Hemşire peruğu

1dk okuma

KAMU kurumlarında çalışan kadınların türban takamayacakları bir yasa hükmü. Üniversitelerde de durum aynı. Kız öğrenciler, türbanla üniversiteye ve sınava girme yasağını, başlarına peruk takarak deliyorlar. Ancak geçen hafta bilebildiğim kadarıyla ilk kez, bir kamu kurumunda çalışan peruklu bir kadın kameraların karşısına çıktı.

Avukat Mehmet Hamurcu, "3 Ağustos 2006 tarihinde ’Atatürk rozetli hemşire gönderildi, peruklusu geldi’ başlıklı bir haber yayınlandı. 10 yılını doldurmamış birinin başhemşire yapılması, diğerinin görevden alınması ve bunu dava konusu yapması haber niteliği taşıyan hususlardır. Yeni atanan başhemşirenin peruklu olması ve uzun kollu bluz giymesi ise haber değeri olmayan hususlardır. Bu hususlar, ne beni, ne Hürriyet Gazetesi’ni, ne sizi, ne de devleti ilgilendirir. Kişi verilen görevi kanunlar çerçevesinde yapıyor ise onun özel hayatını ifşa etmek gazetecilik ahlakıyla bağdaşmaz" diyerek bu haberi eleştirdi.Samsun’dan Neslihan Yavuz da benzer görüşleri dile getirdiği mesajında, "O kadar basitleştirilmiş, o kadar sinir uçlarına hitap eden bir haber düzenlemiş ki sevgili gazeteci arkadaşımız, okurken hayret ettim. Her sabah işyerine geldiğinde ilk yaptığı iş, bilgisayarını açıp Hürriyet’e bakmak olan benim bile bu dev gazetenin yayın politikasına güvenim sarsıldı" derken, başının açık olduğunu özellikle vurguluyor.Daha kıdemli olan bir kamu görevlisinin yerine yapılan bir atama daima sorun yaratır. Hele hele, Türkiye’de yapılan kamu atamaları daima sorunludur. Şu ya da bu nedenle, ilgili bakanlığın, ilgili dairesindeki birine yakınlık, daha keyifli yerlere daha keyifli atamalar için geçerli formüldür. Hürriyet bu haberinde konunun o yönünü okurlarına net bir şekilde aktarıyor. O anlamda haberde ve sunuşunda bir sorun yok.Peruk konusu ise örnek olarak aktardığım iki mesajdan da anlaşılacağı gibi kimileri açısından daha tartışmalı. Ama bence orada da bir sorun yok. Türkiye’de kamu kurumlarında türban ile çalışmak yasak; perukla değil. O nedenle peruk, türban yasağını delmenin bir aracı. Ve belli ki yasak delinmiş; delinmekle kalmamış terfiyle taçlandırılmış. Söz konusu hemşirenin Sağlık Bakanlığı’nda görevli olması, dini nedenlerle kadın-erkek ayrımının yoğunlaştığını bildiğimiz şu günlerde ek bir sorun yaratıyor. Türkiye’de yaşayan herkesin, türban yerine peruk takarak kamu görevi yasağını delen ve dini nedenlerle kadın-erkek ayrımına inandığını varsaydığımız kadın bir sağlık görevlisinden, herkese, cinsiyetinden bağımsız sağlık hizmeti beklemesi doğaldır. Peruk bu yüzden haberin doğal bir unsurudur. Yani haberde bence bir sorun yoktur. Hürriyet haberi tüm unsurlarıyla verip okuyucularına karşı görevini yapmıştır.Yahudilik... KaralanmaGEÇEN haftanın en önemli olaylarından biri Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı’na atanmasından önce Türkiye’deki 4 bin cep telefonuna gönderilen tatsız mesajdı. Bu mesaja gösterilen tepkiler, haklı olarak, bu işi kimin yaptığı sorusu üzerinde odaklanıyordu. Durumun ciddiyeti, kim olduğu bilinmeyen bir gücün Türkiye’nin etkin kişilerinin cep telefonlarının numaralarını bilmesi ve bunun iletişim özgürlüğünü tehdit etmesi nedeniyle artıyordu. Yahudi okurlarımızdan Ergin Mizrahi, geçen haftaya damgasını vuran bu önemli gelişmeye ilişkin bir haberi eleştirdi: "İnternet sitenizde 1 Ağustos 2006 tarihinde Buyükanıt Paşa’nın Genelkurmay Başkanlığı’na atanmasıyla ilgili haberde şu cümleye yer verilmiş: ’Yüksek Askeri Şûra toplantısına 24 saat kala Türkiye tarihinde ilk kez yaşanan bir KARALAMA kampanyası başlatıldı. Önde gelen isimler ve kanaat önderlerine yollanan cep mesajlarında Orgeneral Yaşar Büyükanıt için ’Yahudi olduğu’ iddiasına yer verildi.’ Size soruyorum: Yahudi’dir demek bir insanı karalamak mıdır? Türkiye’nin önde gelen gazetesine bu ifade hiç yakışmamaktadır." Ergin Mizrahi’ye bu haklı uyarısı nedeniyle teşekkür ediyorum.Türkiye baskısında 2 sayfa yer aldıFUTBOLLA ilgili haberler okurların hep tepkisini çeker. Okurlar, futbol haberlerinin hep bir kulüp penceresinden verildiğini düşünürler. İlyas Yılmaz da bu okurlarımızdan: "31.07.2006 tarihindeki spor sayfanızda Süper Kupa maç haberi sayfanın en altında yer alıyor; en üstte ise Fenerbahçe’nin basketbolda Ülker’den devşirdiği oyuncular manşet yapılmış. Bu durumun sebebi nedir? Okuyucu Süper Kupa sonucunu mu daha çok merak eder, yoksa basketbolda zaten günlerce önceden belli olan transferleri mi? Anladığım kadarıyla yönetim olarak Fener sempatizanısınız herhalde."Spor Servisi adına Mehmet Arslan, ki kendisi bir Fenerlidir, Yılmaz’ın eleştirilerini şöyle yanıtladı: "31.07.2006 tarihli gazetemizin tam 2 sayfası Süper Kupa’da oynanan G.Saray-Beşiktaş maçının sonucuna, yorumlarına ve haberlerine ayrılmıştır. Okurumuzun hangi bölgede yaşadığını bilmiyorum. Belki de yurtdışında yaşıyordur. Bazen baskı saatinin zorlamasından dolayı bazı maçlar yer almayabiliyor. Ama tüm Türkiye’de Süper Kupa maçı Hürriyet’te tam 2 sayfa olarak yayınlandı."Bir düzeltme23 Temmuz günü Pazar Eki’nde yayımlanan bir haberin Hürriyet’in birinci sayfasındaki anonsuna ilişkin bir eleştiri okur Tülay Tuğla’dan geldi: "Hürriyet Pazar’da çıkan Ezgi Başaran imzalı ’İstenirse Kanatlı Denizatı’nın Bulunmasına Yardım Ederim’ başlıklı haberde fotoğrafı yayınlanan kişi, röportaj yapılan Charley Hill isimli kişiye ait değildir. Fotoğraf 2002 yılında kanserden ölen ’Dedektif Morse’ dizi filmi oyuncusu John Thaw’a aittir. Geçen yıl birkaç filmini İngiliz ITV3 televizyonunda izlediğim için biliyorum. www.inspectormorse.co.uk sitesinden de görebilirsiniz."Tülay Tuğla’nın bu eleştirisini Hürriyet Yazı İşleri’ne gönderdim. Onlar da yanlışlığı kabul ederek şu yanıtı verdiler: "Hürriyet Pazar’da kullanılan fotoğrafın altında ’Charley Hill’i temsilen Dedektif Morse’ diye yazıyor. Ancak röportaj Hürriyet Gazetesi’nin 1’inci sayfasından anonslanırken bu ibare gözden kaçmış. Dolayısıyla hata Ezgi Başaran ya da Hürriyet Pazar editörlerinde değil, bizdedir. Özür dileriz."’Çocuklar’ demekle hafife alınmıyor mu?Sezar Atmaca Önceki hafta, perşembe gecesi Dünya Fenerbahçeliler Günü’nde Fenerbahçeli bir grup saldırganın gece FB tesislerinden geçerek GS tesislerini basması haberi Hürriyet’te, bir yetkiliye atfen ’...GS tesisinde yüksek sesle marş çalıp çocukları tahrik ettiler’ mazeretiyle sunuldu. Sporcusu olduğum için biliyorum, GS tesislerinde neredeyse pilli bir transistörlü radyo irisinden başka bir yayın aracı yok. Ayrıca bir yetkili kim? Gizli bir haber mi aktarılıyor ki ismi, sıfatı haberde yer almıyor? Acaba kim bu ’çocukları tahrik ettiler’ diyerek bu ’çocuklara’ sahip çıkan ’güvenilir’ yetkili? ’Saldırganlara’ ’çocuklar’ diyen yetkilileri barındırmak, kınamamak ’saldırganlığı’, ’saldırganları’ hafife almak değil mi?

Haberle ilgili daha fazlası: