İlk kitabını yazmadan önce kurumsal şirketlerde bir hayli mesai harcadığını görüyoruz. İlk eserinin ortaya çıkması bayağı zaman almış. Neden bu kadar bekledin?
Aslında kendimi bildim bileli bir şeyler yazıyorum. Hatta bir dönem yazmaya niyetlendiğim çok büyük ve çok ciddi bir romanım vardı ancak onun birinci dereceden akrabalarım dışında kimse tarafından okunamayacak kadar korkunç olduğunu Allahtan roman pek fazla ilerlemeden anladım.
Master yaptığım Amerika'dan dönmüştüm ve bütün gün oturup, kıvranarak the roman'ımı yazmak için adeta kıvranıyordum. Bir yerde Orhan Pamuk'un günde sadece bir sayfa yazdığını okumuştum, cümleleri yazıp, silip, tekrar yazarak bütün gün çalışıyor, sadece bir sayfa yazıyordu. Kendi kendimi "moralini bozma, bak Orhan Pamuk bile böyle kıvranarak yazıyormuş" diye teselli ediyordum. Sonunda bir “Kara Kitap” yazamayacağımı anladım ve pes ettim. Yıllar boyu da buna bir daha cesaret edemedim. O arada Gülse Birsel'le Harper's Bazaar'da çalıştım, anneniz.biz'de haftalık yazılar yazdım. Kendimi mizah yoluyla ifade etmeyi sevdiğimi, kendimle dalga geçtiğim metinlerin su gibi akıp gittiğini fark ettim oralarda yazarken. Ciddi ve hüzünlü şeyler yazarken içime hafakanlar basıyordu. İlk romanım Ahh Kalbim'i yazmak belki de jetonum biraz geç düştüğü için kırk senemi aldı. “Ahh Kalbim” ve devamı olan “Al Sana Aşk” benim hayatımdan esinlenen kurgular olduğundan aslında o kırk seneyi de tamamen boşa geçirmiş sayılmam, kitaplarımdaki trajikomik olayları yaşamakla fazlasıyla meşguldüm diyelim.
Yazma sürecinde nelerden ilham alırsın ve en sevdiğin yazarlar kimler?
Kitaplarım dediğim gibi kendi hayatımın karikatürize edilmiş hali aslında. "Yahu bu kadarı da olmaz!" diyeceğim şeyler geliyor başıma, belki de çekiyorum, bilemiyorum. Normali bana gelmez. Yaşayınca da yazasım geliyor. Kitaplara gelince geceleri fenerle yorgan altında kitap okuyan yalnız çocuklardandım ben, hala köşedeki bakkala giderken bile çantamda kitap olur, ola ki tam bir ekmek, bir süt diyecekken kıyamet kopar da beklemek zorunda kalırsam canım sıkılmasın diye. Haliyle kitapların benim için yeri apayrı, bazı yazarlara çok büyük hayranlığım var, Haruki Murakami, David Mitchell, Nora Ephron gibi yazarlar ne yazsalar okurum. Ayrıca kuzey polisiyesini çok seviyorum: Stig Larsson, Arnaldur Indridason, Camilla Lackberg, Jo Nesbo, Arne Dahl yazsın, ben okuyayım.
Kitaplarındaki "Aylin" karakteri adeta şehirli, zayıf, kalori hesabı yapan, sıska kadın karakterlerin olduğu hayatımızda bir anti-kahraman. Kendi hayatından da esinlendiğini biliyoruz ancak bu karakteri nasıl kurguladın? Aylin neyi temsil ediyor?
Kitaplar hayatımdan esinlenen kurgular ama Aylin birebir benim. Hatta Ahh Kalbim'in ilk baskısında bir yerde “Aylin” yerine “Meriç” yazılı kalmış çünkü ben kitabı baştan sonra kendi adımla yazdım, hatta ismini “Mericit Jones'un Günlüğü” olarak düşündüm, ancak sonra karakteri özgür kılmak için ismi değiştirdim.
Aylin de benim gibi zayıflığın, güzelliğin, kurnazlığın ve hırsın prim yaptığı bir dünyada hayatta kalmaya çalışan sakar, tombul, çocuklu, kocası tarafından aldatılıp terk edilmiş, iş hayatında Şark kurnazı patronu tarafından ezilen, ne yapsa ailesine kendini beğendiremeyen sıradan bir kadın. Kin tutamıyor, stratejik davranamıyor, başına pişmiş tavuğun başına gelmeyen olaylar gelse de sonuçta bir şekilde iyi niyetiyle bütün felaketlerin üstesinden bir şekilde geliyor. Tam aşktan, meşkten umudunu kesmişken birine sırılsıklam aşık oluyor ve hayatı değişiyor.
Kitapların dizi ya da film versiyonlarını görebilecek miyiz? Aylin'in alışılagelmiş bir kadın kahraman olmaması bu kitapların uyarlanmasını sence zora sokar mı?
Birkaç yapımcı kitapları dizi ve film olarak hayata geçirmek istedi, hatta şu anda kitapları senaryolaştırma aşamasındayım, bir yerle film için görüşüyoruz.
Dizi zor çünkü ana kanallarda dizinin gösterilebilmesi için Aylin'in dul ve çocukluyken gidip genç spor hocasına aşık olmaması gerek. Nitekim geçen sene bir yapımcıyla tam dizi için anlaştık, bana "Yalnız Aylin daha genç olsun, çocuğu olmasın, sevgilisi ondan küçük olmasın" demez mi? Yahu o zaman şu anda Türk televizyonlarındaki bir milyon tane diziden ne farkı kalacak? Ama onlar da haklı, Türk aile yapısına çok ters bu durum demek ki. Entrika olsun, aldatma olsun, kadın bekarsa her bölümde başka bir sevgili yapsın ama dul ve çocukluyken aşık mı olacak? Yok bak onu biz kaldıramayız!
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı