Alex’in bir bildiği vardır elbet...

Birkaç haftadır, Alex’in Bir Bildiğim Var adlı şarkısına bakıp bakıp, bünyeyi yokluyorum. Henüz ne ne düşündüğümü ne de ne hissettiğimi idrak edebilmişliğim var. Alex Bey’in bir bildiği olabilir ama şahsen benim bir bok bildiğim yok yani...

Empati-sempati ve cümleten artık nobranın ne olduğunu biliyoruz dı mııaaa aşkım?- en nobranından bi’ "Ne lan bu salak saçma sakalet!?." hissiyatı arasında gidip gelip duruyorum.

Alex Bey, bildiğiniz üzre, taverna álemlerinin en atkuyruklu tabak kıran sanatçısı Hayko Bey’in mahdumu. Kendisinin de ilk gençliğini eller havaya kulüplerinin sahnelerine gömmüşlüğü, bu konuda epeyce bir mesai vermişliği var.

Seveni seviyor. Sahnesini de kendisini de... Katıldığı birkaç televizyon programında rastladığım kadarıyla da iyi aile terbiyesi almış, nazik, son derece edepli bir genç adam. Bunların yanında bir de pop albümü çıkarmış durumda ki Allah için, tabiri caizse, gayet "temiz" bir albüm.

Şahsen bir kez dinledim, bir ikinci kez alete yerleştirmek için özel bir gayret sarf etmem. Ama diyelim ki komşu 24 saat onu dinlemeye karar vermiş; gidip bu konuda kapısına da dayanmam. Çalabilir öyle fonda; en ufak bir itirazım olmaz.

BULUĞ ÇAĞI HALLERİ

Albümün çıkış şarkısı Bir Bildiğim Var’ın klibi müzik kanallarında sık sık döndürülüyor. Arada bir VJ geyiği faslında denk geldim; istek de alıyor.

Şimdiii, diyeceksiniz ki, e o zaman ne diye nobranlık ediyorsun huysuz ve dangalak kadın?

Şöyle ki, şarkı, tatlı su tadında bir pop şarkısı. "Ne lan bu" faslı da şudur: Klip kahramanlarımız, şarkısını söyleyerek sokakları arşınlayan, tüm kolları dövmelerle dolu Alex Bey ve klibin senaryosu gereği tutkulu bir aşk yaşayan iki ergen.

Kızımız siyah dikenli saçları, kapkara göz makyajı, her köşe başında gördüğümüz teenager kostümüyle (Renklerde hafif oynanabilir ama genellikle: Siyah tişört, siyah mini etek ve siyah naylon ya da file çorap altına renkli, ekseri pembe Converse...) klip çekimi bittikten sonra bir koşu Rock’n Coke, daha da doğrusu Barışa Rock’a gidip head bang yapacakmış gibi görünüyor.

Oğlanı hiç sormayın, en son o kafayı nerede gördüğümü hatırlamıyorum. Diken diken bir mohikan kesimi; anlayacağınız punk’ın kulağına su kaçırmış...

İşte bu ikisi habire birbirlerini tartaklıyorlar filan. Bir kavga, sonra bir sarılış... Hani insanın ikisini kulağından tutup "Ayrılın bakayım, şimdi böyle yapıyorsunuz ama vallahi bünyeyi buluğ basmış da ondan. Bakın valla ileride hatırlayıp bu hállerinize çok güleceksiniz" diyesiniz gelir. Benim geliyor en azından ya, artık iyiden iyiye kocakarı muhabbetine sardırmış olduğum için utanıyorum da bir yandan...

Yani şimdiden bu kadar kocamış geyiklere sardıracaksak, 50’lerimizde, 70’lerimizde bahçemize kaçan topu da keseriz maazallah. Tövbe diyelim...

AH O HORMONLAR!

Empati-sempati faslına gelecek olursak da, e ne diyeyim... Biz de gençtik vaktiyle dermişim... Dermişim... Dedim...

Yani, üstelik de o acayip 80’ler kostümleriyle saçları tiftikler, yakaları uzay filminden fırlamış gibi tavana diker ve etrafı her an birilerini jiletleyecekmiş gibi keserken... Ve müzik konusunda pek rafine bir zevkimiz varmış gibi birbirimize ukalálık taslarken, çok zaman gizli gizli, bazı bazı da hep birlikte ev partilerinde filan en arabeskinden ya da lay lay lomundan pop şarkıları dinliyorduk.

Serde buluğ çağı ve ilk aşk olduğu takdirde, fonda ne çaldığı kimin ipinde... Yani, müzik her zaman olduğu gibi, hatta en çok da o dönem hayati önem arz eder elbet de bünyeyi şaşırtır da bir yandan. Belli olmaz yani...

Brahms ya da Iron Maiden çalarken göbek atılabilir, Müslüm dinlerken kahkaha krizine gark olunabilir, en neşelisinden, ne bileyim bir Beach Boys şarkısında gözyaşları dökülebilir.

Hep o hormonlar; ah o hormonlar...
Yazarın Tüm Yazıları