“Gerginlik değil @ihsaneliacik saldırı var. Yazarın konuşması engellendi. Vahim bir durum” denilen paylaşımlarda Hürriyet’e tepki gösteriliyordu.
Hemen baktım Hürriyet internetteki habere. “Kayseri’de son dakika/İhsan Eliaçık gerginliği” başlığı atılmıştı. Tepkiler haklıydı. “Gerginlik” en azından iki taraflı olur; iki taraftan da bir hareket, bir söz gelir ve “gerginlik” doğar. Ama Kayseri’de İhsan Eliaçık’ın “gerginliğe” neden olacak hiçbir sözü, eylemi, hareketi yoktu. Kitaplarını imzalamak için Kitap Fuarı’na gelmiş; burada bir grup Eliaçık’a saldırmak istemiş, hakaretlerde bulunmuş, bağırıp çağırmıştı. Polis de Eliaçık’ın fuara girmesine izin vermemişti.
Gerçekten de gerginlik değil, saldırı söz konusuydu. Haberin “Eliaçık’a saldırı” başlığıyla yazılması gerekirdi. Bu düşüncemi ve tepkileri internet editörlerine aktardım. Onlar da haklı buldu ve ajanstan gelen haberin başlığını “Kitap fuarında İhsan Eliaçık’a saldırı” diye değiştirdiler.
Ne yazık ki, ertesi gün (22 Ekim) basılı Hürriyet, bu haberi “İhsan Eliaçık gerginliği” diye verdi. Doğal olarak, akşam yaşanan düzeltme sürecini izleyen okurlar, sosyal medyadan eleştiri yağmuruna tuttular beni. Bunlardan birini aktarayım; Ayşegül Tozeren, “Mağdurun saldırının öznesi gibi gösterildiği dil basılı gazetede de değişmemiş görünüyor” diyordu. Haklıydı.
Aslında benzer bir olay, Hürriyet’te daha önce de yaşanmıştı. 14 Eylül’de, HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un annesinin cenaze töreni haberine “Tuğluk’un annesinin cenazesinde gerginlik” başlığı atılmıştı. Oysa düpedüz cenaze törenine katılanlara saldırı söz konusuydu; nitekim daha sonra bu gruptan bazı kişiler yakalanarak haklarında dava açıldı.
Hürriyet de 15 Eylül’de “Çirkin saldırıya tepki yağdı” manşeti atarak ilk günkü “gerginlik” hatasını düzeltme yoluna gitmişti. Tuğluk’un annesinin cenazesindeki saldırıya ilişkin bu düzeltme örnek olmalı, “gerginlik” yanlışı tekrarlanmamalıydı. Ortada saldırı varsa “saldırı” diye yazmak tarafsızlığımızı zedelemez ama saldırıyı gerginlik diye yazmak şiddeti meşrulaştırır ve bizi saldıranları koruyan bir konuma düşürür. Elbette amaç bu değil ama...
PONÇİK ENTEGRATÖR JANRI
ESKİ bakanlardan Bülent Akarcalı, Hürriyet’in Türkçe konusunda daha duyarlı ve titiz davranmasını bekleyen okurlarımızdan. Haber ve yazılarda Türkçe karşılığı olmasına rağmen İngilizce ve Fransızca sözcükler kullanılmasından yana dertli. Akarcalı, Hürriyet’ten derlediği örnekler eşliğinde eleştiriyor: “Duble ceza, neden çifte ceza olarak yazılmıyor? Televizyonun her janrı mevcut yazarken tür-çeşit yazmamak neden? Kaç okuyucu ponçik der? Front Row’u kaç kişi anlar? Tecavüze imitasyon indirimi saçmalığı nasıl açıklanır? Bayramın şizoit’i nasıl bir şey acaba? Bunlar Hürriyet’in kaleminden çıkanlar.
Haber olarak yazılanlar daha da fecaat. Finansal Kurumlar Birliği Gelir İdaresi Başkanlığı’ndan ‘entegratörlük belgesi’ almış. Türkçe anlamı bütünleştirme varken bu kelimeyi kullananlara ‘Türkçeyi en iyi tahrip etme ödülü’ vermeli. Ya ‘bozuk para totemi’ne ne demeli? Uçağın motoruna para atmayla totem arasında bizlerin bilmediği ince sosyolojik ve filozofik bir bağ mı var?”
Akarcalı’nın böylesine titizlenmesinin değerini anlamak için geçen ay yitirdiğimiz dilbilimci Emin Özdemir’in sözlerini hatırlamakta yarar var. “Dil duyarlığı, dil bilinci gelişmeyenlerin düşünce evreni de sınırlı kalır. Çünkü dil, düşüncenin evidir” demişti hoca. Daha güzel nasıl anlatılır ki dil bilinci?
‘SON MOHİKAN’A SÖZÜM
BİR tek “müjde” denilmediği kalmıştı. Oysa haber, yeni bir sentetik uyuşturucu maddenin yakalanmasına ilişkindi. Barcelona’dan kargoyla İstanbul’a gönderilen uyuşturucuyu alan özel bir kanalda çalışan TV spikeri yakalanmıştı.
Birçok gazete ve haber sitesinde bu sentetik uyuşturucunun özellikleri anlatılıyor; “çılgınlık derecesinde saldırganlaştırıyor” ve “halüsinasyon gördürüyor” diye tanıtılan bu zehrin adı da veriliyordu.
Binlerce insan, o haberler sayesinde “F...” adlı bu zehrin varlığını öğrenmiş oldu. Halbuki haberleri yazarken, okuyanlar arasında uyuşturucuya yatkın insanlar da olabileceğini gözetmeliyiz. Adını yazıp, böyle anlatınca o insanlara bu uyuşturucuyu tanıtmış oluruz. Hem adı olmazsa haber ne kaybeder ki?
Üç yıl kadar önceydi. Türkiye’de “B...” adlı bir kimyasal maddenin kullanımı yaygınlaşmıştı; haber başlıklarında dolaşıyordu o uyuşturucunun adı. Artık hayatta olmayan “Son Mohikan” lakaplı duayen gazeteci Arda Uskan uyarmıştı beni: “Uyuşturucuların isimlerini yazmak sakıncalı. Bağımlılara reklamını yapmış oluyorsunuz.” Yerinde bir uyarıydı.
O günlerde bu konuyu yazmış; Arda Uskan’a uyuşturucuların adının yazılmaması konusunu takip etme sözü vermiştim. Lütfen bu yeni uyuşturucunun adını yazarken “Son Mohikan”ın uyarısını hatırlayın.
OKURDAN KISA KISA
Demirkol/ F. Gençer: Büyük virtüöz Tanburi Necdet Yaşar’ın ölüm haberini web’de ve gazetede göremedim. Sonra sadece gazetede cenaze töreni haberini verdiniz. Bu tavrınız ciddi bir habercilik eksiği.
İ. Bora Büyüköner: “WTA Singapur sezon sonu finalleri” haberindeki Muguruza değil K. Pliskova adlı tenis oyuncusunun fotoğrafıdır. (26 Ekim)
Şenol Karakaş: İnternette “Derbi öncesi dev kriz! Tesisleri terk etti” yazmışsınız. Ne yapsaydı Volkan, toplantı sonrası tesislerde mi sabahlasaydı
Melike Bezgin: İnternette başlık, “Kadın doktor hasara bakmak için aracından indi” (!) Haberin kahramanı erkek olsaydı, erkek doktor yazar mıydınız? (24 Ekim)
Naim Altan: “Cillop restorasyon” yazmışsınız. Lumpen âleminde “cillop gibi kız” falan derler; bu tür sözcüklerin Hürriyet’in başlığında ne işi var?(18 Ekim)
Ziya Abdullah: Spor sayfasında TFF 1. Lig 9. hafta maçları yanlış yazılmış. Rize 0-Gaziantep 0, İstanbul 2-Altınordu 0, Denizli 1-Adana Demir 0 olmalıydı. (23 Ekim)
Evren Gül: Hurriyet.com.tr’de en üstte sesli bir şekilde otomatik olarak açılan ve kapatsanız da bir süre sonra yine sesli olarak açılan reklamlar insanı taciz ediyor. Neden ses açmayı kullanıcının isteğine bırakmıyorsunuz?