Carnegie Mellon Üniversitesi’nin yakın zamandaki bir haberi insanların kendi gerçeğini seçmeye nasıl meyilli olduğunu ortaya koyuyor. "Bilgi Çağı"nda yaşamamıza rağmen ulaşabileceğimiz bilgileri nasıl ittiğimiz konusu bir hayli ilginç. "Sık Kullanılanlar"a, takip ettiğimiz bazı hesaplar ve sitelere o kadar alışmışız ki, gerçeğin farklı bir yönünü neredeyse hiç görmüyoruz. George Loewenstein, Russell Golman ve David Hagmann’ın yaptığı araştırma da "bilgiden kaçınma" şeklinde tarif edilen bu durumun sebep ve sonuçlarını ortaya koyuyor. Bilgiye ulaşmakta o kadar seçici davranıyoruz ki, kendi fikrimizi destekleyecek bilgileri topluyor ve karşıt-görüşte olan bilgileri yok sayıyor ya da onların "yalan haber" olduğunu varsayıyoruz. Günlük kararlarda bu durum başımıza iş açmasa da, tedavi yöntemleri, sağlıklı yaşam formülleri, çocuk yetiştirme, dil öğrenme, kariyer ya da finansal birikim gibi önemli konularda aynı şekilde davranmak uzun vadede hayatımızı ciddi biçimde tehdit ediyor. Bazen sosyal medyada izlediğimiz bir videodaki kişinin nasıl böyle davrandığını hiç anlamıyoruz mesela. Çünkü bilgi çoğaldıkça ve herkes kendi fikrinde bilgiye yöneldikçe aramızdaki bariyerler de gittikçe yükseliyor. Elbette birçoğumuz bunu "iyi niyet" ile yapıyoruz, yani güvenmediğimiz kaynak ya da kişilerden gelen bilgilere karşı daha mesafeli davranıyoruz. Yine de gerçeğin farklı boyutları olduğunu bilmek ve farklı görüş açılarında da oldukça güvenilir bilgi kaynakları olduğunu hatırlamak belki işimizi biraz kolaylaştıracaktır.
Yine aynı konuyla ilgili olarak New Yorker’da yayınlanan bir makale şu başlığı taşıyor: "Neden verili gerçekler fikrimizi değiştirmez?" Yazıyı kaleme alan Elizabeth Kolbert, Stanford Üniversitesi’nde yapılan araştırmaları hatırlatıyor ve yeni bir araştırmadan bahsediyor. Hukuki para cezası konusunu destekleyen ve karşı olan iki grup öğrenci ile yapılan deneyde, öğrencilere konu ile ilgili biri olumlu diğeri olumsuz iki "bilimsel araştırma" veriliyor ve bulguları değerlendirmeleri isteniyor. Öğrenciler kendi fikirleri ile paralel olan araştırmanın daha "bilimsel" ve daha "güvenilir" olduğunu belirtiyorlar elbette. Ancak bu araştırmaların ikisi de uydurma veriler aslında! Başka bir araştırmada da basit sorulara cevap vermesi istenen öğrencilere sonrasında ikinci bir şans daha veriliyor ve cevaplarını açıklamaları, dilerlerse de değiştirmeleri öneriliyor. Öğrencilerin sadece %15’i ikinci etapta fikrini değiştiriyor, geri kalanları ise ilk kısımda verilen yanıtları savunuyorlar.
Bu konuda yapılan onlarca araştırmadan da benzer sonuçlar çıkıyor. Belki de "post-truth" çağında doğru bildiğimiz yanlışları tekrar gözden geçirmek ve bizim gibi düşünmeyen insanları da anlamak için bir adım atmamız gerekiyordur?
Yazan: Soner Sezer