon zammı verilmeyeceği için reel gelirleri düşecektir. Emeklilere reva görülen bu muamelenin bir benzerinin kamuda halen fiilen çalışanlara da uygulanacağı açıktır. Kamu kesimi, maaşlarda enflasyon düzeltmesi yapmazsa, özel sektör de benzeri bir uygulamaya gidecektir. Yoksa rekabet güçlerini bırakın arttırmayı, koruyamazlar bile.
GELİR ARTIRICI ÖNLEMLER DE VAR
İktisat profesörü Başbakan Monti’nin açıkladığı istikrar paketinin, gider tasarrufu sağlayan bölümü ücretlerin reel olarak düşürülmesi, gelir arttırıcı önlemleri ise “servetin ve yüksek kazançların vergilendirilmesi” ana fikri üzerine inşa edilmiştir. Bu suretle hem ekonominin ihtiyacına cevap vermek, hem de sosyal olarak adil davranmak ilkeleri gözetilmiş olacaktır. Servetin ve servet sahiplerinin devlete daha fazla vergi vermesi amacıyla, hem yüksek gelirlerin vergi miktarları maktu olarak arttırılmış hem de yazlık ev, yat ve lüks araba gibi zenginlere mahsus oyuncakların kullanımı pahalılaştırılmıştır.
TÜRKİYE İSTİKRAR PAKETLERİ TASARIMINDA USTADIR
Bütçe açıkları ve/veya cari açıkları yüksek ülkelerin, günün sonunda istikrar önlemleri alması kaçınılmazdır. İstikrar paketleri konusunda bizim geniş tecrübemiz vardır. 24 Ocak 1980, yakın geçmişimizin ilk büyük paketinin yürürlüğe konduğu tarihtir. Bugün olduğu gibi, o dönemde de Türk ekonomisinin zayıf tarafı, kamu borcunun milli gelire oranı değil, “cari açık” idi. Bugünden farkı, 16 milyar dolarlık dış borcun neredeyse tamamının (özel sektörün garantisiz dış borçları hariç) kamuya ait olmasıydı. Sabit kurla Türk parasının kıymetini koruma saplantısı yüzünden ülkede döviz kalmamıştı. Meşhur “70 cente bile muhtacız” sözü o günlerde söylenmiştir. 70 cent çok gerilerde ve çok küçük kaldı. Bugünkü ekonomimizin çarklarını normal devirde çevirmek için her yıl 70 milyar dolara ihtiyacımız var. Bu şartlar altında “günün sonu gelmeden” Türkiye’nin de açıkça ilan etmese bile, bir istikrar paketini yürürlüğe koyması şarttır. Nasıl olsa Amerika’nın Orta Doğu politikasını destekliyoruz, ABD bu hükümeti, dik başlı Ecevit hükümetini terslediği gibi tersleyemez, deyip sırt üstü yatılamaz. ABD’nin Irak’ı işgaline kolaylık göstermek için sıkı pazarlık etmiş ve para istemiştik. Bize kaç para verilmişti hatırlamıyorum, ama Suriye için kesenin ağzını açtığına dair bir emare yok.
Son Söz: Açık, işten değil dişten arttırarak kapanır.
Paylaş