Anayasa tartışması

BİRBİRİ ile ilgili iki gelişmeden söz edeceğim.

Anayasa hazırlıkları ve Malatya davası.

Önce Malatya davasından başlayayım. Dava dosyalarının yeniden incelenmesi için Hükümet müfettiş görevlendirdi, Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı dosyaları geri istedi.

İncelemeler kapanmışken, dava dosyası mahkemeye intikal etmişken ne oldu da "Biz bu olaya yeniden bir bakalım" dendi?

Şu oldu, konularında uzman muhabir arkadaşların gayretleri sonucu yeni bilgiler basına yansıdı.

Sonra ne oldu? Bir yandan bu bilgiler ışığında görüldü ki soruşturmada eksikler var ve incelemenin derinleştirilmesi lazım.

Ama öte yandan bu bilgileri veren gazeteciler hakkında soruştuma başlatıldı. Çünkü onlar, Malatya katliamı zanlılarından birinin mesajlaştığı telefon hattının bir savcının üzerine kayıtlı olduğunu ortaya çıkarttılar. Arkadaşlar haberi yapmadan önce kendisiyle de konuşmuşlar o da bu hattı bir yakınının kullandığını söylemiş. Haberde bu unsur da yer alıyordu.

Bu, Malatya katliamı gibi karmaşık, kritik, şeffaf olmayan olayların aydınlanması için gerekli olan iyi bir gazetecilik örneği. Ama gelin görün ki böyle bir habercilik yapabilmenin önünde ciddi engeller, hatta hapis tehditleri var. Üstelik bu engeller yeni ceza yasası ile kaldırılacağına daha da ağırlaştırılmış durumda.

Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün önündeki tek engel 301 değil. Yeni anayasa, ifade ve basın özgürlüğünün önündeki tüm engellere karşı anayasal güvencenin sağlanması için çok iyi bir fırsat olabilir.

Ama ne yazık ki dün araştırdım, TOBB’un düzenlediği anayasa tartışma platformuna Gazeteciler Cemiyeti de, Basın Konseyi de davetli değildi. Daha doğrusu basın meslek kuruluşu olarak onlar bile davet edilmediler demek daha doğru olur.

* * *

TOBB
’un girişimi demokratik ve önemli bir adım. Ama arama toplantılarına bir kaç kez katıldığım için katılımın nasıl düzenlendiği ve çıkacak sonucun nasıl açıklanacağı önemli. Sivil toplumun görüşü şudur mu denecek?

O zaman sivil toplum kuruluşlarının temsili çok önemli. Gördüğüm kadarıyla bu olmadı.

İkinci nokta ise davetiye bazı sivil toplum örgütlerine kurumsal olarak yapılırken, bazı davetiyeler isme gitti. Ve çalışma yöntemi olarak, herkesten kendi "şahsi" görüşlerini belirtmesi istendi.

Bu yöntemle ancak bir kuruluşun görüşü belirlenebilir. Buna "sivil toplum" uzlaşması denebilir mi?

TOBB’un sonuç metni anayasanın hazırlanmasında esas alınır ve bu yeterli görülürse bir uzlaşma anayasası hazırlandığı mı söylenecek?

* * *

TOBB
önemli bir sivil toplum temsilcisi ama bu çalışma her şeyin sonu olamaz. Çeşitli sivil toplum örgütlerinin anayasa ile ilgili çalışmaları devam edecek. Her görüş, yeni bir tartışma ile derinleşecek.

200’den fazla kadın örgütünün oluşturduğu Anayasal Kadın Platformu itiraz ve önerilerini açıkça dile getirdi.

Benim bildiğim bir başka "uzlaşma" çalışması daha hızla ilerliyor. İstanbul’da Marmara Vakfı, Arı Grubu ve çeşitli meslek örgüteri gibi farklı görüşteki 50’ye yakın sivil toplum örgütü Anayasal Uzlaşma Platformu çatısı altında bir araya geldiler ve önerilerini hazırlıyorlar. Platform’un sözcüsü Müjgan Suver, geniş katılımlı bir uzlaşma sağlamak için farklı görüşteki sivil toplum örgütlerine açık olan platformun çalışmalarının sürdüğünü söylüyor.

Evet TOBB çok önemli bir çalışma yaptı. Anayasa tartışmasına büyük katkı sağladı. Ama bu sivil toplumun işinin burada bittiği, tartışmaların noktalanması gerektiği demek değildir.

Yeni anayasamız gerçek bir toplumsal uzlaşma metni olacaksa tabii.
Yazarın Tüm Yazıları