Yeni dönem açılıyor. Her yeni öğretim yıl yeni başlangıçları, heyecanları beraberinde getiriyor. Yeni dönemle ilgili düşüncelerinizi alarak başlamak isteriz. İlk defa üniversiteye adım atacak öğrencilerinize, bir üst sınıfa geçmiş üniversitelilere neler söylemek istersiniz?
Yeni dönemin heyecanını bizler de öğrencilerimizle yaşıyoruz. 2018 YKS sonuçlarına göre üniversitemizin kontenjanları yüzde 98 oranında doldu. Gençlerimizin ilgisi üniversitemize her geçen gün artıyor, bunu görmekten dolayı mutluluk duyuyoruz. Öğrencilerimize çok değer veriyoruz, bütün bir yaz yeni dönem için hazırlık yaptık. Akademisyenlerimizle, uzmanlarımızla gençlerimizin daha iyi bir ortamda, daha kaliteli eğitim alabilmesi için neler yapabileceğimizi, kendimizi nasıl geliştirebileceğimizi tartıştık, yeni ve güzel projeler geliştirdik. Bir yandan da devam eden çalışmalarımız bulunuyor. Ege Üniversitesi Türkiye’nin sayılı kampüslerinden birine sahip. Yeşil ve sürdürülebilir bir kampüs için başlattığımız çalışmalarımızı yaz boyunca devam ettirdik, gece aydınlatması, peyzaj, bisiklet ve yaya yolu, ana giriş kapısı, kampüs içi trafiği azaltmaya yönelik kavşak yapımı gibi birçok çalışmamızda önemli yollar kat ettik. Gençlerimizle bir araya geldiğimde hep dikkat çektiğim bir nokta var: Üniversite yalnızca diplomasına sahip olduğunuz bir yer olmamalı. Ege Üniversitesi olarak kültürel, sportif ve sanatsal anlamda öğrencilerimize çeşitli olanaklar sağlıyoruz. Öğrencilerimize mezun oluncaya kadar en az bir yabancı dil, spor veya sanatla ilgilenmelerini kendilerini seçtikleri alanlardan en az birinde uzmanlaştırmalarını öneriyorum.
Elbette siz de bir zamanlar öğrenciydiniz. Nasıldı öğrencilik yıllarınız, özlüyor musunuz o zamanları ve bugün o genç üniversiteli Necdet Budak ile karşılaşsanız ona vereceğiniz ilk tavsiye ne olurdu?
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi mezunuyum. Çiftçi bir ailenin çocuğu olarak maddi anlamda zorluk çektiğim dönemler yaşadım. Bir çorba parası bulamadığımı bilirim. Bu zorluklar beni daha güçlü biri yaptı. Kendimi her anlamda geliştirmeye çalıştım. Aslında gençlere önerdiğim şeyler edindiğim tecrübelerimdir. Öğrenciyken profesyonel anlamda futbol oynuyordum, yabancı dil anlamında kendimi geliştirdim. O dönemde okuldan hocalarımdan alabileceğim ne varsa almaya çalıştım. İyi dostluklar edindim. Genç üniversiteli Necdet Budak ile karşılaşsam daha çok çalışmasını, daha çok insan tanımasını ve hata yapmaktan korkmamasını söylerdim.
Yurt dışında da eğitim aldınız. Neler öğrendiniz o yıllardan, neydi sizin için o deneyimin unutulmaz yanı? Bununla beraber ülkemizdeki akademi ortamıyla karşılaştıracak olsanız ne gibi olumlu ve olumsuz farklardan bahsedersiniz?
Mezun olduğum fakültede yüksek lisansımı yaptım. Önce ABD’den kazandığım burs ile Nebraska Üniversitesinde genetik üzerine doktora yaptım. Ardından da Hollanda’da yine burslu olarak tohum bilimi ve teknolojisi üzerine çalışmalar yaptım. Kolay olmadı elbette, zorlu hocalarla çalıştım. Zorluklar karşısında pes etmedim, çalıştığım hocalarımın birikimlerinden sonuna kadar yararlanmaya çalıştım. Disiplinli ve kaliteli çalışma başarıyı da beraberinde getiriyor. Bugün Türkiye çağın gerisinde kalan bir ülke değil artık. Kaliteli akademik bir kadroya ve dünya çapında önemli çalışmalara imza atan bilim insanlarına sahibiz. Ancak bizim bilim insanlarımız fazla mütevazı, bugün bunu Ege Üniversitesi’nde de görüyorum. Dünya çapında bir buluşa imza atan akademisyenimiz günlük sıradan bir konu hakkında konuşuyormuş gibi anlatabiliyor. Oysa bizim bu buluşları üniversite sanayi iş birliğini geliştirerek vakit kaybetmeden toplumumuzun yararına sunabilmeliyiz. Bunun içinde yaz boyunca 20’dan fazla sanayi odası, STK, organize sanayi bölgesini, akademisyenlerimizden oluşan heyetle ziyaret ettik. Çalışmalarımızı, hedeflerimizi anlattık, önerilerini dinledik. O toplantılarda elde ettiğimiz çıktıları değerlendirdik ve yeni bir çalışma başlattık. Yerli ve milli anlamda akademisyenlerimizin patentlerini daha çok seri üretime dönüştürmeye yönelik girişimlerimiz sürüyor.
Muhteşem bir şehirde, İzmir’de olmanın etkisi üzerine de konuşmak isteriz. İzmir sizin için ne ifade ediyor ve Ege Üniversitesi’nde öğrencisi olmanın şehirle, İzmir’le ilişkisi hakkında neler söylersiniz?
Tarih boyunca güzelliğini korumuş bir kent, zaman zaman acılar görmüş. Türkiye’nin batıya açılan önemli pençelerinden birisidir İzmir, ama yapıcı eleştirilere de açık olmalıyız. İzmir bugün bulunduğu noktadan daha ileri bir noktada olabilirdi diye düşünüyorum. İzmir’i emekli kenti gibi görmek çok büyük bir yanılgıdır. Canlı ve çok aktif bir gençliğe sahip. Sanayi, tarım, turizm, hizmet sektörü ve eğitim anlamında muhteşem bir potansiyeli var. Bu kentin bir parçası olarak el birliğiyle kentimizi çok daha iyi noktalara hak ettiği yere taşıyacağımıza inanıyorum. Bunu yalnızca bir kurumun başarması mümkün değil. Burada elimizi taşın altına koyup daha fazlası için çok çalışmalıyız. Hayatımın önemli bir bölümünü İzmir’de geçirdim. Birçok ilki İzmir’de yaşadım. Gençliğim İzmir’de geçti, bugün İzmir’in ilk ve en büyük üniversitesinin Rektörü olarak görev yapıyorum. Bu kent bana çok şey kazandırdı. İzmir’e de vefa borcum var. Bir üniversitelinin sahip olması gereken pek çok şeye sahip İzmir. Öğrencilerimiz derslerinden arta kalan zamanlarını, sosyal ve kültürel anlamda en iyi şekilde değerlendirebiliyor.
“Hayatım boyunca önem verdiğim bir konu var, o da gönül bağı. Anadolu insanı sıcakkanlıdır, samimidir, gönül bağına önem verir. Ben de böyle bir yapıya sahibim.”
Futbolla, özellikle halı saha maçları üzerinden, ne kadar ilgili olduğunuzu biliyoruz. Sporla ilgili fikirlerinizi, öğrencilerle yaptığınız maçları bir de sizden dinlemek isteriz.
Ege Üniversitesi bünyesinde farklı branşlarda donanımlı akademik kadromuz ve başarılı sporcularımız var. Şimdi bu kaliteli yapıyı yeni oluşturduğumuz Ege Üniversitesi Spor Kulübü çatısı altında topladık. Hem mensuplarımız hem de öğrencilerimizden çok olumlu geri dönüşler aldık. Ben de Ege Üniversitesi Masterler takımının bir parçasıyım. Sıkı antrenmanlarımız oluyor. Bu sezon önemli başarılar elde edeceğimize inanıyorum. Ayrıca, her anlamda hem akademik ve idari personelimizin hem de öğrencilerimizin davetlerine katılmaya çalışıyorum. Bazen öğrencilerimle bazen de personelimizle maç yapıyoruz. Karşılaşmalarımız çok keyifli geçiyor.
Öğrencilerle samimi ilişkileriniz olduğunu basından takip ediyoruz. Nedir sizce bu sıcak ortamın doğmasının sebepleri? Neydi sizce öğrenciler adına bu farkı yaratan tarafınız?
Hayatım boyunca önem verdiğim bir konu var, o da gönül bağı. Anadolu insanı sıcakkanlıdır, samimidir, gönül bağına önem verir. Ben de böyle bir yapıya sahibim. Bazen bir öğrencim ziyaretime geliyor elde ettiği başarıyı anlatıyor. Yerimden kalkıp sarılıyorum bağrıma basıyorum. Öyle mutlu oluyorum ki onların başarıları karşısında ne yapacağımı bilemiyorum. Çevremdeki insanlara karşı hep dürüst, samimi ve içten oldum. Bir beklenti içine girmeden içten davrandım. Öğrencilerime de farklı davranmıyorum, onları kendi evladımdan ayırmıyorum. Sorunlarını ilettiklerinde yapılması gereken neyse onu yapıyorum. Çözüm bulmak için çaba harcıyorum. Her fırsatta onlarla bir araya geliyorum. Davetlerini geri çevirmiyorum. Onlar da aynı şekilde samimi ve içten davranıyorlar. Kampüse gittiğim zaman koşarak yanıma geliyor, sarılıp fotoğraf çektiriyorlar. Böyle bir şeye sahip olmak büyüleyici bir duygu. Özel bir çaba harcamıyorum, kendim oluyorum, içten ve samimi davranıyorum. Gençlerimizi çok seviyorum, onlarla sohbet etmek motivasyonumu arttırıyor. Her biri hayat dolu ve onlar için ne kadar çok çalışsak az olacakmış gibi geliyor.
“Makamlar gelip geçicidir, önemli olan güzel şeyler bırakmaktır. Elimden geldiği kadar ülkeme, üniversiteme, gençlerimize yararlı olacak çalışmalar yapmaya çalışıyorum. Sporda taktik olur belki ama insan ilişkilerinde taktik tutmaz.”
Sosyal medyayla ne kadar ilgili olduğunuzdan da haberdarız. “Sosyal Medya Fenomeni Rektör” olarak biliniyorsunuz. Sosyal medya eğlenceli olduğu kadar tehlikeli de. Sizi “fenomen” yapan iletişim taktikleri hakkında gençlere ne tür tavsiyeler verirsiniz?
Sürekli gelişen teknoloji karşısında eski alışkanlarımızı korumaya çalışmak bizleri çağın gerisinde bırakır. Gençlerimiz sosyal medyada oldukça aktif, onlarla iletişim kanallarımızı açmamız gerekiyor. Ayrıca teknolojiyi iyi anlamda kullanırsanız büyük faydalarını görüyorsunuz. Akademik ve idari personelimizin yanı sıra birçok öğrencimde kişisel cep telefonum var. Bütün çalışanlarımızın cep telefonu, telefonumda kayıtlı. Ulaşılabilir olmaya özen gösteriyorum. Benimle irtibat kurmak isteyenler cep telefonumdan ya da sosyal medyadan kolaylıkla kurabiliyor. Tüm çalışan ve öğrencilerimizin fikirlerine önem veriyorum. Makamlar gelip geçicidir, önemli olan güzel şeyler bırakmaktır. Elimden geldiği kadar ülkeme, üniversiteme, gençlerimize yararlı olacak çalışmalar yapmaya çalışıyorum. Sporda taktik olur belki ama insan ilişkilerinde taktik tutmaz. Siz samimi ve içten olunca, karşınızdakine insan olduğu için değer verince, ırk, dil, din, giyim veya makam ayrımı yapmayınca, doğal olunca karşınızdaki de bunu görüyor zaten.
Öncelikle Ege Üniversitesi, devamında tüm üniversitelilere üniversite yaşamıyla ilgili vereceğiniz mesajları da almak isteriz. Gençlerin hayatlarının bu en güzel dönemlerini daha da güzelleştireceğini düşündüğünüz üç altın öğüt nedir?
Gençlerimiz nasıl davranmaları gerektiğini çok iyi bilir. Kendilerini çok iyi geliştiriyorlar. Üniversitede edinilen dostluklar uzun soluklu olur. İyi dostluklar edinmelerini, aldıkları iyi eğitimin yanında sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlere katılmalarını, en az bir yabancı dil öğrenmelerini ve hayallerinin peşinden gitmelerini öneririm.