Annan neler yazdı?

BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın, görüşmelerin başlaması için dün sabah taraflara gönderdiği mektubun detaylarını yazmamı beklemeyin.

Çünkü bilmiyorum.

Benim söyleyebileceğim, mektubun on sayfa olduğu, görüşme takvimiyle ilgili teknik ayrıntıları öneri biçiminde sunduğu.

Ve tabii ki, Annan'ın ‘‘koşulları’’nı içermesi.

BM Genel Sekreteri, Kıbrıs'ta kesin çözüm için mart sonuna kadar masadaki planının müzakere edilmesini, anlaşma sağlanamayan konularda planda zaten var olan önerilerin tekrarlanacağı bir anlaşma metninine ulaşılmasını amaçlıyor.

‘‘Boşlukları ben dolduracağım’’ diye özetlenen koşulunun anlamı bu. Zaten plan masada, orada ayrıntılar var. Anlaşmaya varılamayan noktalarda Annan'ın önerileri geçerli sayılacak.

Yani tarafların önünde, asker sayıları gibi boş bırakılan birkaç madde dışında anlaşmaya varılmazsa, neyle karşılaşacakları da var.

Ancak anlaşıldığı kadarıyla Annan, taraflardan görüşmelere başlamak için tüm koşulları baştan kabul ettiklerini belirten yazılı açıklama istemekten vazgeçmiş görünüyor. Ama bu koşullardan vazgeçmek anlamına gelmiyor tabii.

* * *

BM Genel Sekreteri, Davos toplantısına katıldığında tarafların samimiyetinden emin olmadıkça görüşmelerin başlaması için hiçbir girişimde bulunmayacağını açıklamıştı.

Şimdi, tarafları 10 Şubat'ta New York'a davet etmesi sorunların tamamen aşıldığı anlamına mı geliyor?

Gördüğümüz kadarıyla hayır.

Ne Denktaş ne de Papadopulos bu işten memnun. Siyasi maharetlerini 30 yıldan beri hiçbir şeyi çözmemek ve durumu korumak üzerine kuran Kıbrıs Türk ve Rum liderliği bu durumdan tabii ki hoşnut olmaz.

Ama bu yıl başından itibaren başlayan ve giderek yoğunlaşan uluslararası baskı, kaçacak hiçbir delik bırakmıyor.

Özellikle Bush Yönetimi tüm ağırlığı ile devrede. Cumartesi günü Beyaz Saray'da Kofi Annan ile ABD Başkanı Bush görüştü. Arkasından yaptıkları açıklamada Annan, ‘‘Başkan Bush, çabalarımı destekliyor. Hazırladığımız ve masaya koyduğumuz plan temelinde tarafları müzakere ederek çözüme varmaları konusunda teşvik ediyor’’ dedi.

* * *

BEYAZ Saray, Kıbrıs'ta neden bu kadar ısrarla çözüm için devreye giriyor?

Daha önce Klerides ile Denktaş'ı ABD'ye çağırıp, ücra bir kasabada, Trautback'te bir motele kapattıklarında da, Bill Clinton Yönetimi, Holbrook'u devreye sokarak ağırlığını yoğun biçimde koymuştu ama olmadı. Denktaş, Avrupa Birliği'nin Kıbrıs Rum kesimini genişleme sürecine aday olarak kabul ettiği gerekçesiyle masadan kalktı.

Fakat durum o zaman farklıydı. Ne bu kadar sıkıştıran bir Avrupa Birliği takvimi vardı, ne de Beyaz Saray'ın Avrupa'ya ‘‘sizinle omuz omuzayım’’ mesajını göndermek için, Kıbrıs'a bugünkü kadar ihtiyacı.

Unutmayalım ki, Irak Savaşı nedeniyle gölgelenen transatlantik ittifakın, yeniden canlandırılması Bush Yönetimi'nin gündeminin en önemli konuları arasında.

Bu durumun Kofi Annan'ın elini ne kadar güçlendirdiğini, BM'ye ihtiyacı olan kanı tekrar verdiğini de hesaba katarsak 10 Şubat'ta başlayacak olan sürecin, geri dönüşü olmayan bir süreç olduğunu görmek doğru olmaz mı?

O zaman, böylesine sıkı ve ağır bir ittifak ortamında müttefikler arası müzakere ve pazarlık üslubunun öne çıkması gerekir.
Yazarın Tüm Yazıları