Başbakan bitmemiş tüneli neden açtı

CHP Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu, Bayındırlık Bakanı Nafiz Özak'a soruyor:

Haberin Devamı

"Bolu Dağı tüneli, hangi tarihte projelendirmiş ve yapımına başlanmıştır? Tünelin yapım çalışmalarının başlatılmasından, 23.1.2007'deki 'kısmi' açılışa kadar geçen sürede, yıllara göre (dolar bazında) yapılan harcamaların dökümü nedir? Tünelin 'kısmen' açılış tarihinden sonra, bütünüyle tamamlanması için gerekli ödenek miktarı (dolar cinsinden) nedir?

Tünelin Başbakan’ın da katıldığı 27.1.2007 tarihindeki açılış töreninde, tünelin sadece İstanbul-Ankara tüpü açılırken, 2954 metre uzunluğundaki Ankara-İstanbul tüp tünellerinin açılışı neden gecikmektedir? Söz konusu tünelin çıkışını viyadüke bağlayan yolun asfalt işinin gecikme nedeni öne sürüldüğü gibi hava koşulları mıdır? Başka bir neden mi vardır?

Açılışı yapılan İstanbul-Ankara tüp tünelinde; havalandırma, yangın söndürme, sinyalizasyon, buz çözücü ve ışıklandırma bölümlerinde elektrifikasyon eksikliğinin sürmesi ve bu birimlerin Karayolları görevlilerine bırakılmasının doğurabileceği sorunlar dikkate alınmış mıdır?

Haberin Devamı

Sayın Başbakan’ın tamamlanmamış bir tüneli açmak için aceleci olmasının iç siyasal gelişmelerle bir ilgisi var mıdır?"

Ogün Samast'ı kimler okuttu, bilen var mı

OGÜN Samast'ın yaşındaki gençleri ilk kimler eğitti bilen var mı? İki yıldır 1995 ve 2000 yılları arasında ilkokula başlayan gençlere ne oluyor bilen var mı? Ogün'ün ilkokula başladığı yıllarda (95-96) sınıf öğretmenleri olarak kimler atandı? Bu çocuklarımız ilk kimlerin ellerine bırakıldı? 'Eti senin kemiği benim' diyen veliler biliyor mu? Bu yılları hatırlayan var mı? Bu dönemdeki Milli Eğitim bakanları bu dönemde kimleri sınıf öğretmeni olarak atadıklarını hatırlıyorlar mı? Peki 6-7 yaşındaki çocuklarımızı kimlerin eline bıraktık diye düşünen oldu mu?

Gülseren KOÇ

Taşocağı izinleri ranta dönüştü

BİR dostumuz aradı, büyük bir yatırım yapacağını söyledi.

"Ne yazık ki, taş bulamıyorum. Taş rantçıları, şimdiden karşıma dikildiler, 'abi satalım' diye... Avantadan milyon dolarlar bekliyorlar. Emek var mı, üretim var mı, yok... Allah’ın taşını dozerle çıkartıp satacak; sonra cebini dolduracak. Bu nasıl oluyor? Gidiyor Enerji Bakanlığı'nın Maden Dairesi'ne, 'ben taş arayacağım' diyor. İzinler kimlere veriliyor; çakallara, partidaşlara, yandaşlara. Yani her dönemin adamlarına...

Bu kişiler daha sonra 'işadamı' diye ortaya çıkıyorlar. Olan doğaya, çevreye oluyor, ihtiyaç sahipleri de 'avantadan' para ödemiş oluyorlar. Taş bulacağım diyor, kolu yorulmuyor. Geride diş çürüğü gibi açılmış çirkinlikler kalıyor. Yazıklar olsun bu kafalara!"

ABD'nin bilgisine

BİR okurumuz uyardı, 19mayis1919.com.tr adlı siteye bakar mısınız diye...

Baktık, PKK'nın Kerkük bürosunda çalışanların isimleri, telefon numaraları, örgütün radyo ve matbaasının adresleri, örgüt yöneticilerinin bulundukları yerlerle Barzani ve PKK'nın ilginç bağlantılarına dair çok ilginç bilgiler yer alıyordu.

Okurumuz, "PKK konusunda Türkiye'yi sürekli aldatan, kandıran ve oyalayan Amerika Elçiliği'ne ve ilgili mahfile sunarım" diyor.

Solda birlik olmazsa

ESKİ milletvekili ve gazeteci Uluç Gürkan'ın başlattığı "Ben de varım' başlıklı "Türkiye için solda bütünleşme ve kitleselleşme çağrısı”

şöyle:

Haberin Devamı

"Bencil ve sığ politikacıların koltuk kavgaları ülkeyi talihsizliğe sürüklememelidir. Solun bütünleşmesi ve kitleselleşmesi son dönemin en çok konuşulan konusu oldu.

Bu nasıl gerçekleşebilir? Seçimlerde ittifak mı yapılması gerekiyor? Yapılırsa, bu ittifak kimler arasında, hangi yöntemle olmalı?

Benzeri bir sürü soru, merkez sol çevrelerde toz duman içinde tartışılıyor.

Yersiz bir tartışma değil.

Türkiye’de rejimin temel dayanakları tehdit altındadır. AKP iktidarı laik demokratik düzeni daha İslami bir yapıyla değiştirmeye çalışıyor. Bu amacına ulaşmak için yurt dışından, özellikle ABD ve AB’den destek ararken, Kuzey Irak ve Kıbrıs gibi pek çok konuda ülkenin ulusal çıkarlarını gereğince sahiplenmiyor.

Haberin Devamı

Gelinen nokta kritiktik. Ülkemiz, etnik ve dini cemaat temelindeki ayrıştırılma girişimlerinin pervasızca sahne aldığı bir dönemece sürüklenmiştir.

Bu duruma seyirci kalamayız. Laik demokratik düzen içinde ulusal bütünlüğümüzü ve bağımsızlığımızı korumak hepimizin yaşamsal görevidir.

Görevimizi yerine getirmemiz, çağdaş uygarlık yolunda ülkemizi yeniden etkin ve güçlü bir dünya oyuncusu konumuna taşımamız için öncelikle siyaset alanında kararlı ve özverili bir dizi adımın atılması gerekiyor.

Merkez soldaki ilk adım, hem siyasal partiler düzeyinde hem de gruplar ve kişiler bağlamında, bütün bireysel hesapları, beklentileri bir kenara bırakarak bütünleşmek ve önümüzdeki seçimlerde ittifak yapmaktır.

Haberin Devamı

Bu ittifak aynı zamanda ülke içinde de,eğitimden sağlığa, işsizlikten cari açığa, gelir dağılımı eşitsizliğinden bölgeler arası gelişmişlik farkına kadar pek çok alandaki çarpıklıkların ilacı olacaktır.

Merkez solda seçim ittifakının gerçekleşmesi, çağdaş, ileri ve gerçekten demokratik bir Türkiye özlemini taşıyan milyonlarca insanı harekete geçirecektir. Merkez solda ortak tutumların geliştirilmesi ve topluma inandırıcı bir gelecek planı sunulması, geniş halk kitlelerine heyecan ve iktidar umudu verecektir. Cumhuriyetçi, ulusalcı ve sol eğilimli kararsız seçmen çoğunluğu da böylece yeniden kazanılmış olacaktır.

Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin geleceği, demokratik sol ya da sosyal demokrat parti ve kişilerin bütünleşme ve kitleselleşme doğrultusunda atacağı kararlı ve özverili adımlara bağlıdır.

Haberin Devamı

Biz aşağıda imzası bulunanlar, demokratik sol ya da sosyal demokrat bütün siyasal partileri, grupları ve kişileri seçim ittifakı temelindeki büyük buluşmayı gerçekleştirmeye çağırıyoruz. Ülkemizin geleceğinin bencil ve sığ politikacıların koltuk kavgalarına teslim edilmemesini istiyoruz.

Merkez solun seçim ittifakı görevinden kaçanlar bilmelidirler ki, hırsla sarıldıkları koltuklarının ülkeye bir hayrı olmayacağı gibi, kendilerini kurtarması da söz konusu değildir.

(Bilgi: Bu metin toplanacak imzalarla birlikte, başta CHP, DSP ve SHP olmak üzere merkez soldaki bütün siyasi partiler ile gruplara iletilecektir."

(www.ulucgurkan.net)

Karamanlis'e, yargı kararıyla yanıt

YUNANİSTAN'ın Temyiz Mahkemesi 21 Mart 1979 tarihinde 2658/79 sayıyla bir karar veriyor.

Karar; Türk Ordusu'nun Kıbrıs'a müdahalesi yasaldır. Suç, Yunan subaylarına aittir, şeklinde özetleniyor.

Bu karar, o dönemin Başbakanı Konstantin Karamanlis tarafından "Yunanistan aleyhine kullanılabilir" gerekçesiyle kamuoyuna duyurulması yasaklanıyor. Arkasından, dava dosyaları 'çok gizli' kaydıyla kasaya konulup, saklanıyor.

Siyaset Bilimci, Hukukçu, Araştırmacı, Yazar Mustafa Nevruz Sinacı'nın internet dünyasından ve çok değerli Zeki Kentel Beyefendi tarafından bana ulaştırdığı 'Kıbrıs'ta esas suçlu-Şahinlerin Gafleti-Zeki Kentel, 01 Eylül 2006' dipnotlu bilgi ve belge cümlelerinin yer aldığı sayfalardan anlaşılıyor ki, olaylar şöyle gelişiyor:

-"Türk Ordusunun Kıbrıs'a müdahalesi yasaldır" kararının alınmasıyla ilgili gelişmeler Şöyle karşımıza çıkıyor:

1976 yılında bir Yunanlı, mahkemeye başvurarak, 22 Temmuz 1974 tarihinde Lefkoşa üzerinde uçarken, bir uçak Güney Kıbrıslıların açtıkları ateş sonucu düşüp parçalanıyor. Yunan Delta nakliye uçağının içinde bulunan ve ölen oğlu için tazminat talebinde bulunuyor davacı Yunan vatandaşı.

Atina Mahkemesi 1978 yılında bir karar veriyor. Şöyle:

-"Davacı davasında haklıdır. Hazine'den tazminat alması gerekmektedir." Ekonomi Bakanlığı tazminatı ödememek için karara karşı çıkıyor ve temyize başvurarak, kararın bozulmasını istiyor.

KARAR BOZULMUYOR, AKSİNE GÜÇLENDİRİLİYOR

Yunan Temyiz Mahkemesi kararı bozmadığı gibi, güçlendirici bir karar veriyor. 21.3.1979 tarih ve 2658/79 sayılı kararın tam tercümesi şöyle efendim:

-"Davacı tarafından öne sürülen iddiaların gerçek olduğu, mahkememizce yapılan araştırma sonucu kanıtlandı. Zürih Antlaşmasını imzalayan taraflar, Yunanistan, Türkiye ve İngiltere 'garantör' devletler olarak, Kıbrıs'ın herhangi bir devlet ile birleşmesini ya da bölünmesini önlemek için, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin güvenliğini garanti altına alıp koruyacaklarına dair taahhütte bulunmuşlardır. 1974 Temmuz ayının ilk haftası içinde Kıbrıs Devlet Başkanı Makarios, Ada'da görev yapan bazı subayların, darbe girişimi hazırlığı içinde bulundukları ve kendisini öldürmeyi planladıklarını öğrenmiş ve durumu Atina'ya duyurarak, Yunanistan Devlet Başkanı General Gizikis'ten önlem alınmasını istemiştir. Ancak Atina'daki yönetim, bu talebe resmi bir cevap vereceği ya da önlem alacağı yerde, 15 Temmuz 1974'te General Yoannidis, Makarios'a karşı, Kıbrıs'taki Yunan Birliği'nin Komutanı General Yorgitsis ve General Yanakodimos ile birlikte 102 Yunan subayının da yer aldıkları darbeyi gerçekleştirdi ve Makarios'u öldürmeye teşebbüs etti. Lefkoşa'daki Başkanlık Sarayı ağır silahlarla ateşe tutulmuş, Başkan Makarios bu saldırıdan bir mucize olarak kurtulmuştur. Kıbrıs Anayasası asi Yunan subayları tarafından çiğnendikten sonra, Nikos Samson başa getirildi. Türkiye ise 20 Temmuz 1974'te, yaratılan durum nedeniyle hukuki hakkını kullanarak Kıbrıs'a müdahalede bulunmuştur."

BU KARARLA

Bu kararla, Türkiye'nin 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası ve Garanti Anlaşmasının 4’ncü maddesi uyarınca, Türkiye'nin hukuki haklarını kullandığı ortaya çıkıyor. Yunanistan tarafından gönderilen bin generalin yönettiği ve üst düzey subayların neredeyse tamamı Yunanlı olan RMMO’ya esir düşenler, hayatını kaybedenler, aileleri, yaşamları ve düzenleri bozulanlar, işlerini kaybedenler, yerini-yurdunu terk edip göç etmek zorunda kalanlar ve mağduriyete uğrayan herkes, Yunanistan'a karşı tazminat davası açabilecektir. Bu yolun açıldığı, açık olduğu görülmektedir.

TÜRKİYE İŞGAL ETMEDİ

Türkiye, Zürih ve Londra Anlaşmalarıyla kurulan 'Kıbrıs Cumhuriyeti'ni ne parçalamış ne de işgal etmiştir. Zaten bu müdahale, işgal olarak kabul edilmiş olsaydı, uluslararası tepki herhalde çok daha farklı boyutlarda gelişirdi. 1974 yılından bugüne kadar geçen zaman içinde, BM'nin

ortaya koyduğu çözüm formüllerini, Kıbrıs Türk tarafı hiçbir zaman reddetmedi. Hep tartışmaya açık tutmuş olmasına rağmen, karşı taraf her defasında anlaşma masasından kaçmış, dünya kamuoyunun karşısına değişik ve anlaşılması zor koşullarla çıkmıştır. Ne var ki, AB başta olmak üzere, Batı dünyasındakilerin büyük bir bölümü, bu gerçeğin ya farkında değildir, ya da politikaları gereği böyle davranmaktadırlar.

Önemli not: Türkiye, 'acilen ve derhal' bu ve benzer karinelerle

Lahey Yüksek Adalet Divanı'na başvurmak ve dava açmak suretiyle; Güney Kıbrıs'ın, 'Kabul Görmüş ve Tescil Edilmiş Evrensel Hukuka Aykırı Olarak' AB'ye kabul ve katılımının fesih ve iptali için dava açmalıdır.

Rasime-Recai Şeyhoğlu kütüphaneler zincirinin 15'ncisi viyolonsel dinletisiyle açılıyor

2002'den bu yana Bergama'nın 8 köy 2 beldesinde, Manisa'nın 2 köy ve 2 beldesinde toplam 14 kütüphane açan Rasime Şeyhoğlu (76) ve oğlu Recai Şeyhoğlu’nun adını taşıyan kütüphaneler zincirinin 15'ncisi Manisa'nın Saruhanlı ilçesinin Koldere beldesinde 28 Ocak Pazar günü açılıyor.

Köy çocuklarına ve gençlerine bilim, sanat ve edebiyatı sevdirme, onların kültür düzeyini geliştirme adına açılan kütüphanelerin her biri bilgisayarlı ve her birinde dünya klasikleri, Türk klasikleri, Tübitak kitapları, felsefe kitapları, çocuk kitapları, edebiyat-sanat dergileri kütüphanelerin olmazsa olmazları.. Her türlü ansiklopedi, OKS VE ÖSS kitaplarının da bulunduğu kütüphanelerin açılışında “Türkü Ana” diye bilinen Rasime Şeyhoğlu türkü, deyiş ya da şiir okurken, açılışlara katılan şairler de şiir okuyor. Köy çocuklarının müzik beğenilerini geliştirmek adına, bugüne değin her açılışta bağlama, gitar, viyolonsel dinletileri gerçekleştirildi. Üçpınar beldesinde Arya dinletisi gerçekleştirilirken kütüphaneler zincirinin öyküsünü anlatan bir de fotoğraf sergisi açıldı.

Bugüne değin, kütüphane önüne Homeros, Orhan Kemal, Sait Faik Abasıyanık, Sabahattin Ali, Mahmut Esat Bozkurt, Cahit Arf, Burçin Büke, Fazıl Say, Mahmut Makal, Ruhi Su, Turgut Özakman ve Rıfat Ilgaz adlarına ıhlamur, çam ve çınar fidanları dikildi.

Her açılışta eğitimciler, yazarlar, şairlerin yanı sıra vali yardımcıları, kaymakam ve çevre köy muhtarları da hazır bulundu.

"İstiyoruz ki köylerden sadece öğretmen, ebe, astsubay, polis yetişmesin. Mühendis, şair, piyanist, gazeteci, doktor da yetişsin. İstiyoruz ki köylü Vivaldi’yi, Beethoven’i de dinlesin” diyen ana-oğul Şeyhoğlu, ‘Köylerde Rönesans’ şiarıyla köylere bilim, sanat ve edebiyatın aydınlığını taşıyor.

Bugüne değin Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul şubesi, İstanbul Valiliği, İzmir’i Sevenler Platformu, Türk Milli Olimpiyat Komitesi ve Kültür Bakanlığı tarafından ödüllendirilen Kütüphaneci ana-oğul “Amacımız köy çocukları ve gençlerinin dünyanın bütün şair, yazar, filozof ve bilim adamlarıyla buluşup, tanışması, köylerden yeni Cahit Arf’ler, yeni Orhan Kemal’ler, yeni Fazıl Say’lar yetişmesi!”

Rasime-Recai Şeyhoğlu Kütüphaneler Zinciri, 30 Aralık 2005’ten bu yana RASİME-DER (Rasime Recai Şeyhoğlu Kütüphaneler Zinciri Geliştirme, Kültür ve Dayanışma Derneği) olarak örgütlendi.

Derneğin Ankara temsilciliğini Tübitak muhabiri, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 4.sınıf öğrencisi Emrah Şeyhoğlu , İstanbul temsilciliğini Koç Üniversitesi Kütüphanesinden Ebru Gürsoy, Manisa temsilciliğini ise Mehmet Haydar Şeyhoğlu yapıyor.

Dernek, çalışmalarını aylık yayın organı olan 20 sayfalık İMECE adlı gazeteyle duyuruyor.

Koldere beldesinde 28 Ocak Pazar günü açılacak olan kütüphane binası belediyeye ait olup üç oda banyo ve tuvaletten oluşuyor. İki odası kitaplık bir odası da okuma salonu olarak düzenlenen binada bir de fotoğraf sergisi bulunuyor.

Filozofların özlü sözleri de levhalara yazılı biçimde duvarlara çakılmış durumda...

Kütüphane 4000 kitapla hizmete açılıyor. Kitabın kırsala yolculuğu, sürüyor.

Emrah Şeyhoğlu’nun yöneteceği açılış programında çellist Alişan Keysan, Viyolonseli Kolderelilere tanıtırken öte yandan bağlamasıyla da türkülerini seslendirecek.

Koldere ilköğretim okulu halk oyunları grubunun yer alacağı açılışta gazeteci Öcal Uluç da bir konuşma yapacak.

Rasime-Recai ŞEYHOĞLU (0505-598 46 29)

Yabancı doktorlarla ilgili yasa TBMM'ye geliyor

SAĞLIK alanında AB süreci ile uyum çerçevesinde AKP Hükümetinin hazırladığı yasa değişiklikleri Meclis gündemine alındı. Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esasalarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, ilgili komisyonlardan geçirilmesinin ardından önümüzdeki hafta TBMM Genel Kurulu'na indiriliyor. Bu değişiklikle yabancı doktorlara Türkiye'de çalışma olanağı sağlanıyor. Getirtilecek yabancı doktorlar, devlet memurları yasasındaki engel yüzünden yalnızca özel sektörde istihdam edilecekmiş, çoğunluk ellerinde, diledikleri zaman o engeli de kaldırabilirler oysa ki. Muhtemelen kısa süre sonra bu engel de ortadan kaldırılacak, alıştıra alıştıra...

Avrupa Komisyonu'nun 6 Ekim 2004 tarihinde yayımladığı İlerleme Raporu, neden bu türden düzenlemeler yapıldığını ayan beyan ortaya seriyor. Bu raporda; Türkler AB'ye üye olduktan sonra (!) bile AB'de serbest dolaşamayacak, ama AB vatandaşları Türkiye'de serbestçe dolaşabilecek. AB vatandaşları doktorlar, avukatlar ve mimarlar dahil, Türkiye'de serbestçe çalışabilecekler.

Muhtemelen AB ülkelerinden gelecek doktorlar metropolleri tercih edecek, Türki Cumhuriyetlerden ve benzer özellikteki diğer ülkelerden gelen hekimler ise metropollerin yanısıra kalan illerde, bölgelerde çalıştırılacak. Böylece hekim emeği ve işgücü, işsizlik ve kıran kırana rekabet ortamında daha da değersizleştirilecek.

Ayrıca mali sorumluluk sigortası gündeme geliyor. Sağlık kurum ve kuruluşları çalıştırdıkları her hekim için, serbest hekimler de kendileri için mali sorumluluk sigortası yaptıracak. Başlangıçta primler düşük düzeylerde gibi, sistem oturdukça hızla yükseltilecek. Amerika'daki gibi büyük fon havuzları oluşturulacak. Ulusötesi sigorta şirketleri bu pazarı şimdiden gözlerine kestirmiş durumda. Artan sigorta maliyetleri tedavi giderlerine yansıyacak. Malpraktis davaları peş peşe gelecek, tıpkı Amerika'daki gibi yüklü tazminatlar, bu tazminatların gölgesinde hekimlik icrası, risk almamak için riskli hastadan kaçışlar, iyi hekimin tanı-tedavi ücreti de yüksektir anlayışının yaygınlaştırılması. Türkiye küçük Amerika olma yolunda ilerleyecek...

Taksim Anıtı'nın çevre ve zemin düzenine özen gösterelim

TAKSİM İstanbul’un merkezi ise Taksim’deki Atatürk heykeli de İstanbul'un en önemli simgesidir. Ancak çevre-zemin durumu içler acısı bir haldedir. Uzun bir zamandır ne zaman yapılır diye bekliyorum.

Ama hiç bir çaba göremiyorum.

Sayın Kadir Topbaş, Beyoğlu’na, İstiklal Caddesine geliyor, zemin kaplamalarını beğenmiyor. Peki hepsini değiştirtiyor da, Taksim’in göbeğindeki Atatürk anıtının zemin kaplamalarını görmüyor mu? Zemin kaplamaları kırık, çukurlarla dolu... Yağmur yağdığı zaman gölcükler oluşuyor. Tam bir rezalet insan utanıyor, yabancı turistler ayıplıyor.

Lütfen biraz saygı.

Süha AKINCI-İktisatçı, Beyoğlu ve Şişli belediyelerinin eski meclis üyesi

FATİH Belediyesi, Fatih semtinde bulunan bütün oto galerilerini kaldırdı.

Maalesef Beşiktaş Belediyesi Etiler de bulunan oto galerilerini kaldırmadı. Kanunlar Etiler'de işlemiyor mu? İstanbul'un en güzel semtlerinden olan Etiler'de bu çirkinlik daha ne kadar devam edecek?

Apartman altları ve bahçeleri oto galerisi olmuş. Belediye bu galerileri kaldırıp çiçek saksıları koysa ne güzel olur!

Şevket ADAYILMAZ

Bu ekip mi İstanbul'un sorunlarını çözecek?

BANLİYÖ treniyle Haydarpaşa'dan Gebze'ye doğru giderken Göztepe'den sonra Suadiye geliyor. Erenköy ve Suadiye nüfus bakımından bir çok Anadolu şehrinin ötesinde yerleşim yerleri. Deniz otobüsü iskelelerini göstermişler ana terminal Bostancı'dır, onu işaretlememişler. Şimdi bu ekip mi İstanbul'un sorunlarını çözecek. Bunlar bu şehre ait paraları boşuna harcamaktan başka bir işe yaramazlar.

Yaşar ÖZEL

Mesaj Panosu

- 'MALİYE'de köstebek' haberi üzerine... Vatandaşın mal varlığı ve ödediği vergi araştırılmıyorsa, mal varlığı bilgilerinin gizlenmesi ile kimleri koruma altında tutuyoruz?

M. Naim YALÇINEL

- AYLAR süren inşaatla E-5 üzerinde Yenisahra girişi düzenlendi, yan yol yapıldı. Ancak buraları nakliyat şirketlerine kamyon park alanı oldu. E-5 üzerindeki durakta otobüs ve minibüsler E-5'in yarısını tıkıyorlar. Durağı yan yola alın sorunu çözün, bu basit problemleri dahi göremeyenler trafik sorununu nasıl çözecekler?

Metin KONCAVA

Yazarın Tüm Yazıları