İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde lisans eğitimi alan Gün Bilgin, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi master programı yüksek onur mezunu olarak eğitimini tamamladı. Daha sonra bir holdingde çalışmaya başladı, 1994’ten itibaren ilaç sektöründe hizmet veren bir şirketin kurucu ortağı olarak iş hayatına devam etti. Asıl hikayesi ise, oğlu Robert Cem’in down sendromlu olarak dünyaya gelmesiyle başladı. Robert Cem’in dünyaya gelmesiyle birlikte down sendromu ve engelli hakları için çalışmalar yaptı. 2009 yılından beri bu alandaki çalışmalarına kurucularından olduğu Down Sendromu Derneği Başkanı olarak devam ediyor. Bilgin, 21 Mart Dünya Down Sendromu Günü’nde, yaptığı çalışmalar nedeniyle Dünya Down Sendromu Birliği’nden 2014 yılı Olağanüstü Başarı Ödülü aldı. Anneler Günü’nde kendisine en büyük hediyenin bu ödül olduğunu söyleyen Bilgin’le ödüle giden süreci ve çalışmalarını konuştuk.
Bugüne kadar yapılan hangi çalışmalar bu ödülü getirdi?
Oğlum Robert Cem doğduğundan beri yani 20 senedir down sendromlu insanların hak ettikleri kalitede hayata kavuşmaları için çalışıyorum. Pek çok ilkin gerçekleşmesinde katkıda bulundum, bu konu ile ilgili çalışan pek çok STK’ya destek verdim, bazılarında fiilen görev aldım. 20 yıl önce ‘Ben Türkiye’yi değiştireceğim’ diye yola çıktım.
Anneler Günü’nde bir anne olarak hisleriniz neler?
Annelik yolculuğum başlayalı neredeyse 20 yıl olmak üzere. Özel anne dediklerindenim ben, çünkü büyük oğlum özel bir bebek olarak doğdu. Doğduğunda down sendromlu olduğunu öğrendik. İki oğlumla beraber paylaştığım tam 15’inci Anneler Günü. İlk anneler günü deneyimimi hatırlıyorum da nasıl belirsizlikler ve endişelerle doluydum. İçimi saran kaygının kalbimi sıkıştırdığını, nefes almakta zorladığını hatırlıyorum. Sonra yıllar geçti ve bir oğlum daha oldu. Her ikisiyle beraber kutladığım ilk anneler gününde aniden fark ettim ki bu endişeler, belirsizlikler aslında anneliğin doğal hali. Annelik, kalbin elinde yaşamak demek ve bunun için çocuğunuzun downlu olması ya da olmaması hiç mi hiç önemli değil. Hatta özel anne ve özel çocuk diye de bir şey yok çünkü tüm çocuklar özel ve biricik. Gene de, belki birazcık da övünerek mi söylesem; hayatı daha derinden yaşıyoruz bizler, biz özel anneler. Her anının tadını çıkarmayı, her adımı takdir etmeyi ve tüm yaşamımızı şükranla karşılamayı öğreniyoruz ve öğretiyoruz çevremize. Hiçbir başarı önemsiz değil, hiçbir adım küçük değil ve hiçbir ilerleme değersiz değil. Biliyoruz ki o en küçük adım bile çok kıymetli, arkasında ne büyük bir emek ve umut var. İşte bu yüzden belki de, ‘özel bir çocuk sahibi olmanın size öğrettiği en önemli şey nedir’ diye sorulduğunda cevabım tereddütsüz ‘Hayatın tadını çıkarmayı öğrendim’ oluyor.