ABD, İsrail ve Ortadoğu’nun kaderi

ABD’nin Irak macerasının yalnızca Ortadoğu bölgesine değil, fakat ekonomik yansımaları ile dünyanın büyük bir kısmına verdiği zararın boyutu gittikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Bush yönetiminin bu vahim hatasının başlıca sorumlusunun Amerika’daki İsrail lobisi olduğu iddiası da oldukça yaygın.

Bu iddianın ne ölçüde doğru olduğunu saptamak o kadar kolay değilse de İsrail veya Yahudi lobisinin bugün Amerika’da genellikle oynadığı rolü küçümsemek olanaksızdır. Ne var ki tarihi perspektifle soruna bakarsak, ABD’de Yahudi asıllıların her zaman bu güce ve militan zihniyete sahip olmadıklarını da görürüz.

İsrail devletinin kurulduğu 1948 yılında Amerika’da Yahudilerin çoğu İsrail’in bağımsızlığını desteklemek istemiyordu. O kadar ki bağımsızlık peşinde koşan Filistin’deki Yahudileri "Zionist" olarak tanımlıyorlardı.

* * *

O tarihte Başkan Truman’ın özel müşaviri olan ve daha sonra Başkan Johnson devrinde Savunma Bakanlığı yapan Clark Clifford, anılarında, İsrail’i ilk tanıyan devletin ABD olması için yoğun çaba harcadığını, Truman’ın da kendisini desteklediğini, fakat Dışişleri Bakanı General George Marshall’ın bu fikre şiddetle karşı geldiğini naklediyor.

Marshall yalnız da değilmiş. Daha sonra ABD politikasının yönetiminde Bakan veya Büyükelçi olarak en üst görevleri üstlenen Dean Acheson, Charles Bohlen, George Kennan, James Forrestal ve Dean Rusk gibi efsane isimler de İsrail’in bağımsızlığının tanınmasına şiddetle muhalefet etmişler.

Onlara göre Beyaz Saray, Ortadoğu’nun gerçeklerinin farkında değildi: "Bir tarafta 30 milyon Arap, diğer tarafta sadece 600 bin Yahudi vardı. Bir çatışmada Arapların galip geleceği konusunda kuşku duyulamazdı." Clifford, ABD Dışişleri Bakanlığı üst düzey yöneticilerinin, Ortadoğu’daki muazzam petrol rezervlerinin Arapların elinde olmasından da çok etkilendiklerini belirtiyor.

Birleşmiş Milletler, Filistin’in taksimi kararını 29 Kasım 1947’de kabul etmişti. Fakat İngilizler bağımsızlıktan yana değillerdi. Filistin’in BM Vesayet Konseyi’ne bağlanmasını öneriyorlardı. BM’deki Amerikalı diplomatlar da aynı yönde diğer delegasyonları ikna için uğraşmaktaydılar.

Filistin’deki Yahudi Ajansı ise İngilizlerin Filistin üzerindeki kontrollerine son verecekleri 14 Mayıs akşamı bağımsızlık ilan etmeye hazırlanıyordu. Fakat henüz devletin adı bile tespit edilmemişti. Yeni devlete İsrail değil, "Judea" denilmesine taraftar olanlar vardı. Clifford’un bütün gayreti, Sovyetler’den önce Yahudi devletinin ABD tarafından tanınmasına yönelikti.

* * *

13 Mayıs’ta Başkan Truman, Beyaz Saray müşavirleri ile Dışişleri Bakanı Marshall ve yardımcılarını bir toplantıya çağırmıştı. Dışişleri temsilcileri, Yahudi oylarını ima ederek iç politika nedenleriyle İsrail’in tanınmasının hata olacağını, yeni devletin nasıl bir devlet olacağının bilinmediğini, hatta Sovyetler’in Karadeniz bölgesinden Filistin’e komünist ajanlar gönderdiklerine dair istihbarat raporları bulunduğunu ileri sürmüşlerdi.

Marshall, Clifford’un tanıma lehinde yaptığı takdime o kadar sinirlenmiş ki, bir ara Başkan’a, "Yahudi devletini tanırsanız gelecek seçimde size oy vermeyeceğim" bile demiş. Sonunda, Dışişleri diplomatlarının bütün geciktirici taktiklerine rağmen, Truman’ın emriyle, İsrail’in bağımsız bir devlet olarak tanındığı açıklanmış.

O tarihte Truman, Marshall’ı dinleseydi tarihin seyri ne olurdu? Ortadoğu daha mı az, yoksa daha mı çok travma geçirirdi? Geriye dönük spekülasyonların bir faydası yok. Fakat İsrail bağımsızlığının 60. yıldönümünü kutlarken, çok kan akmasına ve büyük insani dramlara sebep olan İsrail-Filistin ihtilafının çözümü için birkaç on yıl daha beklenmeyeceği umulur.
Yazarın Tüm Yazıları