“Bir komedi oyunundan bahsetmiyorum” diyen O’Brien, haksız da sayılmazdı. Ekipte çalışan iki eşcinsel erkeğin program sırasında evleneceklerine dair bülten hazırlayıp dağıtmışlar, televizyon kanalları gönderdikleri metni aynen okumuştu. Sözcük bile değiştirilmemişti. Hem de tam 16 televizyon kanalında...
O’Brien’ın görüntüler eşliğinde aktardığı bu örneği bana yeniden çağrıştıran, Jennifer Lopez’in İstanbul’da verdiği konserlerle ilgili haberler oldu. Gazeteci kolaycılığı ve basmakalıp üslup bu haberlere de aynı şekilde sinmişti. Hürriyet’te daha farklıydı ama birçok gazete ve televizyon “Jennifer Lopez İstanbul’u salladı” başlığını kullandı. Zaten bu “... salladı”, gazeteciler için öylesine sık başvurulan bir kalıp ki, hangi sanatçı sahneye çıksa İstanbul’u sallıyor. Açın bakın eski haberlere, Lopez’den önce Madonna sallamıştı. Neredeyse sahneye çıkan bütün sanatçılar İstanbul’u sallıyor, İstanbul da habire sallanıyor!
Tabii bu “sallama” faaliyeti İstanbul ile sınırlı değil. Geçenlerde Ajda Pekkan Londra’yı, iki yıl önce de –Hürriyet’e göre- baterist Kerem Kılıçdaroğlu, Ankara’yı sallamıştı! Belli ki, marifet biz gazetecilerde.
Gazeteci kolaycılığı haberlere öylesine sinmiş durumda ki, “Salladı” gibi “gazetecilik şablonları” çok fazla kullanılıyor. Okurların da fark ettiğine ve okuma keyfini kaçırdığına inandığım bu şablonlardan bazılarını hatırlatayım:
Mesela polisler bir yerde önlem alınca kuşlar hiç uçamaz. Polis operasyonları ya film gibidir ya da macera filmlerini aratmaz. Suçluların peşinden polis hep geniş çaplı operasyon başlatır. Ankara hep toz dumandır, hareketli saatler hiç bitmez, kulislere de hep bomba düşer. Bir yerde heyecan varsa hep nefesler kesilir! Bir kavgaya kızların da adı karışmışsa o kavganın adı, kız kavgasıdır. Her kavgadan sonra da ortalık savaş alanına döner! Kimi cinayetlere intihar süsü, kimi paketlere de bomba süsü verilir! Bir ünlü yeni biriyle birlikte olmaya başlamışsa, mutlaka yeni bir aşka yelken açmıştır. İddialar, ya bomba gibi düşer ya da ortalığı karıştırır! Bütün toplantılarda konular boylu boyunca masaya yatırılır. Her çiftin mutluluğu gözlerinden okunur. Cenazelerde gözyaşları sel olur akar. Kadın sanatçıların frikikleri dikkatlerden kaçmaz. Her maçta da tarih yazılır, her siyasi olayda da. Ama nasılsa yazılanlar da hep ilktir!
Bu şablonlarla haber yazmak çok kolay. Parmaklarınızı otomatiğe bağlamanız yeterli. Oysa gazetecilik, yaratıcılık ve kalem kıvraklığı gerektiren bir meslek.
Kuşkusuz yazdıklarımız edebi metinler değil ama nihayetinde bir Yaşar Kemal de gazetecilerin arasından çıktı. Marquez ve Hemingway de...
Kanada’ya Aborjin ithali
“BOŞU boşuna asılan boğa” haberi, Kanada’nın British Columbia eyaletindeki bir olayı konu alıyordu. Haberde, “Aborjin İlişkileri ve Uzlaşma Bakanı Ida Chong, 1869’da Vancouver adası sahiline vuran bir geminin kaptanı ve eşini öldürmekten asılan iki Kızılderili’nin, tercümanın hatalı çevirisi yüzünden hayatlarından olduklarını açıkladı” deniyordu. Okurumuz Veysel Doğuş da bu cümleye takılmış, “Kanada’ya Aborjin ithal etmişsiniz!” dedi.
Hakikaten eyaletin internet sitesinde Chong’un görevi “Minister of Aboriginal Relations and Reconciliation” olarak belirtiliyor. Bu bakanlık, “Yerli İlişkileri ve Uzlaşma Bakanı” olarak Türkçeye çevrilmeliydi. Fakat Avustralya yerlilerinin Kanada’ya yerleştirilmelerine (!) neden olan bu hata Anadolu Ajansı’nın haberinden kaynaklanmış. AA’nın haberi, 20 Kasım’da düzeltilmeden gazeteye girmiş, oradan da internete alınmış. Böylece çeviri hatasıyla idam edilen Kızılderililerin haberi de çeviri hatasına kurban gitmiş...
Hâkime yanıt
Bahçelİevler katliamı davasının iki hükümlüsü için tahliye kararı veren mahkemenin başkanı hâkim Ali Altınkaya’nın sözleri 12 Temmuz’da, “Vicdanım sızlıyor ama...” başlığıyla yayımlanmıştı. Altınkaya, bu sözleri söylemediğini savundu, tekzibi de Hürriyet’te çıktı. Altınkaya’nın bu tekzibi haberi yazan Nurettin Kurt’u üzdü ve haberini savunma gereği duydu:
“Mahkeme kararının ardından Sabah gazetesi adliye muhabiri Aliye Çetinkaya ile birlikte hâkimin odasına gittik. Karara tepkileri sorduk, kendisi de haberde de yazdığımız düşüncelerini dile getirdi. Ertesi gün haber Hürriyet’te ve Sabah’ta çıktı. Hatta bir gün sonra da Vatan aynen yayınladı. Ancak Hâkim bey her nedense sadece Hürriyet’e tekzip göndermeyi tercih etti. Otuz yıllık meslek hayatımda, bir mahkeme başkanının söylemediği cümleyi yazmam için benim akli dengemi yitirmiş olmam gerekir. Haberimin doğruluğunu kanıtlayabilirim.”
Okurdan kısa kısa
Abdullah Güneş: Haber programları ve gazetelerde, Suriye’deki çarpışmaların devam ettiği bölgenin ismi yanlış kullanılıyor. O bölgenin ismi ‘resul ayn’ (resul=peygamber, ayn=çeşme) değil, ‘Ras al Ayn’ dir. (Ras=Baş, ayn=çeşme yani çeşme başı). Medyanın bir yanlışı tekrarlaması hoş değil.
Akın Işık: Anadolu takımları her hafta üç büyükler karşısında dayak yerken, siz gazeteciler göremiyorsunuz. Çuvaldız başkasına batarken mehtabı seyreden sizler, bir fanatiğin elinden çıkmış gibi sayfalar hazırlıyorsunuz. Üç büyükleri büyük yapan sizsiniz.
Kadir Okur: Bugünkü (16 Kasım) gazetede üçüncü sayfada, “Fotoğraftaki kadın başka” haberi vardı. Size samimiyetimle bir sorum var: Siz bu haberden bir şey anladınız mı? Kim kimin fotoğrafını vermiş, kim kimi neyle suçluyor? Tam bir karmaşa. Siz anladıysanız ben kendimi anlama özürlü ilan edeceğim.