Avcı’dan Türkiye’nin ciğeri

“HALİÇ’te Yaşayan Simonlar, Dün Devlet, Bugün Cemaat” öyle bir kitap ki, okuyup bittiğinde, insan dehşet içinde kalıyor, “Biz nasıl bir ülkede yaşıyoruz” sorusu, her satırda insanı çarpıyor.

Örneğin, PKK ile yirmi altı yıldır süren savaş neden bitmiyor?
“Antalya’ya sızan PKK’lıların yeri belli idi. Elimizde gurubun sayısı, ellerindeki silahların fotoğrafına kadar tüm detaylı bilgiler vardı, Emniyet Genel Müdürlüğünden ve Jandarma Genel Komutanlığından özel tim istiyorduk, birkaç gün süren tüm görüşmelerimize rağmen, özel harekat timini Ankara’dan Antalya’ya getiremedik. O PKK gurubu turistik tesislere roket attı, ormanları yaktı, oysa özel tim gelseydi, o gurubu o gün imha etmek mümkündü” (s.233, 234).
80’li yıllardan itibaren, PKK ile mücadelede “güvenlik kuvvetleri PKK’yı bilmiyor” (s.93). PKK ile mücadele eden güvenlik güçleri PKK ile ilgili ne istihbaratı, ne teknik donanımı var. Hanefi Avcı bu yönde pek çok ibretlik olay anlattıktan sonra, “ülkenin en önemli problemleri Allah’a emanetti” (s.163) diyor. Aktardıkları, savaşın çeyrek yüzyıldır neden sürdüğünü iyi anlatıyor.
CEMAAT HER ŞEYE HAKİM
Son yıllarda Türkiye’yi sarsan kaçakçılık, banka soygunları, ihracat yolsuzluklarının perde arkası tek tek anlatılıyor. Cem Uzan’dan Ergenekon’a, Susurluk’tan, Erzincan Savcısı İlhan Cihaner’e, Baykal’ın kaset olayına kadar.
Ve eğer, “arka planda cemaat tarafından desteklenen Ergenekon operasyonları dolayısıyla, mahkemelerin Ergenekon örgütü hakkında, Emniyet Genel Müdürlüğüne sorduğu soruya, istenenin aksine, Ergenekon diye bir terör örgütü olmadığını yazanların” (s.473) başına Emniyet Genel Müdürlüğü APK Başkanı bile olsa, neler gelebiliyor. O başkan AKP eğiliminde olsa bile, cemaatin iradesi dışında iş yapınca, ortada ne hukuk kalıyor, ne kural.
Cemaat sadece emniyette, yargıda değil, ülkede her şeye hakim. Kimsenin dikkatini çekmiyor. Ama Avcı farkında. “Van Rektörü Yücel Aşkın neden cemaatin hedefiydi bilmiyorum ama o olay cemaatin adli sistemi kullandığı ilk operasyondu” (s.527).
Öyle bir düzen ki, kendi çıkarı için cemaat kişi, makam, mevki tanımıyor. Ama bu Kara Kuvvetleri Komutanı, ama Erzincan Savcısı, ama emniyet müdürü, ama siyasi parti lideri, ama işadamı. Kendine engel olan kişilere tuzak kurmak, komplo hazırlamak, ihbarsız mektuplarla insanların hayatlarını karartmak, hukuku unutmak günlük, sıradan olaylar haline geliyor. Ve bunların uzantısı Ankara’ya dayanıyor.
“Bütün kurumlarda tüm devlet ihaleleri, ruhsat vs. işleri rüşvetle dönüyor” (s.217, 218).
Çürümüş bu düzen demokrasi filan değil. Cemaat üzerinden despot bir yönetim.

Hanefi Avcı: Belki bedeli olur, ama sonu iyi olur

EMNİYET örgütünün çeşitli kademelerinde bulunuyor. Terörle mücadeleden kaçakçılık ve organize işlerden sorumlu başkanlığa kadar önemli görevlerde, Türkiye’nin son otuz yılına damgasını vuran olayların araştırılmasında yer alıyor. Kısaca, Türkiye’nin ciğerini biliyor. İçinde yaşıyor. Müthiş bir kitap yazıyor.
Kitabın yazarı şu anda Eskişehir’de Emniyet Müdürü Hanefi Avcı. Dün Avcı’yı arıyorum:
- Kitabınızı bir solukta okudum. Böyle bir kitabı yazmak, hele de halen görevde olan bir emniyet mensubu için cesur bir iş.
- Yazılması gerektiğine inandım. Bu gerçekleri yazmanın belki bir bedeli olur, ama sonu iyi olur. Bu kadar ilgi beklemiyordum.
- Sizi kitaptan dolayı Ankara’dan arayan oldu mu?
- Hayır, kimse aramadı. Zaten bir müfettiş atanmış, kitap inceleniyormuş.
- Nasıl bir gelişme bekliyorsunuz?
- Basına bilgi vermenin cezası var, belki o kapsamda değerlendirirler, ama bu kitap öyle değil. Yine de, bilgi vermek denirse, belki az bir ceza gelebilir.
- Kitapta anlattıklarınız insanın tüylerini diken diken ediyor.
- Onlar gerçek. Yazılanlara tepki duyanlar olabilir. Kitap incelendikten sonra, idari olarak kusurlu görürlerse, savcılık beni çağırabilir.
Yazarın Tüm Yazıları