Atomu bir arada tutan gücü anlamaya başlamak

BANA okulda atomun maddenin bölünemez en küçük birimi olduğu öğretilirken, hepimiz atomun aslında bölünebilir olduğunu biliyorduk.

Çünkü ilk atom bombası 1945’te Amerika’da çölün ortasında patladığından beri atomun maddenin en küçük ve bölünemez birimi olduğu tezi geçerli değil.
Aslında bu tezi 20. yüzyılın başında Albert Einstein yerle bir etmiş, maddenin enerjiye, enerjinin maddeye dönüşebilirliğini gösteren meşhur E=MC2 denklemini yazmıştı.

Atomu bir arada tutan gücü anlamaya başlamak

Bilmiyorum bugün okullarda atom ve temel parçacıklarla ilgili ne anlatılıyor ama artık biliyoruz ki, atomu meydana getiren temel parçacıklar var. Bu temel parçacıkları bir arada tutan güçler var. Atomların birbirini etkilemesine neden olan güçler var.
Bu temel parçacıkları ve güçleri tam olarak anlayabilir, onların çalışma kanunlarını saptayabilirsek, evreni de anlamış olacağız.
Saf enerjiden ibaret parçacıklar ne oluyor da kütle kazanıyor? Bu parçacıklar ne oluyor da bir araya geliyor, en basit atom olan hidrojeni oluşturuyor?
Nasıl bir enerji çıkıyor ortaya ki, iki hidrojen atomu bir araya gelip helyumu yaratıyor?
Hangi güçler etki ediyor ki, farklı atomlar bir araya gelip molekülleri oluşturuyor?
Geçen hafta döndüğümden beri her yerde karşıma çıkan tanıdık-tanımadık insanlar Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi CERN’deki deneyi ve sonucunu soruyor. Soranların bir kısmında bir önyargı da var, ‘Bulamadılar değil mi?’ sorusu alaycı bir gülümsemeyle birlikte geliyor genellikle.
Takım tutar gibi Higgs bozonuna taraftar olmak veya karşı olmak gerekmiyor. Anlatmaya çalışıyorum ki, onu bulmak kadar bulamamak da önemli. Her iki durumda da, evreni meydana getiren en temel mekanizma konusunda bilgimiz artacak.
Daha önce anlattım, bir kez daha anlatayım: Higgs’in önemi, evrenin ortaya çıkış anında temel parçacıklara kütle kazandırmasından geliyor. O kütle kazanılmasaydı bugün bildiğimiz evren olmazdı, çünkü atom hiç oluşmazdı.

CERN’deki Büyük Hadron Çarpıştıcısı, iki gün önce çok önemli bir açıklama yaptı ve bu açıklamasına ilişkin bilimsel makaleyi de internete koydu.
Buna göre, fizikçilerin ‘Standart Model’ adını verdiği model bir büyük başarı daha kazanmış, modelin öngördüğü bir temel parçacık daha keşfedilmişti.
Chi-b adı verilen bu parçacık, atomun içindeki kütleyi bir arada tutan güçle ilgili yepyeni bilgilere sahip olmamıza yardımcı olacak.
Standart Model’in bu yeni büyük başarısını azımsamayın. Higgs bozonunu da öngören, varlığını neredeyse gerekli sayan model de o. Ve model daha önce defalarca sınandı, pek çok parçası deneysel olarak da kanıtlandı.

Yerçekimi nasıl çekiyor

HEPİMİZ biliyoruz, yerçekimi diye bir şey var. Elmalar ağaçtan kafamıza düşüyor. Dünya güneşin yörüngesinden dışarı kaçamıyor.
Peki ama ‘yerçekimi’ adını verdiğimiz bu güç nasıl ‘çekiyor?’
Bu konuda ortaya atılmış çok sayıda teori var ama biz hâlâ ‘çekim gücü’ adı verilen bu temel gücün nasıl çalıştığını, tam olarak hangi mekanizmayla ‘çektiğini’ bilmiyoruz.
‘Çekim gücü’ sadece büyük kütlelerin daha küçük kütlelere uyguladığı bir güç değil. Her atom ve daha da önemlisi atomun kendi içinde de çekim gücü rol oynuyor.
Temel güçleri kavramak, atomu bir arada tutan mekanizmayı çözmek sadece bilgi açlığımızı gidermeyecek, bize teknoloji olarak da geri dönecek.

Telefonlar beynimizi okuyor mu

AMERİKAN şirketi IBM, kendisini klasik anlamda bir üreten şirket olmaktan çıkarıp bilgi çağının ‘icat eden, yenilik geliştiren’ şirketine dönüştürdüğünden beri bir liste yayınlayarak geleceği tahmine çalışıyor.
‘5’te 5’ adı verilen bu listelerin ilki 2007 yılı sonunda yayınlandı ve izleyen beş yılda teknoloji alanında yaşanacak gelişmeler tahmine çalışıldı.
Beş yıl öncenin tahminlerinden bir tanesi çok konuşulmuştu: ‘Akıllı telefonlar beynimizi okuyacak’ diyeni.
Şimdi IBM uzmanları bu tahminlerinin büyük ölçüde tuttuğunu düşünüyor. ‘Belki koyduğumuz başlık yanlış anlaşıldı ama bugün akıllı telefonlarla nerede olduğumuz sürekli biliyor ve nerede olduğumuza bağlı servisler de müthiş biçimde çalışıyor’ diyor IBM uzmanları.
Evet, telefonlar beynimizi okumuyor ama her an nerede olduğumuzu bir yerlere bildiriyor, o sayede bize bulunduğumuz yerle ilgili reklamlar geliyor, başka servisler geliyor.
Peki IBM’in önümüzdeki beş yıl için tahminleri neler? IBM’e göre beş yıl sonra şifre-parola gibi şeylere ihtiyacımız olmayacak; akıl okumak bilim-kurgu olmaktan çıkacak...
Bekleyelim, görelim bakalım neler olacak...
Yazarın Tüm Yazıları