Avrupa bebeğin farkına yeni vardı

‘ARTIK bu bizim bebeğimiz.’ Avrupa Birliği üyelerinden birisinin büyükelçisi Kıbrıs konusunda böyle söylüyor.

Siz hamile kaldığınızda, yani çözüm olmasa da Kıbrıs’ın AB’ye tam üyeliğini garanti ettiğinizde bu doğumun kolay olmayacağı söylenmişti ama. ‘Başınıza dert alırsınız’ denmişti.

Bugün Avrupalıların, düşünceli hallerinden anlayabildiğim kadarıyla, doğumdan bir ay öncesine kadar, hamileliklerinin bile farkına varmamışlar meğer.

Kıbrıs’ta Rumların çözüme hayır diyebilecekleri akıllarına gelmemiş.

Hele, Türkiye ve Türklerin samimi biçimde, acı ilacı içmeye yanaşacaklarını hiç düşünmemişler.

Yakında kollarına almaya hazırlandıkları bebeğin, tahmin bile etmedikleri sorunlarla birlikte dünyaya gelmekte olduğunu, yeni fark ediyorlar.

Dün İrlanda’da, gayri resmi toplantı için bir araya gelen AB Dışişleri Bakanları, ilk kez BM barış gücünün gözcülüğü altında bir üye ile bir arada yaşamak üzere olduklarını, bu kadar somut gördüler.

Yedi bin askerli BM Barış gücünün, nöbet tutacağı bir ülkede, BM’nin hazırladığı bir şablona göre, iki millet üstelik de istemedikleri bir çözüm formülü çerçevesinde yaşamaya çalışacaklar.

Ve genişleme şokunu sindirme sürecinde olan Avrupa Birliği, bu devletle baş başa kalacak. Daha doğrusu, kalamayacak, ABD dahil, BM çerçevesinde bütün dünyayı da kolları arasında bulacak.

Türkiye’den durumu izleyen Avrupalı diplomatların bugünlerde başkentlerine gönderdikleri, ‘Bir bebeğimiz var. 1 Mayıs’tan sonra onun bütün sorunlarına biz çözüm üretmek durumundayız’ telgrafları, bugüne kadar görmek istemedikleri gerçekle baş başa bırakıyor Avrupa’yı.

* * *

AVRUPA, bu uyarılar karşısında ne yapıyor? Referandumda Rumlardan ‘hayır’ çıkarsa Türklerin mağdur edilmeyeceği yolunda mesajlar veriliyor. Ben bu durumun diplomatik alanda Türklerin elini güçlendireceğine inanıyorum, ama verilen sözler yetersiz, ya sözde kalırsa?

Avrupalı bir diplomat, ‘Bizim kendi ikna yöntemlerimiz var’ diyor. Avrupa Anayasası’nın Polonya’nın itirazı nedeniyle kabul edilemediğini anımsatıyor ve ekliyor, ‘Birlik içi yöntemlerle sorun aşıldı.’

Evet ama Kıbrıs konusunda, hukuki bağlayıcılık taşıyan mekanizmalar ve uzun vadeli politikalar kesinleştirilmedikçe verilen sözlerin etkisi o kadar az ki, Yunanistan bile Brüksel’den daha güçlü güvenceler arıyor.

Yunanistan Dışişleri Bakanı Molyviatis’in, Cuma akşamı Verheugen’i telefonla arayarak, ‘Annan Planı’nın hayata geçirileceği’ güvencesi istemesi gibi.

‘Aman güvence verin, eğer yarın, öbür gün Türkiye ile müzakereleri başlatmazsanız ve Türkiye de, anlaşmaya uymaktan vazgeçiyorum derse, askerlerini plana göre çekmekten vazgeçerse biz ne yaparız?’ anlamına geliyor bu arayış.

Güvence belki, AKEL’i ve Rum tarafını ‘Hayır’dan döndürmek için kullanılacak ama Türkiye’nin üyelik perspektifine göre hazırlanan Annan Planı’nı, ‘kabul edin’ diyen Avrupa’nın hálá ‘Türkiye üye olabilir mi olamaz mı?’ tartışmasını sürdürmesinin hiç mi payı yok Atina’nın endişesinde?

Dün, İrlanda’da AB dışişleri bakanları, spor kıyafetleriyle bir araya geldikleri gayri resmi buluşmada, ilk kez yeni bebeğin gerçeklerini tartıştılar.

Önümüzdeki günlerde Brüksel’den gelecek haberler, bu bebeği sağlıklı biçimde büyütüp büyütemeyeceklerini de gösterecek.

* * *

ALTINI çizmeden geçmek istemiyorum. KKTC Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş’ın, referandum ile ilgili açıklamalarını televizyondan izledim. Annan Planı’na karşı çıkarak iktidara geldiği halde, Bürgenstock’da tam bir takım ruhuyla çözüm için canla başla uğraştığına tanık olduğum Serdar Denktaş, halkına gerçekleri eksileri ve artıları ile gösterirken, liderlik sorumluluğunu içten ve yapıcı tavrıyla sergiledi. Başbakan Mehmet Ali Talat’ı da izliyorum. O da gerek Brüksel’deki temaslarında Türklerin tezlerini anlatırken kullandığı üslubu ve adil bir çözüm için gösterdiği samimi çabalarla, Rum kesiminde eşi olmayan bir siyasi liderlik sergiledi. Kıbrıs Rum halkı maalesef böyle bir liderlikten yoksun. Barışa hazırlanmamış, uzlaşma psikolojisinden uzak. Kıbrıs Türkleri, yeni liderlik kadrolarını çıkartacak olgunluğa ulaştıklarını kanıtladılar. Bundan daha hakiki güvence olabilir mi?
Yazarın Tüm Yazıları