Ruhlarımızı sarıp sarmalayan ihtirasların esiri olduk. İyiyle kötü birbirine karışalı ise yüz asır… Ne zaman öğrendik bu kadar güzel yalnız kalmayı?
İlk düştüğün zamanı hatırlıyor musun? Dizlerinin kanadığı, senin acıyı hissettiğin ve senden başka kimsenin sana yardım edemeyeceğini bildiğin o yalnızlık anını?
Yine düştün işte. Dizlerindeki yara izleri ağır ve sen hala bir umut etrafına bakıyorsun yine. Gözlerin önce çocukluğun sonra bugünün yorgunu oluyor. Bakma artık! Kimse yok… Bu muazzam yalnızlığı sen seçtin!
ŞEF, BİZE İKİ ACILI GÖNDERSENE…
Nasıl bir iştahla yiyoruz birbirimizi bir bilsen. Dev bir ihtirasla seviyoruz ağzımızda bıraktığı tadı. Bu açgözlülüğümüz hislerimizi de bitirdi. Sofraya aç oturan çok oldu ama tok kalkan olmadı, ne tuhaf. Ve gün geldi işte acıyla beslediğimiz kalplerimiz de hesap sordu bizden! Bunu sen yaptın kendine… Bunu ben yaptım kendime… Yoksa durduk yere kim vurur ki birini kalbinin gülen yerinden?...
Bozuk para gibi harcıyoruz birbirimizi. Vicdanı, merhameti, şunu bunu güzel olan her şeyi yedik. Berlin Duvarı yıkıldı biz yıkılmadık diyorduk ya hani; çocuklar tek kale maç yapıyor zemininde haberin yok.
Şimdi yerle yeksan olan sözcüklerini boğazından toplamaya başla artık. Ciğerine falan kaçar, aman ha! İçinden söyleme şu şarkıları! Bağıra çağıra yaz duvarlara. Zaten ne varsa tüketmişiz, kalanı da içe atma, bir kap da sen koyuver kapının önüne.
GEÇMİŞİN YÜKÜ
Uyumayalı üç koca gün, uyanmayalı bir ömür geçti. Kimseyi suçladığım yok. Kendi hapishanemi inşa etmişim. Kırgınlıklarımı, hayallerimi hepsini aynı poşete doldurmuşum. O kırgınlıklar hayallerin kalbine saplanmış. Benim bir doğrum yok artık. Sen de kaldıysa devam et. Geçmiş mıh gibi saplandı kaldı, omuzlarımda deve yüküyle hesap. Hakikaten, kim ödeyecek hesabı? Aklımızda kalanlarla yanımızda kalanlara bir baksana. Aklımızdakini iyi tanıyoruz da bu yanımızdaki kim? Nasıl diyeceğiz şimdi, “benim cüzdan yanımda değil, sen öder misin hesabı?” Aklımızdaki olsa, cüzdan zaten ortaktı. Şimdi birbirine bakan bu iki yabancıdan bir aşk çıkar mı? Aşk çıksa, hesap kapanır mı?
Aklındakini çıkar desem sana, nasıl yapacaksın? İştahla bekliyorsun hala, gelsin iki acı daha yaşatsın sana diye. Müptelası olduğun tat midende asit artık. Her sabah uyandığında ilk iş ilacını aldığın bu aşktan kurtulmanın yollarını denedin mi? İtiraf ediyorum, ben denemedim. Bıraktığı yerden hiç ayrılmadım. Bana katiller mutlaka döner olay mahalline demişlerdi. Durdum, gitmedim hiçbir yere. Dönmedi. Sonra zaman, üstesinden gelmişim gibi yaptı. Günlük telaşlarla oyaladı beni.
Yanındakini çıkar hayatından desem sana, nasıl yapacaksın? Yaşadığın yalnızlık canına tak etmişken, nasıl döneceksin yine o sessiz telefonlar trafiğine? Sen de korkunun esiri oldun. Korkundan gidemiyorsun da onlardan, dönemiyorsun da ona… Araftasın. Geçmişe dönsen yalnızlık, bugüne uyansan yalnızlık.
Ama dedim ya, el birliğiyle besledik bu yaratığı. Şimdi evlere sığmıyor, sokaklara sığmıyor, şehri gasp etti, gitmiyor.
Bizi bitiren geçmişi üflememiz gerek. Hatıraları susturmak gerek. Yeni hikayeler yazmaya karar vermek gerek. Bu kadar güzel yalnız kalmayı becerebildiysek eğer, güzele dair ne varsa en âlâsından yapabiliriz. Bulsana kendini artık. Muhakkak bir geçmiş arıyorsan kendine, kendini alıp getirsene bugüne. Bize sevmeyi onlar öğretmedi. Vazgeçmeyi de onlardan öğrenecek değiliz.
Sana bir yazı bırakıyorum şimdi;
“Bir katil önce sevdiklerini öldürür. Her masum dokunuşunda tetiğine… Bunu bilmek bir saadettir. Bak, meğer ben de bir an için sevmişim kendimi.
Bazı insanlara,
Bazı kitaplara,
Bazı şiirlere,
Bazı rastlantılara ve bazı kaderlere inanmasan bile, borçlusundur.”
Umay Umay, en güzel teşekkürlerim hep sana…
Yazan: Tuğba Badal