Avrupa’ya nasıl hazırlanacağız?

DÜN sabah, İstanbul yarı beline kadar suya battığında, eminim aynı şeyi düşündük. Böyle mi Avrupalı olacağız? Şimdi sevgili okuyucularım, artık içinizden geçirmeyeceksiniz, hemen örgütlenip sesinizi Brüksel’e duyuracaksınız.Başından beri böyle düşünmek durumundaydık ama sorunlarımız öylesine büyüktü ki, sivil toplum olarak gündelik meselelerimizi düşünecek, haklarımızı arayacak takatimiz kalmıyordu.Eğer, homurdanmayı bırakıp da, demokratik yükümlülüklerimizi yerine getirmek kadar, yetkilerimizi de kullanacak biçimde örgütlenebilirsek İstanbul’un alt yapısı sadece bir Türkiye meselesi olmakla kalmaz, bir Avrupa gündemi haline gelir ve sorunu çözeriz. BİZ DE ERTELETEBİLİRİZHATTA, insan hakları çerçevesinde meseleyi teorik temeline oturtabilirsek, konuyu 2005 yılı sonunda hazırlanacak olan Kopenhag kriterlerini izleme raporuna yansıtabiliriz. ‘İstanbul’da hayatın yoğun yağışlı havalarda durmaması ve insan hayatına ve haklarına aykırı durumların yaşanmaması’ için gerekli önlemlerin AB çevre ve alt yapı standartlarına uygun biçimde alınmasını rapora ekletiriz.Eğer, o tarihe kadar durum daha da kaygı verici hale gelmişse, müzakerelerin ertelenmesinin nedenleri arasına bile girebilir bizim sorunumuz. ARTIK BASKI SİVİL TOPLUMDANŞAKA yapmıyorum.Avrupa Birliği ile ilişkilere ‘sivil toplum’ penceresinden bakmayı öğrenmek durumundayız.Bugün elimizdeki İlerleme raporuna Avrupa kamuoyunun kaygı ve korkuları ne kadar yansıyorsa, Türkiye kamuoyunun duygu ve beklentileri de aynı netlikte yansımalıdır.Örneğin Kıbrıs meselesine bakalım. Raporda bu mesele yok gibi duruyor ama var. İki ayrı yerde karşımıza çıkıyor. İkisi de Ekler bölümünde ilerleme raporunun sonuçları başlığı altında. İlkinde AB Komisyonu, Türkiye’yi, Ankara Anlaşması çerçevesinde yeni üyelerin AB üyeliklerini tanımaya çağırıyor. Türkiye’nin, 2004 Temmuz’unda yapılan çağrıya uyarak önündeki belgeyi imzalaması isteniyor. Bu çağrının ne demek olduğu açık.Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tanınması çağrısının kibarcası. İkincisi ise, ‘Ulaştırma’ konuları arasında. Türk limanlarında, Kıbrıs bandıralı gemilere ve Kıbrıs’tan gelen gemilere uygulanan ambargonun kaldırılması isteniyor. Kıbrıslı Rumlar, kendi isteklerini ‘kitabına uydurarak’ rapora yansıtmışlar. Önümüzdeki dönem Kıbrıslı Türklerle birlikte bize de çok iş düşüyor. Ama önce kitabı iyi öğrenmek zorundayız ki uygun talepler geliştirebilelim. SİVİL SEFERBERLİK BÜTÜN çıkar grupları, iş adamlarından tarım sektörüne, kadınlardan işçilere, balıkçılardan avcılara kadar çeşitli sivil toplum örgütleri, meslek odaları seslerini Ankara’ya ama aynı zamanda Brüksel’e de duyuracak biçimde hazırlanmalı müzakere dönemine. Avrupa’da lobi yapmak sadece hükümete bırakılmamalı. Sivil toplum, müzakere masasında kendisini hissettirebilmeli.İlerleme raporunda Türkiye ve Avrupa kamuoyu arasındaki diyalogun sağlanması, Türkiye için önerilen üç ayaklı müzakere sürecinin ayaklarından biri. Avrupa kulağını bize uzatıyor.Sesimizi yükseltmeliyiz. Öncelikle de ilerleme raporu üzerinde ve özel koşullar icat ederek, müzakerelerin fasulyeden bir süreç haline dönüştürülmemesi konusunda sesimizi yükseltmeliyiz. Sivil toplum seferberliği, insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti değerlerinin topluma yayılması, zihniyet değişimi açısından ne kadar önemliyse, Avrupa kamuoyuna ulaşma ve şikayet ettiğimiz ‘haksızlıklara’ karşı çıkabilmek açısından da o kadar şart.
Yazarın Tüm Yazıları