Bayramın kutlu olsun Balbay

MUSTAFA BALBAY’ın fotoğraflarından oluşan sergi, İzmir Gazeteciler Cemiyeti ile Konak Belediyesi’nin düzenlemesiyle Alsancak-Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde açıldı.

Haberin Devamı

Tören öncesi yüzlerine Balbay maskeleri geçiren halkımız, toplantı salonunda alkışlarla, “Balbay’a Özgürlük” haykırışlarını göklere sundu.
Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Attila Sertel’i, Ali Ekber Yıldırım’ı ve tüm yönetim kurulu üyelerini, Konak Belediye Başkanı Dr. Hakan Tartan ve çalışma arkadaşlarını, Cumhuriyet Gazetesi Ege temsilcisi Serdar Kızık’ı, tutuklu sevgili arkadaşımızı unutturmamak ve sürekli gündemde tutmak için yaptıkları özverili çalışmaları dolayısıylae kutlamak, alkışlamak gerekir.
Düşenin dostu olmaz derler..
Oysa düşen Balbay’ın, İzmir’de, Ege’de çığ gibi dostu var..
Onunla onur duyalım..

BALIKÇI’NIN BALBAY’I
İzmir Gazeteciler Cemiyeti, 5 Mart 2010’da Basın Lokali’nde Balbay ile dayanışma toplantısı düzenlemişti. Hakan Tartan, Attila Sertel ve Serdar Kızık nitelikli konuşmalar yaptı. O toplantıdan sonra köyüme döndüm, akşam gittiğim küçük bir balıkçı lokantasında köşede pirinç ayıklayan balıkçı, uzun süre gözünü bana diktikten sonra aniden patlayıvermişti.
“- Sana soruyorum.. Şu Balbay var ya.. Ne yaptı bu çocuk?.. Hiçbir şey.. Ne güzel anlatırdı memlekette olup bitenleri.. Onu çok severim, çoookk.. Neden eziyet yapıyorlar bu yavruya?.. Allah’ından bulsun hepsi.. Size de iki lafım var.. Neden Balbay için bir mücadele vermiyorsunuz?.. Bir de gazeteci olacaksınız.. Aaahh Mustafa’cık ahh, Allah sabır versin!..”
Donup kalmıştım.
Balıkçıya yanıt veremedim.
EN BÜYÜK ÖDÜL
Sonra bu olayı internet sitelerinde yazdım. Yazımı Balbay okumuş. Cumhuriyet’te 6 Nisan 2010 tarihli yazısının başlığı şöyleydi: “Balıkçının Seveni.”. Yazısının sonunu söyle bitirmişti: “Benim için en büyük ödül, Yaşar Aksoy’un anlattığı o balıkçının sevgisi. Bunca yıldır gazeteciliği salt o balıkçı için yapmış olsam bile, bana yeter.. Bedeli neyse öderim!..”
Sonra gidip o balıkçıya, Balbay’ın yazısını okuduğumda hem sevinmiş, hem hüzünlenmişti.. Geçenlerde yine balıkçıya uğradım. Yine Balbay’dan konu açtı, “Balbay’a benden selam söyle” diye ardımdan seslendi. Bir gün Balbay, özgürlüğüne kavuşursa, onu bu Giritli balıkçının mekanına götüreceğim.
Balbay’ın sokakta ne kadar çok sevildiğine şahidim. İki yıl önce, bir Balbay resminin üzerine bilgisayarda kırmızı renkte “Seninleyiz” ibaresi koyup, afiş ve el ilanları yaptırmıştım. Afişi, kitap fuarlarında bizim standımıza asıyorum. Hep çantamda taşıdığım el ilanlarını da iki yıldır önüme gelene sokakta dağıtıyorum.
Kimisi, el ilanına bakıp hemen tanıyor ve “Sağol, onu seviyoruz”, kimisi ise, “Tamam abi, seninleyiz” diyor.. Kimisi ise, “Kayıp ilanı mı abi?” diye soruyor.. Evet, kayıp ilanı, ama “şimdilik” dostlar!..
BAYRAM TEBRİĞİ
Bayramın kutlu olsun Mustafa Balbay.. Ailenden, evlatlarından, mesleğinden ve özgürlüğünden uzak, Silivri Cezaevi’nde geçirdiğin bu günlerin geçici olacağına yürekten inanıyorum. Yazdığın “Zulümhane” kitabı elimden düşmedi bu bayram.. Fotoğraflarından oluşan sergiyi, bayram sonrası inan, binlerce kişi gezecek. “Zulümhane” kitabından aldığım ve evlatlarını anlattığın cümleleri buraya aktararak, gözlerinden öpüyorum:
“Tutuklandığımda Deniz emekliyordu ve henüz dişleri çıkmaya başlamıştı. Yağmur’un büyümesini ise adım adım izlemiş, daha önceleri yazmıştım. Deniz’i de öyle bir heyecanla bekliyordum. Olmadı..
Mayıstaki açık görüşte ağzından altı diş saydım. Görüş salonunda birlikte 8-10 adım attık. 2010 başında iyice afacanlaşmıştı. Açık görüşte, kapalı görüşte eğer uykuda değilse ortamın belirleyicisi oluyordu.
İlk oyunlarımız kapalı görüşte cama vurmaca çeşitleri oldu. En güzel oyunumuz Nisan 2010 açık görüşündeydi. Kollarından tuttum, ayaklarıyla vücuduma tırmanmaya başladı. Tırmandı, tırmandı, göğsüme kadar gelince belinden tuttum, takla atma hareketiyle göğsümden yüzüme doğru adımladı. Tabanları burnumda, alnımda hissetmek ne güzeldi.
Derken telefonu keşfetti. 2010 Mayıs ayının ilk kapalı görüşünde, camın arkasında ben, elindeki telefonda sesim.. Arada cama vurdu, vurdu.. Artık pencereyi de iyice anlamış, keşfetmiş olmalı ki, cam bölmenin iki yanında açıp kapama kolu aramaya başladı.
Bulamayınca sinirlendi, cama vurdukça vurdu.. Ağlamasa o kadar hüzünle olmayacaktı. Görüp dokunamamanın acısını yüksek hissettiğim anlardan biriydi. Burun direği sızlamasının tarifi böyle de yapılabilirdi..”

Haberin Devamı

Balbay’dan şiir
Vicdanlarınız
Granit kayadan katı.
Nerede bulalım
Bu vicdanı delecek avukatı
Vicdanlarınız
buzdağı kadar katı.
Nereden bulalım
Bu dağı delecek avukatı..
(Mustafa Balbay, 11 Kasım tarihli son duruşmada bu şiiri mahkeme salonunda hakim ve savcıların yüzüne okudu)

Yazarın Tüm Yazıları