Uzaktan bakıldığında kartpostallardan fırlamış gibi görünüyor. Sürekli rüzgârların dövdüğü sahil şeridini, Victoria döneminden kalma surlar süslüyor. Plajın ortasında bulunan tanksavar duvarı buraya ait değil gibi... Aşırı büyümüş bitkiler de sığınakları ve tünelleri kaplıyor.
Burası 2.100 nüfuslu Alderney adası. Manş Denizi'nde bulunan ve Kanal Adaları'nın bir parçası olan bu küçük ve bağımsız ada, Fransa kıyılarına 10 mil uzaktaki bir Britanya Taç Toprağı.
Adanın bağımsız bir başkanı, 10 milletvekilinden oluşan bir parlamentosu var. Kral 3'üncü Charles, Alderney'nin de hükümdarı ancak Rishi Sunak buranın başbakanı değil.
Sakin sokakları, hareketli restoranları, trafik ışıkları bulunmayan caddeleriyle Alderney, tam bir huzur adresi. O kadar ki ada halkı arabalarının kapılarını kilitlemeye bile gerek duymuyor.
Ancak bugün sükunetle eş anlamlı olan bu adanın durumu İkinci Dünya Savaşı yıllarında bambaşkaydı. Nasıl mı? Hemen anlatalım...
ALMAN ASKERLERİ ADAYA YERLEŞTİ
Kanal Adaları, Almanların İkinci Dünya Savaşı sırasında işgal ettiği tek Britanya toprağıydı. Londra hükümetinin vatandaşlarını tahliye ettiği tek işgal altındaki yer ise Alderney adası oldu.
Almanya, Haziran 1940'ta Kuzeybatı Avrupa topraklarını işgal ederken, Alman askerleri de Alderney'e yerleşti.
Naziler, Alderney'de dört kamp kurdu. Helgoland ve Borkum, Nazilerin inşaat mühendisliği ve askeri mühendislik kolunun idare ettiği çalışma kamplarıydı. 1943 itibarıyla Norderney ve Sylt de Naziler'in kanlı soykırımının faili olan SS'in denetimindeydi.
RESMİ SAYI 389 AMA…
Alderney'de ölenlerin sayısı tam olarak bilinmiyor. Yıllar önce yapılmış resmî bir tahmin, can kaybının 400 civarında olduğunu belirtse de uzmanlara göre bu sayı binlerce olabilir. Yakın zamanda açıklanacak bir raporun bu bağlamda önemli cevaplar barındırması bekleniyor.
Halihazırda geçerli kabul edilen resmi sayıya göre, en az 389 kişi Alderney adasında hayatını kaybetti. Bu sayının kaynağı, İngiliz askeri istihbaratında sorgucu olarak çalışan ve savaşın ardından kamplarda yaşanan kıyımlarla ilgili bir soruşturma yürüten Theodore Pantcheff'in raporu. Ancak bazı tarihçiler bu sayının yüzlerce hatta binlerce olabileceğini belirtiyor.
Sayı ne olursa olsun, Nazilerin adadaki hapishanelerdeki ve çalışma kamplarındaki tutukluları öldürmeyi planladığı biliniyor. Holokost'un mimarı Heinrich Himmler'in, Alderney'nin komutanına Müttefikler'in adayı istilası halinde, mahkûmları öldürme emri verdiği kayıtlarda yer alıyor. Başka anlatılarda mahkumların kendi kazdıkları tünellere götürülerek infaz provaları yapıldığı da belirtiliyor.
YENİ RAPORUN İÇERİĞİ NE OLACAK?
İngiltere'nin Holokost sonrası meselelerle alakalı özel temsilcisi Lord Eric Pickles, geçtiğimiz yaz yaptığı açıklamada, akıllardaki soruları yanıtlamak amacıyla uzmanlardan oluşan bir panel toplanacağını duyurdu. Pickles, "Bence bu, adanın bu sayfayı kapatabilmesinin bir yolu olabilir. Alderney adasında kaç mahkûm olduğuna dair net bir fikrimiz olmalı. Ancak şurası kesin. Nazilerin çalıştırma yoluyla ortadan kaldırma operasyonu burada da uygulandı" dedi.
Ada halkında geçmişin karanlığını aydınlatmak isteyenler çoğunlukta ancak Pickles'ın duyurduğu panel herkesi memnun etmedi. Zira söz konusu uzmanlar topluluğu, geçmişte konuyla ilgili çalışmalar yapıp belli sonuçlara varmış akademisyenlerden oluşuyor. Bu kişilerin yeni bulgular mı yayınlayacağı yoksa eski verileri yeniden mi duyuracağı belli değil.
Adadaki Nazi işgali üzerine kitaplar yayımlamış bir tarihçi olan Gilly Carr, üyesi olduğu panelin odağının sayılar olduğunu belirtti.
"KAPIDAN DIŞARI ADIM ATMANIZ YETERLİ"
Aileleri nesillerdir Alderney'de yaşayan bazı adalılar ise bu çalışmanın Londra hükümetinin Alderney'nin iç işlerine karışması olduğu görüşünde.
Adanın başkanı William Tate, The New York Times'a yaptığı açıklamada, "Bizim inkâr halinde olduğumuz, yaşananların farkında olmadığımız yönünde bazı iddialar mevcut" dedi. Ancak ada halkının Alderney'nin tarihi konusunda oldukça bilinçli olduğunu ifade eden Tate, "İşgalin gerçek olduğunu görmek için kapıdan dışarı adımınızı atmanız yeterli" diye konuştu.
Tate, panelin yapacağı incelemeyi memnuniyetle karşılasa da kayıtların yetersizliği ve Rus arşivlerine erişimin mümkün olmaması nedeniyle zorluklar yaşanacağını belirtti. Tate, "Bu soruşturmayla kesin bir yanıta ulaşılabilecek mi bilmiyoruz. Bence olmayacak" ifadelerini kullandı.
Panelin bir diğer üyesi olan tarihçi Robert Jan van Pelt ise yapacakları çalışmanın, çoğu zaman resmi bir enstitüyle bağlantılı tarihçiler tarafından yapıldığını ancak Alderney'de böyle kurumsal bir yapı olmadığını ifade etti.
ÇOK FAZLA HATIRLATICI YOK
Alderney'de her yıl iki anma töreni düzenleniyor. Mayıs ayındaki törende savaşın resmen sona ermesi, 15 Aralık'taki törende ise adanın düşman işgalinden kurtuluşunun ardından yerel halkın geri dönüşü kutlanıyor.
Adanın merkezinde, katledilenleri anma amacıyla 1960'larda dikilmiş bir anıt bulunuyor.
Kampların bulunduğu noktalarda ise neredeyse hiçbir hatırlatıcı işaret yok. Örneğin Sylt kampında Avrupa kıtasından ve Rusya'dan getirilmiş 1.000 kadar mahkûmun tutulduğu 10 adet baraka bulunuyordu. Alderney'nin tarihi konusunda uzman bir ada sakini olan Colin Partridge, "Bu barakalar yeterince büyük değildi. İnsanlar açık havada uyumak zorunda kalıyordu" dedi.
Aynı zamanda araştırma panelinin bir üyesi olan Partridge, bugünkü koşullar altında, geçmişte adada yaşananları tahayyül etmenin mümkün olmadığını ifade etti. Ancak örneğin Sylt kampını ada komutanının konutuna bağlayan bir tünel bugün halen açık.
DUVARLAR KAMPLARDAKİ MAHKÛMLAR TARAFINDAN İNŞA EDİLDİ
Savaş döneminde adadaki insan sayısı net değil. Partridge, dört kampın toplam nüfusunun zirve yaptığı 1943 yılında bu sayının 6.000 civarında olduğunu belirtti. Alderney sınırları içinde kaç kişinin gömülü olduğu da belli değil. Alman savaş mezarları komisyonu, savaşın ardından bilinmeyen sayıda cenazeyi mezardan çıkardı. Alderney'de yaşayan araştırmacı Michael James ise adada halen iki toplu mezar bulunduğunu öne sürdü.
Nazi komutanlarının, mahkûmları kilometrelerce yürüttükten sonra aç susuz halde 12 saat çalıştırdıkları biliniyor. Adayı Müttefikler'e karşı korumak amacıyla, mahkûmlara inşa ettirilen Atlantik Duvarı'nın bazı parçaları bugün halen ayakta.
Ne var ki tüm hazırlıklara karşın Müttefikler adaya baskın düzenlemedi. Partridge, "Adanın müdafaasına hiçbir şekilde gerek olmadı. Onca insan boş yere öldü" dedi.
Öte yandan Alderney'yi duvarlarla çevirme ihtiyacını ilk hisseden Naziler değildi. 19'uncu yüzyılda Britanya, adanın limanını Fransızlara karşı korumak için çeşitli yapılar inşa etti. Bu kale ve bataryaların 18'i bugün hâlâ ayakta. Almanlar bunların önemli bir kısmını işgal etmişti.
Kampların kalıntıları ise bu kadar gözle görülür vaziyette değil. Kamp alanlarından birinin üzerinden bugün etrafı evlerle çevrili bir cadde geçiyor. Kampın girişindeki sütunlar caddenin manzarası içinde kayboluyor. İkinci kampın yerinde bugün tatilcilerin çadır kurup karavan çektikleri bir alan bulunuyor. Üçüncüsü ise içinden yol geçen bir süt çiftliğine dönüşmüş durumda. Uluslararası Holokostu Hatırlama Birliği gibi kuruluşlar bu alanların korunması için çalışmalar yürütüyor.
The New York Times'ın "This Small Island Has a Dark History" başlıklı haberinden derlenmiştir.