Başı dik ve haklı

BÜRGENSTOCK’da, en fazla çözümden yana olduğunu söyleyen Rum meslektaşlarımın, Annan Planı’nın ayrıntıları kesinleştikçe nasıl caymaya başladıklarını an an izledim.

Nasılsa Avrupa Birliği üyesi olunacaktı, bu üyelik her şeyi zaten çözmeyecek miydi?

Şimdi, serbest dolaşım hakkını bu kadar sınırlayan bir anlaşmaya ne gerek vardı?

Hatta birisi, dolu dolu gözleriyle ‘Artık ne BM’ye, ne Avrupa Birliği’ne inanıyorum. Nerede kaldı savundukları değerler? Ben evime dönemeyeceksem ne işe yarar çözüm?’ sözleriyle tepkisini dile getiriyordu.

Türk tarafındaki çözüm yanlıları da çok rahat değildiler. Benzer ağırlıkta endişeler taşıyorlardı. Uzun yıllardan beri tanıdığım arkadaşım Kıbrıs Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Başaran Düzgün, ‘Çok karmaşık duygular içindeyim. Biz hep çözüm için, barış için uğraştık, Rumlar da bizimle birlikte idiler. Ama anlayışlarımız farklıymış’ diyordu.

Evet anlayışlar farklı.

Ama bu ilk örnek değil.

*Ê*Ê*

TÜRKİYE ile Kıbrıs Rum kesimi arasında S-300 füze krizi çıktığında da benzer bir hayal kırıklığı yaşanmıştı.

AKEL, o dönemlerde CTP ile sol partiler arası çözüm ittifakı temelinde ilişki kurmuştu. Temaslar sırasında, silahlanmaya ve füzelerin topraklarına yerleştirilmesine karşı olduklarını söylüyorlardı.

Ama iş Meclis’te oylamaya geldiğinde, AKEL de iktidar partileri gibi füzelere ‘evet’ demişti. O gün, Başbakan Mehmet Ali Talat ile CTP yönetiminin önde gelen temsilcileri Hürriyet’i ziyaret ediyorlardı. Haberi duyduklarında nasıl şaşırdıklarını hatırlıyorum, çünkü, AKEL, ‘biz hayır diyeceğiz’ sözü vermişti onlara.

*Ê*Ê*

AKEL, önceleri referanduma ‘evet’ diyeceği sinyalini verdi. Bu önemliydi, çünkü AKEL’in kararı sonucu etkileyebilecek ağırlıkta. Ama olmadı. AKEL, yapamadı.

İlginç bir öneriyle ortaya çıktı. Referandumu erteleyelim. Yani 1 Mayıs’tan sonra AB üyesi olduktan sonra yeniden başlayalım. O zaman, artık pek bir sorun kalmayacağı inancıyla, AB’nin sorunları ortadan kaldıracağı güveniyle, Türk tarafının ve Türkiye’nin üzerine daha ağır bir baskıyla gidilebileceği umuduyla bu öneriyi getirdiler.

Sanıyorum artık çok geç. New York’ta, Annan’ın hakemliğine ve takvimine ‘evet’ diyerek masadan kalktıktan sonra, kimsenin ‘mızıtma’ alanı kalmadı artık.

*Ê*Ê*

OTUZ yıldan beri işgalci, otuz yıldan beri haksız, otuz yıldan beri aşağılanan... olmaktan ilk kez, evet ilk kez, haklı, başı dik ve saygı telkin eden bir duruma ilerliyoruz.

Kıbrıs’ta adil bir çözüme ilk kez Türkiye kapıyı açıyor. Hükümet ‘evet’ diyor. Yeni bir devlet kurulması için uluslararası toplumla birlikte hareket ediyor.

KKTC’de Başbakan, geniş bir desteği de arkasına alarak, referandumdan ‘evet’ yanıtının çıkmasını istiyor.

Üstelik, insanlar bunu sırf ‘imaj’ kurtarmak için de tavsiye etmiyorlar.

Rum tarafı nasılsa kabul etmeyecek, biz edelim bari, anlayışıyla ‘evet’ propagandası yapılmıyor.

‘Evet’ diyenler, samimiyetle yeni bir devlet kurmak için yola çıkılması gerektiğine inandıkları için öyle diyorlar.

Bugüne kadar, ‘Siz Kıbrıs’ta çözüm istemiyorsunuz, işgalci devletsiniz, aynı değerleri paylaşmıyorsunuz’ diyenler karşısında kez başı dik ve haklı olmanın rahatlığını yaşıyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları