Paylaş
HARVARD Üniversitesi’nde bir yılda üretilen bilimsel makalelerin sayısı Arapça konuşan 17 ülkenin toplamında yazılanlardan daha fazla. Dünyada 1.6 milyar Müslüman var ama sadece iki kişinin Nobel ödülü var. Biri fizik, diğeri de kimya dalında. Onlar da sonradan Batı’ya göç ettiler. Nobel ödüllü Yahudilerin sayısı ise 79.
İslam Konferansı Örgütü’ne üye 57 ülkenin araştırma ve geliştirmeye milli gelirlerinden ayırdıkları pay yüzde 0.81. Amerika’da araştırma geliştirmeye ayrılan pay bu rakamın üç katı, milli gelirin yüzde 2.9’u. İsrail ise milli gelirinin yüzde 4.5’ini bilimsel araştırma ve geliştirme harcamalarına ayırıyor.
8-13’üncü yüzyıllar arasında Avrupa Ortaçağ karanlığında çırpınırken, islam dünyası öğrenmeye para akıtıyordu. Tıp ve matematik bilimlerinin temelleri oluşturuluyor, ışık ve optiğin sırları çözülüyor, dünyanın çevresi İslam alimleri tarafından hesaplanıyordu.
Bilimde böylesine ilerleyen İslam dünyasının sonradan Batı’nın bu kadar gerisinde kalması inanılır gibi değil.
Neyse ki asırlardır süren uykudan kalkabilmek için Müslüman ülkelerde son yıllarda bir kıpırdanma görülüyor. İslam’ın bilimdeki altın çağlarını geri getirebilmek için Suudi Arabistan kralı 20 milyar dolar vererek 2009’da bir bilim ve teknoloji üniversitesi kurdurdu. Nobel ödüllü yabancı bilim adamlarının araştırma departmanlarını yönettiği bu üniversitenin Cambridge ve Oxford’la da anlaşması var. Katar ise Ar-Ge harcamalarını milli gelirinin yüzde 0.8’inden yüzde 2’sine çıkarma kararı aldı.
Ve Türkiye... Müslüman ülkeler arasında Ar-Ge’ye kaynak ayırışını en hızlandıran ülkelerden biri olan Türkiye, 2005-2010 arasında bu alandaki harcamalarını her yıl yüzde 10 artırdı. Türkiye özellikle mühendislik bilimlerinde yaptığı araştırmalarıyla dikkat çekiyor.
Beşinci İzmir İktisat Kongresi’yle ilgili yapılan hazırlıkları izlerken aklıma sürekli biraz önce sözünü ettiğim istatistikler geldi.
Osmanlı padişahlarının bilimin İslam dünyasında geri kalmasında payı büyük. Halk okuyup bilinçlenirse tahtları ellerinden gider korkusuyla matbaanın bile icadından ancak 400 yıl sonra Osmanlı sınırlarından içeri girmesine izin verdiler. O dönem yönetimleri altındaki İslam dünyasında bilimin gerilemesinde bu yasakçı zihniyet mutlaka etkili olmuştur.
Halbuki, bilim ve teknolojiye gereken önemi verselerdi sanayideki değişimi fark edip bir gün petrolün en önemli meta olacağını görebileceklerdi. Sanayi devriminin lideri İngiltere’nin, Arapları Osmanlı’ya karşı ayaklandırdıktan sonra, kağıt üzerinde cetvelle çizdikleri sınırlarla, çölde petrol yatakları üzerinde kendilerine bağlı krallık ve emirlikler yaratmaya çalıştığını anlayacaklardı.
Eğer Osmanlı padişahları bilim ve teknolojiye yeterince önem verselerdi, 20. Yüzyıl’ın enerji yüzyılı olduğunu anlayacaklardı. Hiç şüphesiz, Arap Yarımadası’ndan Afrika’ya egemenlikleri altındaki hala uğruna savaşlar yapılan dünyanın en zengin petrol yataklarını da kanlarının son damlasına kadar savunacaklardı.
Son zamanlarda çeşitli Osmanlı padişahları için yapılan anma törenlerini gördükçe Osmanlı’nın güzel miraslarına sahip çıkalım ama yaptığı hatalara da gözlerimizi kapamayalım diyorum.
Beşinci İzmir İktisat Kongresi Türkiye’nin dünyadaki yeni konumunu belirlemeye çalıştığı, İzmir’in ise yepyeni bir kimlikle yeni bir döneme adım atmaya hazırlandığı bir dönemde yapılıyor. Burada geleceğe ışık tutacak pek çok yeni görüşle tanışabiliriz. Ama en önemlisi bilim, eğitim ve araştırmada yüzlerce yıllık uçurumu kapatacak stratejilerin belirlenmesi olacak. Yoksa bunca fedakarlık ve çaba boşa gider.
Çeşme’ye beş yıldız yağıyor
HAFTA sonu Çeşme’ye yolum düştüğünde gözlerime inanamadım. Özellikle Sakızlıkoy civarında çok sayıda otel inşaatı faaliyeti vardı. Sadece benim yolum üzerimde temelleri atılıp katları bile çıkmış üç tane beş yıldızlı otel inşaatı vardı. Ontur Otel de hemen yanı başındaki arazide altı katlı bir beş yıldızlı otel daha yapmaya başlamış.
Bir yatırımcı bundan birkaç ay önceki sohbetimizde İzmir-İstanbul Otoyolu nedeniyle Çeşme’ye adeta hücum olduğunu, arazi ve bina fiyatlarının katlanarak arttığını söylemişti. Anlaşılan yatırımcılar 3-4 yıla kadar faaliyete geçecek otoyol bitmeden önce otel yatırımlarını bitirmeye çalışıyor. Otoyolun bitmesiyle İstanbul-Çeşme arası 3-4 saatte alınabilecek. Sabah yola çıkan özel otolar öğle yemeğine Çeşme veya Alaçatı’daki restoranlardan birine yetişebilecek. Günde en az 2-3 saatlerini trafikte geçiren İstanbullular için Çeşme’ye gelmek çocuk oyunu gibi bir şey.
Hal böyle olunca İstanbullu misafirleri ağırlamak için yatırımcılar kuyruğa girmiş, beş yıldızlı otelleri dikmeye başlamışlar.
İzmirliler otoyol bitmeden Çeşme’nin tadını doya doya çıkarsınlar, birkaç yıl sonra sadece yazın değil, kış aylarında bile yer bulmakta zorlanabilirler.
Paylaş