Ayaklarım ayaklarının üzerinde dans ederdim

Babam küçükken ayaklarımı kendi ayaklarının üzerine koydurur, benimle dans ederdi.

Haberin Devamı

Müziği de vardı bu “ayak ayak üstünde” dansımızın...

Hopişini topişini top top top
Popişini hopişini hop hop hop

Durduk yerde “Hadi” derdi bana, ben de hop hemen atlardım ayaklarının üstüne. Uçardım sanki havalarda. Kahkahalar atardım beklemediğim tarafa adım atınca. Düşecek gibi olurdum ama, öyle bir kavramış olurdu ki beni, hiç düşmezdim.
Çocukken babamın ayaklarının üzerinde dans etmek en sevdiğim şeydi.

Hala öyle!

****
Dünüm hiç unutmak istemediğim bir gün oldu.
Aslan Cem sabahtan başladı bizi düşündürüp güldürmeye.
Tuvalet kapılarının kollarına lastikler takmış. Bubi tuzağı kurmuş. Tuvalete gidip kapıyı açmaya yeltenmemle bir, yüzüme kağıt bombalar yağmaya başladı. Kahkahalar attım. Zihni sinir çocuk projelerine bayılırım.
Aslında o an en çok bayıldığım şey, ilk defa bu kadar “çocukça” bi şey yapmasıydı. Aslan Cem doğduğu günden beri küçük çocuk bedeni içinde kocaman bi insan gibi çünkü. Çok ciddi düşünüyor her şeyi. Sürekli felsefe yapma halinde.
Eğlen be çocuk!

****
Sağı solu toplarken bi baktım Aslan Cem’in kitabının arasında bir ayraç. Kendi yapmış. İmzalamış filan. Üzerinde dolarlar uçuşan bir tasarım!
Dolarlar!
Çok güldüm.
Çocukluğundan beri bütün derdi büyüyünce ne okuyacak da nasıl bi işi olacak, nasıl 3 odalı bir evi, evin içinde 2 köpeği, 2 kedisi, 2 kuşu olacak ve bütün bunlara yetecek parası nasıl olacak, nasıl nasıl!
Hatta bu endişesinden neredeyse hasta olacaktı bi ara. “Oğlum yarın evleniyosun da bizim mi haberimiz yok?” demiştim dehşet içinde.
Yaş 6 idi!
Neyse o dolarların uçuştuğu kitap ayracına güldüğümü görünce: “Niye gülüyorsun Anne, çok okursam çok para kazanırım diye yaptım” dedi.
Ben de kendimce o “para”noyak haline ithafen: “Senin bütün derdin zengin olmak!” dedim.
“Hayır. Ben zengin olmak istemiyorum. Normal olmak istiyorum. Zenginlik insanın karakterini değiştirebilir.” dedi.
Orada bayılmışım.

****

Destina odasına kapanmıştı sabahtan. Klasik “ergen”omik davranışlar. Aralıksız dans ediyor veya Friends izliyor.
Odasından çıktı yanıma geldi bi ara, tıpkı benim onun yaşındayken Cumartesileri yaptığım gibi sıkılgan bi edayla: “Anne kek yapayım mı?” dedi. “Hiç sorma bile, hemen yap” dedim.
O kekini yapıp Friends seyrederken, ben de onu seyrettim.
Neler hatırladım neler.
Film gibi bir hafızam var.
Ama aklınız durur. Hiçbir şeyi unutmuyorum ben. Ama hiç!
Korkarım bütün kırılganlıklarım bu yüzden!
Sonra Destina dans dersine gitmek için hazırlandı. Giderken de bir ritüel ve batıl inancı haline gelen, aynı cümleleri söyletti bana:
“Bugün dans çok iyi geçsin. Sharmila (dans öğretmeni) sana güzel bir şey desin. Çok eğlen ve eve çok mutlu dön.”
Destina dansa,
Aslan Cem de parka gitti.
Ben de evde yalnız kaldım.

****

Gazeteleri okumaya başladım.
Ertuğrul Özkök’ün Cumartesi yazısının verdiği gazla Pie Jesu dinledim. Ardından Creep dinledim; ama hem Radiohead, hem Karen Souza hallerini. Creep dinleyince aklıma Poison geldi, “Every rose has its’ thorn” dinledim. Onu dinleyince aklıma Skid Row geldi, I remember you dinledim. Bu sefer de Slayer’dan South of Heaven dinlemem gerekti.
Ama aşırı yüksek dozda.
Sonra bu çağrışım kısır döngüsünden çıkayım diye shuffle’a bağladım kendimi.
Mediha Şen Sacakoğlu başlamaz mı!
O an işte, tam o an, hayatım durdu ve kendini geriye sardı çatır çutur.
Babam geldi ve bana: “Hadi” dedi.
Hiç düşünmeden atladım ayaklarının üzerine.
Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım
Bazen gözyaşı oldu bazen içli bir şarkı
Her anını eksiksiz dün gibi hatırlarım
...

Hani kuşlar ağaçlaaaar
Bin bir renkli çiçekler
Nasıl yakalamıştık saçlarından baharı
Sanırsınız pıt pıt dans ediyorum babamın ayaklarının üstünde. Nasıl, nasıl, nasıl rakı içesim geldi birden.
Dahası bi radyoda rakı içiren müzik programı yapasım geldi.
Twitini bile attım delice.
Ne kadar Mediha Şen Sancakoğlu varsa hepsini dinlemeye başladım.


****

Evde ne balık vardı, ne meze.
Bana ne!
Meze kolay.
İki dakikada minnacık bi şey hazırladım kendime. Koydum rakımı da, oh!

****

Aslan Cem bahçeden döndü. Nasıl bir çamura bulanmıştı size anlatamam. Ter ve çamurdan olma çikolata heykelciği gibiydi. Zerre umursamadım halini. “Elini yıka gel. Yemek ve Türk Sanat Musikisi saati” dedim.
Oturduk sofraya, başbaşa.
“Elbeeeet bir güüüün kavuşacağıııız...”
Mediha Şen Sancakoğlu söylüyordu hala.
Başladım Aslan Cem’e eski Türk filmlerini, Türk Sanat Müziği’ni, ve nasıl rakı içilir anlatmaya. Neden “Şerefe” dendiğini, neden kadehleri tokuştururken “gözlerinin içine bakmak” gerektiğini anlattım.
“Şerefe” kısmına çok etkilendi.
Tam da istediğim gibi anladı önemini.
Nasıl mutlu oldum o an, anlatabildiğim için oğluma bunu!
Sonra:
“Anne balık yok, nasıl rakı içiyorsun?” dedi. “Balıksız da olur.” dedim.
Olmuştu işte.
Berkant çalmaya başlamaz mı tam zamanında “Rakı Balık Yonca” playlistimde.
Samanyolu
“Hadi” dedim, Aslan Cem’e...
Bastı o küçük ayaklarını ayaklarımın üstüne, başladık dans etmeye.
Mutfakta. Oracıkta. O anda.
Minicik ayakları benim koca ayaklarımın üstünde. Elleriyle belime sarılmış, kafasını da yaslamış karnıma. Nasıl mutluyum o an, avaz avaz söylüyorum şarkıyı. Bi sağa bi sola atıyorum adımlarımı arada da şaşırsın diye başka tarafa. O da sendeliyor ben gibi, ama kavradım ya ben oğlumu sımsıkı, düşmüyor tabi ki.
Kahkahalar atıyor benim çocuk halim gibi.

Haberin Devamı

Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek
Dudaklarımdan yıllarca düşmeyecek

Haberin Devamı

Sonra bi şey oldu...
Aslan Cem ağlamaya başladı.
Hüngür hüngür ama… Ölüyorum sandım.
Aldım hemen kucağıma.
“Ne oldu…” diyeceğim, boğazımda bir yumru, diyemiyorum ki!
“İyiyim anne merak etme” dedi, hıçkırıkları arasında. Kim çocuk, kim anne Allah’ım!
“Ağla” dedim ben de, ne denir ki başka!
Aslan Cem, ne babamla olan bu dansımı bilir, ne anısını. Bu onunla ilk defa böyle dans edişim de değil oysa.
Ama ben yine de biliyorum neden ağladığını. Lanet olsun biliyorum işte!
Ben babamla, babamın ayaklarının üzerinde dans ederken ne hissediyorduysam onu hissettiği için ağlıyor.
Hiç bitmesin bu an duygusu.
Hiç unutmak istemiyorum bunları duygusu.
Kaybetmek istemiyorum duygusu.
Ve en önemlisi...
Mutluluk.
Mutluluk.
Mutluluk.
Geberdim o an işte.

****

Her şeyi bırakın bi kenara bugün.
Bı-ra-kın.
Her anını eksiksiz dün gibi hatırlarım
Diyecek olduğunuz bi şey yapın.
Yonca
“hicaz”

Yazarın Tüm Yazıları