Koruma Müdürü Recai Birgün, Ecevit’in hastalığının TOBB’daki yemekle başladığını belirtiyor. Doktorları "Kıpırdarsanız felç olursunuz" demişler. Ama Ecevit, evde 3 ay boyunca mutfakta kahvaltıdan sonra, mavi koltuğunda gazetelerini okumuş. Doktorların geldiğini telsizden öğrenince de gidip yatağına yatmış.
TOBB’DAKİ YEMEK
Sayın Ecevit’in hastalıkları peş peşe geldi. Başlangıç noktası neydi?
Beyefendi’nin ilk büyük rahatsızlığı, TOBB’un 4 Mayıs 2002’de verdiği resepsiyondan sonra başladı. O akşam gelen pilav dönerin ne şekli, ne tadı güzeldi. Benim şahsi kanaatim, beyefendiye o yemek dokundu. Başbakanın yiyeceklerini tatma uygulamamız yok. Ancak, servis ilk noktadan itibaren gözetim altında olurdu. Ayrıca, içeceklerinin kapağını ilk biz açarız. Ertesi gün görevli değildim, anons edilince fırladım. Beyefendi evde yatıyordu, "Sırtım ağrıyor" diyordu, Başkent Hastanesi’ne götürdük.
Neden Başkent Hastanesi?
Oranın doktorlarından Turgut Zileli, Beyefendi’yi Hindistan gezisinden sonraki rahatsızlığında tedavi etmiş. Böyle başlamış Başkent’le ilişkileri. Hastanede 1.5 saat içinde çok yoğun tetkikler yapıldı. Doktorlar sonunda; "Ne olduğunu anlayamadık, önemli bir şeyi yok ama, tedbiren bu gece burada kalması iyi olur" dedi. Önemli bir şey yoksa niye kalalım. Eve gitmeye karar verildi, doktorlar da peki dedi. Gazeteciler bekliyordu, fakat Beyefendi’nin konuşmasında sıkıntı vardı. "Başkent Hastanesi Başhekimi" diyemedi bir türlü. Neden diyemediğini sonra öğrendik ama, iş işten geçti.
Neden olmuş?
Mideye gastroskopi yapılmadan önce, hastanın ağzı ve boğazı uyuşturulurmuş. Bu yüzden hasta, bir süre felçli gibi konuşamazmış. Doktorlar bizi önceden ikaz etselerdi, onu arka kapıdan çıkarırdık. Neyse eve geldik. Beyefendi bir şey yaparken düşüyor, sırtını sandalyeye çarpıyor. Başkent’e gittik, "Kaburgada kırılma var ama, önemli değil. Kendi kendine kaynar" açıklaması yapıldı. Eve döndük, sonraki günlerde beyefendi düzelir gibi oldu. 10 gün kadar yattık. O arada giriş katındaki kütüphane evi hazırladık, merdiven çıkılmasın diye. Tam eve girerken Beyefendi’nin ayağı tökezledi. Ertesi gün "Sırtımda bir ağrı var" dedi, yine Başkent’in yolunu tuttuk. "Şu numaralı omurda çökme var, yatacaksınız, kıpırdarsanız felç olursunuz. Tuvalete bile gitmeyeceksiniz" diye uyardılar.
EVDEKİ 3 AYLIK YATAK OYUNU
Bülent Bey evde yatarken günleri nasıl geçmeye başladı?
Evde, her sabah ayrı branşlardan 8-9 doktor gelip Beyefendi’yi muayene ediyordu. Genellikle; "Kıpırdarsanız felç olabilirsiniz" deniyordu. Beyefendi ilk gün sözlerini dinleyip yattı. Ama, 2’nci günün sabahından itibaren gazetelerini salondaki mavi koltuğunda okumaya başladı. Her sabah kahvaltısını mutfakta yapıyordu. Doktorların gelme saatini telsizle takip edip kendisine haber veriyorduk. Gelmelerine yakın girerdi yatağına, kımıldamadan onları beklerdi. Niye mi, doktorlara karşı ayıp olmasın diye. Biz 3 ay boyunca, yatıyor gibi davrandık. Doktorlar gider gitmez beyefendi salondaki mavi koltuğuna geçip, çayını, kahvesini içer, muhabbetini yapardı. Bütün özel ihtiyaçlarını da kendisi giderirdi.
Hanımefendi’nin yanında kalacağım
EMNİYETTE 22 senem doldu, 16 Aralık’ta emekliliğimi isteyeceğim. Hanımefendi’nin yanında kalmaya devam edeceğim, emeklilik gerekçem de bu. Kendilerinden bir ücret almam asla söz konusu değil. 1966, Gümüşhane Köse doğumluyum. 3 yaşımdayken aile İstanbul’a göç etmiş. Soyadımız aslında Aygün, ATO Başkanı Sinan Aygün’le amca çocuklarıyız. 1970’lerde aile içi tartışma sonucu babam Birgün soyadını aldı.
Evde kalınca borsa inip çıkıyordu
SALI günü Bakanlar Kurulu olacak. Pazardan başlıyoruz sormaya; "Katılabilir miyiz?" diye. "Sorun yok, katılabilirsiniz" deniyor. Ben de kapıda bekleşen gazeteci arkadaşlara katılacağımızı açıklıyordum. Toplantı sabahı "Aman efendim, toplantıya katılmayın, baskı var sinire" deniliyor. Doktor olarak tolerans göstermemekte haklı olabilirler ama, neticede bu hasta bir başbakan. Gitmediğimiz zaman yine manşetler; ’Ecevit yine evden çıkamadı’ diye.
Kaç kez oldu bu erteleme?
Bu olay 3 kere geldi başımıza. Biri Milli Güvenlik Kurulu, biri Bakanlar Kurulu, bir de Cumhurbaşkanı’nın Kıbrıs’la ilgili liderler zirvesi. Her gitmeyişimizde borsa karıştı, yer yerinden oynadı.
Doktorlara rest çekip konutta yaptığı bir toplantı var.
Başbakanlık konutunda koalisyon liderleriyle yapacağı toplantı günü yine; "Beyefendi, kesinlikle gidemezsiniz" denildi. Beyefendi yatağında doğrulup yeri indi, ayağa kalktı ve aynen şöyle dedi: "Ben çıkacağım deyip çıkmadığım her toplantıda borsa düşüyor, ortalık ayağa kalkıyor. Benim Allah’a bir can borcum var, başka bir şey yok. Gerekirse o da gitsin. Mutlaka katılacağım, siz bana ne yapmam gerektiğini söyleyin yeter." Sonunda bir korse taktılar, böylece toplantıya katıldık.
Onu burjuvalaştırdım
GÜLHANE’ye gitme fikrini ben verdim kendisine. İlginçtir, Sayın Ecevit, Gülhane’ye gidebileceğini dahi bilmiyordu. O kadar hassas, nazik, olağanüstü alçakgönüllü bir insandı. Bana; "Orası askeri bir yer, biz gidip onları rahatsız etmeyelim" dedi. Dedim ki: "Efendim siz başbakansınız, istediğiniz her yere gidersiniz. Herkes size hizmet etmek zorunda." İnanın, Sayın Ecevit’e hizmet ederken biz utanıyorduk, bazı düşüncelerimizden. O kadar mütevazı, o kadar sade Ecevitler’i ben biraz burjuvalaştırdım. Beyefendi asla yabancı arabaya binmezdi, ben bindirdim.
Aile hatırası
EMİNE-Recai Birgün çiftinin çocukları Tuğçe Beyza ile kardeşi Bülent Efe rahmetliye "Ecevit Dede" dermiş. Bülent’in adını da o vermiş. Bayramlarda, yeni yılda, doğum günlerinde çocuklara mutlaka bir armağan alırmış.
Mirası kravatları
ECEVİT’in Recai Birgün’e bıraktığı en büyük miras, onun kravatları. İngiliz malı ipek kravatları Ecevit yıllarca, hiç eskitmeden giymiş. Birgün onun kravatlarından birini takmadan sokağa çıkmıyor.