‘‘ARTIK sorumluluk bizim sırtımızda. Böyle olunca kesin konuşmak zorlaşıyor.’’
Yıllardan beri adil bir çözüm için çalışmış olan bir arkadaşımın bu samimi sözleri, dünden itibaren kaderinin en kritik dönemine adım atan Kıbrıs'ta, çok geniş bir çevrenin duygularını yansıtıyor.
Nereye gidiyoruz? Üç günden beri Kuzey Kıbrıs'ta en çok rastladığım soru bu.
Sokaktaki insandan, teknik komitelere kadar herkes, bu sorunun yanıtını aramakla meşgul.
Çok da yerinde bir soru çünkü, Ada'nın kuzeyi kadar güneyi de gerçeğe adım adım yaklaştıkça masanın üzerindeki Annan Planı'na daha alıcı gözle bakıyor.
Plandaki ‘‘muğlaklıklar’’ daha fazla tartışılıyor.
Uzmanlar, ‘‘Kalıcı bir barış için bu muğlaklıkların müzakereler sırasında mutlaka açıklığa kavuşturulması gerektiğini’’ söylüyorlar.
Annan Planı'nı kaleme alan BM uzmanı Didier Firter, metindeki muğlaklığı bir özellik olarak sunuyor, ‘‘yapıcı muğlaklık’’ kavramını kullanıyor. Bu belirsizliğin, aynı noktalarda uzlaşmaz taleplere sahip iki toplumun liderlerine planı kamuoyuna ‘‘benimsetme’’ olanağı sağladığını iddia ediyor BM kaynakları.
Ama artık netlik zamanı. Eğer bu plan uygulanacaksa, bu muğlaklıkların netleşmesi gerekiyor. Yoksa, ‘‘yapıcı muğlaklıklar’’ın yıkıcı belirsizliklere dönüşmesi işten bile değil.
Bunlar neler?
Bazı maddelerin o kadar çok yorumu var ki hukukçular bile işin içinden çıkmakta zorlanıyorlar.
KATILIM ANLAŞMASINA NASIL GİRECEK?
Kıbrıs Rum Yönetimi ile Avrupa Birliği arasındaki katılım anlaşması geçen nisan ayında tamamlandı. Ve Avrupa müktesebatının ‘‘bölgesel’’ olarak sadece güneyde uygulanması kararlaştırıldı. AB üyesi ülkelerin büyük bir çoğunluğunun parlamentoları da anlaşmayı onayladı.
Şimdi, 1 Mayıs'ta, masadaki plan yürürlüğe girerse ne olacak? Bu anlaşmanın öngördüğü düzenlemeler AB katılım anlaşmasına, ‘‘değiştirilemez’’ yasalar (primary laws) olarak mı girecek? Eğer öyle olmazsa, Avrupa hukuku karşısında ikincil (secondary laws) durumda olursa, bir süre sonra Avrupa Mahkemesi'ne kişisel başvurularla bu düzenlemeler değiştirilebilir ve çözümün tüm dengesi bozulur. Yeni sorunlar ortaya çıkar. Özellikle geri dönüşlerde, vatandaşlık haklarında ve mülkiyette.
Ama, anlaşmanın AB katılım anlaşmasına, değiştirilemez biçimde girmesi için yeniden tüm AB üyesi ülkelerin parlamentolarında onaylanması gerekiyor.
Gerçekten öyle mi?
Bazı hukukçular buna gerek olmadığı görüşünde. Çünkü, Kıbrıs'ın katılım anlaşmasında, ‘‘Komisyon'un önerisi üzerine Konsey, Kıbrıs'ın, Türk toplumuyla birlikte AB'ye katılımıyla ilgili düzenlemelere adaptasyonu oy birliği ile kabul edecektir’’ deniyor. Onuncu protokolün bu dördüncü maddesine göre AB'nin, bunu Annan Planı'ndaki düzenlemeleri değiştirilemez hale getirmek için kabul ettiği yorumu yapılıyor.
Ama yine de Brüksel'in bu konuyu netleştirmesi gerekiyor.
EN ÖNEMLİ KONU PARA
Vatandaşlık haklarının kullanımının yanı sıra, mülkiyet meselesi de tam bir belirsizlik içinde. Kurucu devlet yedi yıl sonra karşıdan gelen nüfusu, o sırada kurucu devlette yaşayan nüfusun yüzde 21'ini aşmayacak biçimde sınırlama hakkına sahip. Ama güneyden gelenlerle nüfus sürekli artacağından bu yüzde 21, hep katlanarak gidecek. O yüzden bu kısıtlamanın, anlaşmanın sağlandığı andaki nüfus esas alınarak yapılmasını öneriyorlar bazı uluslararası hukukçular.
Ama bu planın hayata geçirilebilir olması için en önemli şey ‘‘para’’. Yeni bir federal devlet kurmanın faturası, Avrupa'nın teklif ettiği 300 milyon Euro’nun kat kat üstünde. Yer değiştiren 70 bine yakın insan için yeni yaşam koşulları nasıl sağlanacak? İnsanlar oturdukları evleri nasıl satın alacaklar? Eğitim programlarında köklü değişim nasıl yapılacak? Sosyal ve psikolojik rehabilitasyon süreci nasıl ilerleyecek? Bir günde Türk liraları toplanıp Kıbrıs lirasına nasıl geçilecek? Sorular çok ve hepsi için para gerekiyor. Bu planı hazırlayan BM, Avrupa ve ABD işin ekonomik boyutunu da düşündüler mi acaba?
Şu anda, çözümün önündeki tek engel artık Denktaş değil, belirsizlikler. Kalıcı çözüm için üzerine gidilmesi gereken en önemli konu bu şimdi.