Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Sevişirken saatinizi çıkaranlardan mısınız?

Başlığı sizi yakalamak için attım.

Yakalandınız değil mi?

Ee o zaman bana niye kızıyorsunuz!

Tabii ki sizi yakalamaya uğraşacağım, hem herkes bir dolu ağ atıyor, neden balıkların hepsi farklı farklı ağlara takılıyor, bir nedeni olmalı değil mi, benim işimin bir parçası da bu, elbette ki önce yakalamaya uğraşacağım, sonra derdimi anlatmak için kendimi parçalayacağım.

Ama bilin ki, özel bir zevk de duyuyorum.

Çünkü böyle cüretkar (görünen) başlıklardan, bazılarının rahatsız olabileceğini tahmin ediyorum.

Onlar mıdır acaba sevişirken saatlerini çıkarmayanlar?

Bilemiyorum.

*

Sizinle bütünleşen, resmen bir parçanız haline gelen, kol saatinizi ne zaman, hangi durumlarda çıkarıyorsunuz?

Çok acayip bir şey bu.

Biliyorsunuz değil mi, bazıları hiç çıkarmıyor, sanki o saatler doğduklarından beri orada, hiç rahatsızlık duymuyorlar, fazlalık hissetmiyorlar. O saatlerle yatıyor, kalkıyor, duşa giriyorlar, sevişmek dahil her türlü ihtiyaçlarını kollarında biricik saatleriyle gerçekleştiriyorlar.

Anlamaya çalışıyorum.

Olmuyor.

Dahası komik geliyor.

Bir adet saat nasıl olur da insan uzvu haline dönüşüyor?

Bunun bir açıklaması var mıdır?

Yapılabilir mi?

Kontrolü elinde tutmak isteği midir?

Teslim olmaya direnmek midir?

Üşengeçlik midir?

Yoksa böyle bir şeye anlam yüklemek saçma sapan bir şey midir?

*

Oysa kendimi konsantre etmek istediğim her durum karşısında ben bütün yüklerimden arınıyorum.

O zamanlarda bir adet küçük saat, hatta yüzük bile yük oluyor.

Sanki yoğunlaşmamı engelleyebilecek, kesintiye uğratabilecek bir olgu haline geliyor.

Tamamen çırılçıplak olmak istiyorum.

Lütfen beni elbisesiz hayal etmeyin!

İsterseniz edin de, kasdettiğim o değil, tamamen başka bir çıplaklık. Mesela yazı yazarken kol saatimi takamıyorum, aynı şekilde röportaj yaparken de masaya çıkarıveriyorum. Yetmiyor benim için önemli olan yüzüğümü de dolma parmaklarımdan sıyırıp atıveriyorum.

Bu az değer verdiğim için değil.

O an meşgul olduğum işe çok önem verdiğim için.

Sanki onlar karşımdaki kişiye soracağım soruyu adam gibi sormamı engelleyecekler. Sanki uğraştığım şeyle arama girecekler.

Hele hele kolda bir adet saatle sevişmek, donla yıkanmak gibi geliyor bana.

Neredeyse aynısı.

Yani çıplak bir adam siyah çoraplarla ne kadar komikse...

Şehvetli bir adamın kolunda saatiyle size sarılması da öyle.

*

Kimbilir belki de ben ellerimi kollarımı konuşurken çok kullandığım için böyle düşünüyorum. Çünkü (bazen değil) çoğunlukla kelimelerim yetmiyor, ellerimi kollarımı sallıyorum.

Ve bileğimdeki bir saatin ifade etme gücümü azaltacağını zannediyorum.

Zannetmiyorum eminim.

Ya da kolumda bir Swatch'la bir adamın yüzünü okşamanın tüm romantizmin içine edeceğini düşünüyorum.

Ve evet küçüçük bir saat sanki bana, karşımdakine geçirmek istediğim duyguya engel olabilecekmiş gibi geliyor.

Belki de öyle bir şey yok.

Ama ne zaman birilerinin saatlerini çıkarıp masaya koyduklarını görüyorum, seviniyorum. ‘‘Yaşasın’’ diyorum, belki o da benim gibi düşünüyor, belki de düşünmüyor, bunun önemi yok.

Ama sonuçta farkında olmadan yaptığımız eylemler aynı.

Bu da beni mutlu ediyor.

Sanki doğrulanıyormuşum gibi geliyor.

*

Geçen hafta, CNN Turk'te Şahin Alpay ve Orhan Pamuk'u seyrederken, gözüm masada duran kol saatine takıldı.

A aaa birisi bileğinden çıkarmış oraya koymuştu!

İkisinden hangisinindi o kol saati öğrenebilmek için meraktan öldüm.

Konuşulanları dinleyemez oldum, sadece adamların bileklerine bakıyordum.

Orhan Pamuk o kadar ellerini kollarını sallayarak konuşuyordu ki, yani mümkün değildi adamın sol kolunda saat olup olmadığını farketmem.

Ve sözünü ettiğim şey siyah kayışlı bir şeydi, aşağı yukarı tam da ortalarında duruyordu.

O kadar insani duruyordu ki anlatamam.

Her şeyin daha gerçek durmasına sebep oluyordu.

Bir marketing numarasıysa, ki zannetmiyorum, muhteşem.

Bana şu mesajı veriyordu: Kiminse o saat en azından soyunmak için uğraş veriyordu.

Benim için böyle şeyler fevkalade önemli.

Tabii ki yemedim içmedim Orhan Pamuk'a telefon açtım, bambaşka şeyleri bahane ederek meseleye daldım, programda da iyiydiniz hoştunuz beştiniz derken soruverdim:

- Masada duran saat kimindi?

- Benimdi deyince...

Ben onu daha da çok sevdim.

Yazarın Tüm Yazıları