Kimi internet sitelerinde 17 Temmuz’da çıkan “Akif Beki’den Hürriyet’e ramazan ayarı” ve “Akif Beki’den Hürriyet’e ramazan dayağı” haberlerini görmesem yine ciddiye almayacaktım bu haberleri. Ama konu bir Hürriyet yazarının “Ramazan ayarı” olunca, üzerinde durma gereği duydum.
Öncelikle Akif Beki’nin, “Hürriyet’e ramazan ayarı” haberlerinde alıntılanan “Al sana ramazan dayağı” başlıklı yazısına baktım. Beki, daha önceki bir yazısını hatırlatarak girmişti konuya:
“10 Temmuz’da (Tayyip Erdoğan’a oy vermek orucu bozar mı?) yazının çıktığı gün, ‘Sahur dayağı’ başlıkları da atıldı. Hani nispet yapılsa bu kadar olur. Beşiktaş Alaybeyi Sokak’ta bir barda oturan gençlere ‘Sahurda gürültü yapmayın, biz sahur yapacağız’ denilerek ellerinde döner bıçağı bulunan 2 kişi sandalyelerle saldırmış. ... Sordum polise, hırgüre karışan saldırganların ikisi değil üçü de gözaltına alınmış. ... Ramazan dışında da örnekleri yaşanan nahoş içkiyi taşıyamama vakalarından biri. Haberi veren gazetelerde takip haberi göremiyorsunuz. Sonra ne oldu? Kavga nasıl çıktı, polis ne yaptı, saldırganlar yakalandı mı? Fikri takip ne arar.”
Beki, 10 Temmuz gecesi yaşanan bir saldırıya tanık olan Halk TV muhabirinin yazdığı ve bazı internet siteleri ile gazetelerde çıkan haberi eleştirdiği yazısında özetle böyle diyordu. Eleştirdiği haberlerin Hürriyet’te çıktığından bahsetmiyordu. Zaten bahsedemezdi de...
Çünkü Hürriyet ve hurriyet.com.tr’de olayın ertesi günü “Sahur dayağı” haberi yoktu. “Akif Beki’den Hürriyet’e ramazan ayarı” başlıkları atılmasına neden olan haber de Beki’nin yazısının gazetede yayımlandığı gün olan 17 Temmuz’da hurriyet.com.tr’de çıkmıştı. Beki bu haberi de görmüş olamaz.
“Sahurda içki bıçağında herkes serbest” başlıklı bu haber, aslında bir takip haberiydi. Soruşturmayla ilgili gelişmeler derlenmiş, saldırganlar ile mağdurların ifadelerine de yer verilmişti haberde. “Sahurda saldırı sanıkları yakalandı” başlıklı bu haberden kısaca aktarayım:
“Gençlere ‘Gürültü yapmayın, biz sahur yapacağız’ denilerek ellerinde döner bıçağı da bulunan bir kişi ile iki kişi de sandalyelerle saldırdı. Yaralanan Duygu adlı genç kız ‘Sahur vakti iki kişi geldi (Siz nasıl Müslümansınız) dedi ve sandalyeleri başımıza geçirerek bir anda saldırmaya başladı. Emniyette sorguya alınan üç kişi ifadelerinde ‘Gruptakiler bağırıp çağırarak içki içiyorlardı. Oruç zamanı yaptıklarının doğru olmadığını, böyle alkol almamaları gerektiğini söyledik. Biz uyarınca içlerinden biri ‘Başlarım sizin orucunuza’ dedi. Bu nedenle olay yaşandı.”
Sanırım bu ifadeler, “bir içkiyi taşıyamama vakası”na işaret etmiyor. Zira saldırganlar barda oturmuyormuş, içki içmemişler ki “içkiyi taşıyamamış” olsunlar! Saldırmalarının da Beki’nin yorumunun tersine ramazan ve sahurla ilgisi olduğu açık; iki tarafın ifadeleri de bunu gösteriyor.
Beki’nin konuştuğu polislerin ise doğru bilgi vermediği anlaşılıyor. Zaten olayın tarafları dururken sadece polise sormak, gerçeği ortaya çıkarmayı sağlayacak bir gazetecilik yöntemi değil. Zira biz gazeteciler biliriz ki, “resmi ağızlar” çoğu zaman doğru bilgi vermez bu ülkede.
Sonuçta, “Sahur dayağı” vakasından çıkan bir gazetecilik dersi var; gazeteci hiçbir olaya önyargıyla “Olmaz”, “Olamaz” diye yaklaşmamalı. “Ramazan, sahur, oruç nedeniyle dayak olmaz. Bugüne değin yazılanların hepsi de senaryo idi” gibi bir bakışla gazetecilik yapmamalı. Gazeteci, somut olaylar üzerinden, bilgi, belgeyle ama önyargısız ve daha önemlisi tarafsız bakmalı olgulara. Kaldı ki, bu ülkenin geçmişinde oruç dayağı hatta cinayet vakaları hiç mi olmadı?
İki mahkeme iki karar
HÜRRİYET okurları, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin 18 Şubat’ta partisinin Meclis grubunda yaptığı konuşmanın haberini internet arşivinden bulup okuyamayacak. Zira Hürriyet’te “Kabataş yalan özür dile” başlığıyla yayımlanan bu haberin yayımdan kaldırılmasına ilişkin yargı kararı kesinleşti.
Başbakan Tayyip Erdoğan ile çocukları Sümeyye ve Bilal Erdoğan’ın başvurularını İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesi, “kişilik haklarının ihlal edildiği” gerekçesiyle kabul etmişti. Hürriyet’in avukatlarının itirazı üzerine dosya 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gitti. Bu mahkeme itirazı reddedince karar kesinleşti ve “Kabataş yalan özür dile” haberi internet arşivinden çıkarıldı.
Ayrıca Hürriyet’te 19 Şubat’ta yayımlanan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını içeren “Hesaba gönderilen para da paralel mi” haberiyle ilgili karar da kesinleşti. İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Mahkemesi, Bilal Erdoğan’ın tekzip talebini kabul etmişti. Ama Hürriyet’in itirazını görüşen İstanbul Anadolu 2. Asliye Ceza Mahkemesi, tekzip kararını kaldırdı.
Mahkeme kararında, “basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda temel ölçütün kamu yararı olduğu” vurgulandı. Kesinleşen bu kararda Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 1992 tarihli Castells v. İspanya kararı ile Yargıtay içtihatları dayanak alındığı vurgulandı.
Böylece bir mahkeme basın ve ifade özgürlüğünü korumaya özen gösterirken, diğer mahkeme sansürden yana tavır almış oldu.
Puanlı puantiyeli
GARİP gelecek okurlara ama ne yazık ki, yanlışların tekrarlanmaması için bir kez yazmak yetmiyor; bazı uyarıları yinelemek gerekiyor. “Puantiyeli” yanlışı da böyle bir örnek. Bu köşede beş ay önce yazmıştım “puantiyeli” sözcüğünün doğru olmadığını. Maalesef aynı yanlış 21 Temmuz’da “arka sayfa güzeli” haberinde tekrarlandı. Hatayı fark eden de gazeteci Mustafa Sağlamer oldu:
“2015 Bikinisi Puantiyeli’ başlığıyla verilen haberin içinde de ‘puantiyeli’ sözcüğü bir kez geçiyor. Ne demek ‘puantiyeli?’ Hiçbir şey demek değil. Tıpkı bakkalcı, manavcı, kasapçı der gibi bir şey bu. Ama ‘puantiye’ deseniz, ‘noktalı’ anlamına gelecekti. Peki sayfa sekreteri bunu neden bilmiyor?”
Umarım Hürriyet sayfalarında bir daha “puantiyeli” tuhaflığına rastlamayız.
Okurdan kısa kısa
Emre Karaduman: 16 Temmuz’da internet sayfasındaki “Galatasaray’dan flaş transfer” haberindeki transfer flaş olmadığı gibi yeni bir oyuncunun takıma katılması da değil, 2. yedek kalecinin sözleşmesinin uzatılması. Bunu flaş diye son dakika olarak vermek ne kadar doğru takdirinize bırakıyorum.
Soner Özbek: Her gün sadece bulmacanız için gazetenizi almaktayım (çekinik yayın politikanızdan dolayı). Bilbul ekinizin dünkü ve bugünkü birinci sayfaları (22 Temmuz) maalesef aynı. Büyük gazeteyiz diyen sizler bir bulmaca ekini bile takip edemiyorsunuz.
Emre Kürümoğlu: 20 Temmuz’u 21 Temmuz’a bağlayan gece Anıtkabir’den dumanlar yükseldiğini gördük. Hürriyet ve internet sitesinde benim çektiğim fotoğraf ve tweet’lerin kullanılması beni çok mutlu etti; fakat haberde ne kaynak gösterildim ne de bir teşekkür ibaresi yer aldı.
M. Selçuk Gürbüz: “Game of Thrones” dizisinin adının çevirisi “Taht Oyunları” olarak yapılıyor. Oysa çoğul olan taht (thrones), oyun (game) ise tekildir. Tahtlar, saltanat olarak çevrilmeli; doğrusu “Saltanat Oyunu” olmalıdır.
Deniz Savaş: “Fantastik çocuk ölüme uçtu” (17 Temmuz) başlığında ölen gencin “fantastik çocuk” olarak anılması, “ölüme uçtu” gibi tuhaf bir benzetme kullanılması haberin içeriğine ters. Bir gencin trajik ölümü söz konusuyken, fantastik başlıklar bulmak yerine, ailenin acısını paylaştığınızı göstermeliydiniz.
Kerem Sütlüce: Emniyetteki polis operasyonuyla ilgili haberlerde bazen “iddia edildi”, “öne sürüldü” gibi kavramları unutuyorsunuz. Masumiyet ilkesini bu insanlar için de uygulamalı, onları peşinen mahkûm etmemelisiniz.