Bir gün Nasreddin Hoca kadılık yaparken bir olaya karışan iki adamı ayrı ayrı dinler, her ikisine de ‘Haklısın’ dedikten sonra her ikisinin de haklı olamayacağını söyleyen karısına ‘Sen de haklısın’ der.
Haberin Devamı
Orhan Gencebay’ın da eski bir şarkısı vardır ‘Sen de Haklısın’ isminde. Şarkının sözlerinde Orhan Gencebay dinlediği herkese farklı açılardan hak verir, bol bol ‘Bence sen de haklısın’ der.
Özellikle dijital pazarlama ve ürün/hizmet sunma alanlarında veri kullanırken böyle bir durum var.
Bir tarafta dijital içerik üreten, hizmet sunan ya da dijital mecralarda pazarlama yapan şirketler var. Diyorlar ki: Tüketiciler haber gibi bir çok içeriğe, mobil uygulamalara, sosyal medya platformlarına ücretsiz ulaşmak istiyorlar. Bizim de işimizi devam ettirebilmemiz için gelir modellerine ihtiyacımız var. Tüketici verisi pazarlama açısından çok kıymetli, hem reklam satışı için hem de başka ürün ve hizmetleri çapraz satmak için. Bunları ne kadar hedefli yapabilirsek kıymeti o kadar artıyor. O yüzden biz de mümkün olduğu kadar çok veri toplayıp ondan değer üretmeye çalışıyoruz.
Haklılar, yoksa rekabetçi olup hayatta kalmaları çok kolay değil. O yüzden de dünyanın en parlak beyinlerinden bir çoğu dijital reklamların en uygun hedef kitleyle buluşması için algoritmalar geliştiriyor. Şu anda Youtube, reklamlarının ırkçılık ve nefret içeren videoların yanında gözükmesini istemeyen reklam verenleri tatmin etmek için, ileri yapay zeka uygulamaları geliştiriyor. Peki tüketici tarafı? Onlar da şöyle düşünüyor: Upuzun ve okuyamayacağım kullanıcı sözleşmeleriyle her türlü veriyi toplamaya başlıyorlar, tarayıcım cookie dolu, her yaptığımı izleyen bir büyük abi varmış gibi hissediyorum. Sürekli ekranımda beliren reklamları kapatmaktan helak oluyorum, hiç bağlantım olmayan yerlerden mesajlar geliyor, bir de üstüne verilerimi koruyamıyorlar, çaldırıyorlar. Onlar da haklı tabii, bazen kullanıcı deneyimi hakikaten çok çekilmez bir hale gelebiliyor, mobil cihazınızdaki hangi uygulama neyi takip ediyor bilmek imkansız hale geliyor.
Peki herkes haklıysa nasıl çıkabiliriz bu işin içinden? Tek bir kolay cevap olmamakla beraber bazı önerilerim var.
Verine sahip çık Öncelikle şirketlerin müşteri verileriyle ilgili sorumluluklarının ciddiyetini kavramaları önemli. Sadece gerçekten ihtiyaç olan verilerin toplanması (yani hazır tüketici ‘kabul ediyorum’ kutucuğunu tıklamışken ne alabiliyorsam alayım değil), toplanan verinin tüketicinin deneyimini iyileştirici ve hayatını kolaylaştırıcı şekilde kullanılması, sadece söylenen amaç için verilerin kullanılması ve tabii ki gittikçe sofistikeleşen siber saldırılara ya da şirket içi yanlış kullanımlara karşı her daim hazırlıklı olmak.
Tüketicilerin de benzer şekilde verilerine sahip çıkmaları önemli. Kullandığınız uygulama ya da web sitelerinin mahremiyet ayarlarına özen göstermek, bunların yayınlayıcıları ve sahipleri olan kurumları bilmek ve güvenilir olmalarına dikkat etmek, ve yanlış kullanımlarda hakkınızı aramak gibi. Ve değer verdiğiniz içerik ya da hizmet için ücret edemeyi göze almak tabii.
Her ne kadar bu konudaki regülasyonlar gelişse de, ya da Boston’daki MIT’de tüketicilerin tüm verisini nasıl kontrol altında tutabileceğiyle ilgili fikirler geliştiren Sandy Pentland gibi akademisyen ya da insiyatifler olsa da, uzunca bir süre daha şeffaf ve tutarlı bir ortamın oluşmasını beklemek hayal. Nesnelerin interneti ve giyilebilir cihazlarla toplanan kişisel veri miktarı da ayrıca hızla artıyor. O yüzden biz şimdilik bu konuda yukarıdaki gibi bazı pratik önlemlerle yetinmek zorunda kalacağız gibi gözüküyor. Her zamanki gibi öneri ya da yorumlarınızı beklerim.