Arınç’ın derdi ne?

TBMM eski Başkanı Bülent Arınç galiba "dikkat çekme" nöbeti geçiriyor.

Çünkü ancak o nedenle söylenebilecek sözlerle haber olmaya çalışıyor. Tabii bu arada da kendi deyimiyle "barsaklarını temizlemiş" oluyor.

Önce dünkü gazetelerde çıkan beyanından başlayalım:

"Höt’lerle ’möt’leri değil, neler(i) gördük, neler!" diyor.

"Eskiden ’höt’ dedi mi bin tanesi, tabana kuvvet kaçarlardı"
dedikten sonra 12 Mart 1971 tarihli askeri müdahale üzerine Başbakan Süleyman Demirel’in istifasına gönderme yaparak, "Şapkasını aldı gitti (...) ama demokrasiyi kurtaramadı" diye ilave ediyor.

Şimdi, "höt"lerden "möt"lerden korkmayan babayiğide soralım:

İster 12 Mart 1971, ister 12 Eylül 1980, ister 28 Şubat 1997 tarihli müdahalelerden sonra hiç, "Ben höt’lerden, möt’lerden korkmayan Avukat Bülent Arınç olarak bu müdahaleleri yapanlara açıkça meydan okuyor ve onların demokratik rejime müdahalesini kınıyorum" anlamında bir şey söylediniz mi?

Söylediniz de biz duymadıksa lütfen o beyanınızı tarihiyle, yeriyle ortaya çıkartır mısınız?

Çıkartın da hiç değilse milletimiz bir demokrasi kahramanı tanısın.

Doğrudur, 12 Mart 1971 müdahalesi üzerine Süleyman Demirel istifasını vermişti ama istifa ederken hiç değilse bu müdahaleyi "Anayasa ve hukuk devleti anlayışıyla bağdaştırmanın mümkün olamayacağını" söylemişti.

Peki ya Bülent Arınç’ın da o tarihteki lideri Necmettin Erbakan ne yapmıştı?

Biz söyleyelim:

Pılıyı pırtıyı topladığı gibi soluğu İsviçre’de almıştı.

Gelelim yakın günlere... Arınç 13 Mart 2009 günü bazı emekli kuvvet komutanlarını kastederek "İyi ki bunların zamanında savaşa girmemişiz" demişti değil mi?

İyi ama TBMM Başkanı seçilmesi üzerine kendisini tebrike gelsinler diye şirinlik muskaları takan, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Kuvvet Komutanları’nın yaptığı nezaket ziyaretini bir büyük "itibar" kanıtına dönüştürmeye çalışan da aynı Bülent Arınç değil miydi?

İlginçtir. Onlar emekliye ayrıldıktan sonra Arınç birden kahraman kesildi. "Kimsenin emir eri olmadığını" ancak o zaman anımsadı.

Son olarak da Arınç, "İstiklal Marşı"na taktı. "Resmi toplantılarla milli maçların dışında saygı duruşunda bulunulması" da "İstiklal Marşı söylenmesi" de, "gereksiz"miş. Çünkü esasen "Birileri ne der?" diye korktuğumuz için bunları yapıyormuşuz.

Bülent Arınç’a asıl "saygı duruşu" mu yoksa "İstiklal Marşı’nı söylemek" mi ters geliyor, onu iyi tartmak lazım. Bize kalırsa onun derdi, kendi anlayışına uygun düşmeyen -"İslamda yeri yok" demeye getirdiği- "saygı duruşu" iledir. Ama sayınız ki yanılıyoruz. Söyler misiniz "İstiklal Marşı’nı söyleme"nin kime ne zararı vardır?

Not: Merhum Erdal İnönü’nün eşi Sayın Sevinç İnönü, 11 Mart tarihli yazımda TÜBİTAK’ı "kuran isim" olarak sadece merhum Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu’ndan söz etmiş olmam nedeniyle bir açıklama gönderdi. TÜBİTAK’ın ilk "Bilim Kurulu"nda değerli bilim adamları Cahit Arf, Erdal İnönü dahil toplam 11 bilim adamının görev aldığını anımsatarak "bu gerçeği anımsatmamı" istedi. Merhum Erdal İnönü’ye olan saygımı da dikkate alarak Sayın Sevinç İnönü’nün isteğini yerine getiriyorum. O.E.
Yazarın Tüm Yazıları