Gazetecilik, örtülen gerçekleri gün yüzüne çıkarıp kamuoyuna aktarma, aktarılanla yetinmeme, denetleme, sorgulama ve eleştirme mesleğidir.
Gazeteciler birilerini, özellikle de toplumdaki güç odaklarını memnun etmek değil, tam tersine gerektiğinde hoşnutsuz etmekle yükümlüdür.
Nereden gelirse gelsin bütün yanlışlara kafa tutar bu mesleğin erbapları.
Maalesef ülkemizde çocukların cinsel istismarı, tecavüz ve ensest gibi vakalarda örtbas etme eğilimi yaygın.
Sadece suçlananlar değil, kimi zaman mağdur taraf da örtbas etmeye çalışabiliyor.
Belki içinde bulunduğu “mahalleden” dışlanma korkusu, güce karşı çıkamama, utanma ya da başka birçok nedenden kaynaklanıyor olabilir bu çaba.
Kuşkusuz onaylanamaz ama anlaşılabilir davranışları.
Gazetecilerin ise bu tür vakaları asla ve asla örtbas etme eğilimine girmemesi gerekir.
Tersine sorumluların ve nedenlerinin ortaya çıkarılması için bütün araştırma teknikleri kullanılmalı, suçun tekrarlanmaması için önlem alınması sağlanmalı, önlemler ısrarla ve inatla takip edilmelidir.
İnsani değerlere karşı işlenen bu suçlar karşısında gazetecinin tarafsız kalması beklenemez.
Bence “ahlaki tarafsızlık”, bu vakalara karşı tavır almayı zorunlu kılar.
Elbette suça karşı olmak, suçluya taraf olmak ya da olmamak anlamına gelmez.
Ne kadar utanç verici olursa olsun yine de suçlananlara adil davranmak ve haklarını göz ardı etmemek durumundayız.
Ayrıca ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri olan “suçun ve cezanın kişiselliği ilkesi”ni de unutmamalıyız.
Bir kişinin işlediği öne sürülen suç nedeniyle yakınları ve içinde bulunduğu kurumlar ya da topluluklar peşin hükümle suçlanamaz.
Ama suç ve suçlu ile ilgili kurum ya da toplulukların ilişkisi araştırılır; suça ilişkin bir ihmal olup olmadığı, alınan önlemlerin kalitesi, suçun örtbas edilip edilmediği sorgulanır.
Bunları aktarmamın nedeni, 10 erkek çocuğun Ensar Vakfı ve Karaman Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği’nin (KAİMDER) Karaman’daki ev ve yurtlarında cinsel istismara uğramasıyla ilgili davanın iki gün sonra başlayacak olması.
Ne yazık ki, bu olayın ortaya çıktığı andan beri kimi çevreler olayı örtbas etme çabası içine girdi.
Garip ama gazeteciler de kamuoyundaki yaklaşımlara paralel olarak iki kampa ayrıldı.
Bir grup, Ensar Vakfı ve KAİMDER’i suçlarken, bir grup da bu kurumları savunmayı yeğledi.
Oysa gazeteci peşin hükümle davranamaz.
Gazeteci ne o kurumların sözcüsü olur ne de düşmanı.
Gazetecinin görevi, olayı örtbas etmek isteyenlerle mücadele etmek ve gerçeğin peşine düşmektir; yani araştırmak, sorgulamak, önyargılı davranmak yerine soru sormaktır.
Ensar Vakfı ve KAİMDER yöneticilerinin bu suçla bir ilişkisi var mı?
Böyle bir suçun işlenmemesi için yeterli önlem alınmış mı?
Neden bu kurumlarda böyle olaylar yaşanmış?
Suçun ortaya çıkmaması için örtbas etmeye çalışılmış mı?
Sadece Ensar Vakfı ve KAİMDER de değil, Milli Eğitim Bakanlığı, valilik, polis ve ilgili devlet kuruluşları, küçük çocukların geceleri de kaldığı böyle yurtlar açılmasına nasıl göz yummuş; neden hiç denetlememiş?
Onlarca soru daha sorulabilir. Bu soruların yanıtları alınabildiği oranda sorumlular, sorumluluklar ve varsa kurumsal yanlışlar ortaya çıkar.
Sadece Karaman’daki davayı incelemek de yetmez.
Türkiye’nin her yanına yayılmış bu yurtlara gitmek, oralardaki ilişkileri, yaklaşımları, önlemleri araştırmak ve sorgulamak gerek.
Ancak böyle yaparsak başka çocuk ve kadınların mağdur olmasını önleyebiliriz.
PORNOGRAFİK AYRINTILAR
KADIN cinayetlerinde olduğu gibi çocukların cinsel istismarı haberleri hakkında da bir kuşku dile getiriliyor.
Çocukların cinsel istismarı vakaları arttı mı?
Yoksa medyanın ilgisi yoğunlaştığı için mi artmış görünüyor?
İsa Öngel adlı okur da benzer bir kaygıyı dile getirmiş; Hürriyet’te hemen her gün küçük yaştaki çocuklara yönelik cinsel istismar haberlerinden yakınıyor; bu haberlerin yayınlanmamasını istiyor.
Fakat çok uzağa gitmeye gerek yok.
Gülden Aydın’ın imzasıyla 3 Nisan’da Hürriyet’te çıkan “Kara tablo” haberi, gereken yanıtı veriyor.
Habere göre, 2009’dan 2014’e kadar açılan cinsel istismar davaları yüzde 50 artarak 18 bin 104 olmuş.
Demek ki, artan bu vakaların medyadaki görünürlüğü değil.
Toplumda bu tür suçlar artıyorsa bizim haber yapmamızdan daha doğal bir davranış olamaz.
Okurumuz İsa Öngel’in bir itirazı daha var; “Bu haberlerin cinsel fantezi içeriği ile yayınlanmaması konusunda hassasiyet gerekmektedir” diyor.
Çok haklı. Gerçekten bu tür vakalarda, pornografik ayrıntıları aktarmamalıyız.
OKURDAN KISA KISA
İDİL Kocagil: “Otobüsle New York’a” haberinde kullanılan Amerika haritası Indiana eyaletini India, Illinois eyaletini de Iowa yapmış. Georgia eyaleti olmuş Atlanta. Günlük gazete basmak dikkat, detaya özen gerektiriyor. (14 Nisan)
Hakan Pizrenli: Kadıköy vapurundan çektiğim ve Beşiktaş’ı sis bulutu içinde gösteren fotoğrafı Instagram’dan paylaştım. 12 Nisan’da Hürriyet internette “İlk maç biletleri karaborsaya düştü” başlığıyla, gazetede ise “Arenaa, sesss 1-2 deneme” başlığıyla iznim olmadan ve referans gösterilmeden kullanıldı.
Not: Şikâyetin ardından fotoğrafın kaynağı internetteki habere eklendi.
Nejat Üner: Seyahat ekinin 16. sayfasında “Beş büyüğün peşinde” yazısının altında “Çamurda bufalo” olarak gösterilen hayvan bufalo değildir. “Blue Wildebeest” denen bir antilop türüdür. (10 Nisan)
Abdullah Bizden: Ömür Gedik, Keyif ekinde “Deliormanlı” filmini tanıtan yazısında, filmde “Biz korkmayız, benim milli marşım ‘Türk’üm’ diye başlıyor” şeklinde bir replik olduğunu yazıyor. Lütfen söyler misiniz İstiklal Marşımız “Türk’üm” diye mi başlıyor? (3 Nisan)
Not: “Korkma” sözcüğü yerine sehven “Türk’üm” yazılmış.
Ahmet Açan: Emre’nin hastane ziyareti fotoğrafına “Fenerbahçe’yi yenmeyin” manşetini atmak bulvar gazeteciliğidir. Haber okunduğunda gerçek anlaşılsa bile yaptığınız yakışmıyor. (9 Nisan)
Deniz Şahin: Hürriyet Akdeniz ekinizde “Fuarda her şey organik” başlıklı haberde “Sakarya’nın Bilecik ilçesi”ni okuduğumda “Yok artık” dedim. Haber Ajansı’nda böyle yazılmış olabilir; düzeltilmez mi? (9 Nisan)
Prof. Dr. Ilgaz Akdoğan: Pazar ekinde “Hani bizden çıkmazdı” haberiniz şiddeti özendirici bir dil taşımaktadır. Seri katillerin yaptıkları hunharca katliamları onların dilinden anlatmak cinayeti ve şiddeti artırma anlamına gelir. Şiddet estetize edilemez, şiddetin haberi bu şekilde verilmemelidir. (10 Nisan)
Azize Meral: İnternetteki “Sevgilisiyle yatakta bastığı karısını böyle öldürdü”, şiddet düzeyi yüksek bir video. Karısını öldürüp kameraya çeken ruh hastasının videosunu yayınlamak sakıncalı. Zaten bu konuda sıkıntılıyız. (6 Nisan)
Tümhan Baysal: 13 Nisan’da Kelebek’in ilk sayfasında ayrı yazılması gereken “de” bitişik yazılmış; “Ünlülerde gaza geldi” olmuş.