ABD ile ilişkiler rayına oturuyor mu?

Türk-ABD ilişkileri geride bıraktığımız yaz tarihinin en kötü dönemlerinden birini geçirdi.

Haberin Devamı

Geçen mayıs ayında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Beyaz Saray’da şaşaalı bir şekilde ağırlanmasına sahne olan Washington ziyareti sırasında ilişkilerin bir bahar dönemini yaşadığı düşünülüyordu. Oysa mayıs ayı sonunda patlak veren Taksim Gezi Parkı direnişi sonrasında ilişkiler birden yokuş aşağı gitmeye başladı.
İki-üç hafta gibi kısa bir zaman dilimi içinde ilişkilerde büyük bir altüst oluş yaşandı. Yönetimin her kademesi, AK Parti hükümetinin Gezi Parkı protestolarına verdiği sert tepkiyi, bu çerçevede “polisin orantısız güç kullanımını” kuvvetli ifadelerle eleştirdi. ABD Dışişleri ve Beyaz Saray tarafından hepsi de eleştirel içerik taşıyan pek çok açıklama yapıldı. ABD Başkanı Barack Obama 23 Haziran tarihinde gerçekleştirdikleri telefon görüşmesinde Başbakan Erdoğan’la “toplanma hakkı, ifade özgürlüğü ve özgür basının önemini” konuştu.
İş burada kalmadı; ilişkiler temmuz ve ağustos aylarında düzenli bir düşüş eğrisi çizdi. Bunun bir diğer nedeni, Gezi Parkı’nın yarattığı kırılmaya ek olarak, kritik bir dizi dış politika başlığında Ankara ile Washington’un taban tabana zıt çizgilere düşmeleriydi. Washington, Ankara’nın Irak’taki merkezi hükümetle iyi geçinmemesinden, Suriye’de El Kaide yanlısı aşırı unsurlara verilen destekten, İsrail ile başlayan normalleşmenin arkasının getirilmemesinden özellikle rahatsızdı. Ayrıca Mısır darbesi de Ankara ile Washington arasında ciddi bir soğukluğa yol açtı.

***

Havayı olumsuz yönde etkileyen bir diğer faktör, Başbakan Erdoğan’ın bütün yaz boyunca Gezi direnişi nedeniyle uluslararası komplolardan şikâyetçi olurken, Mısır’daki darbe ve Suriye’deki içsavaş nedeniyle başvurduğu Batı aleyhtarı çatışmacı söylemdi. Erdoğan, sıkça Batı’dan “ikiyüzlü”, “omurgasız”, “onursuz”, “utanmaları yok” gibi ifadelerle söz etti. Bu ağır eleştirilerin bir bölümü Avrupa’ya gidiyorsa, bir bölümü de doğrudan Atlantik ötesine, Washington’a uzanıyordu.
Denilebilir ki, iki taraf da karşılıklı olarak fren sistemlerini devreden çıkardılar. Örneğin Erdoğan’ın Mısır’daki darbeden doğrudan İsrail’i sorumlu tutan sözlerine Beyaz Saray’ın kendisini “kuvvetle kınayan” bir açıklamayla karşılık vermesi bunun açık bir ifadesiydi. Beyaz Saray’da önüne kırmızı halı serilen Erdoğan, artık Obama’nın sözcü yardımcısının “kınama” açıklamalarına muhatap oluyordu. Son olarak eylül ayında Rusya’da yapılan G-20 toplantısında bir el sıkışma durumu hariç tutulursa, Obama’nın uzak durması sonucu, iki lider arasında birlikte bir fotoğraf çektirme imkânı bile olmadı. Obama ile Erdoğan arasındaki telefon hattı da en son konuştukları 7 Ağustos’tan bu yana tam üç buçuk aydır susmuş durumda.
Erdoğan’ın A) Gezi’de de görüldüğü gibi içi politikada otoriterleşme yönelişi, B) Batı aleyhtarı söylemi, ayrıca C) dış politika başlıklarındaki tutum farklılıkları geçen yaz Washington cephesinde bir eşiğin geçilmesine yol açtı. Füze sistemi için Çin’in tercih edilmesi buna tuz-biber ekti. Gelinen noktada, ABD’deki etkili düşünce kuruluşlarından yönetimin artık Erdoğan karşısında daha eleştirel bir çizgi benimsemesi doğrultusunda çıkan raporlar, Amerikan medyasındaki eleştirel hava, Kongre’deki homurdanmalarla birleştiğinde, Washington cephesinde olumsuz bir bakış yerleşmiş oldu.
Neresinden bakılırsa bakılsın, Başkan Obama tarafından adı “model ortaklık” konan bir ilişki için bu adıyla tezat oluşturan bir tablo söz konusuydu. Olsa olsa rayından çıkmış bir ilişkiden söz edilebilirdi.

***

Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet Davutoğlu’nun hafta başında Washington’a yaptığı resmi ziyaret sırasındaki açıklamalara bakılırsa, bu dönemin geride kalması yönünde önemli bir dönemeç geride bırakılmış bulunuyor.
Öyle anlaşılıyor ki, her iki taraf da karşılıklı çıkarları açısından bu durumu sürdürmeyi göze alamayacakları değerlendirmesiyle ilişkileri yeniden formatlama ihtiyacını duyuyor. Ancak bu noktaya gelinmesinde Ankara’nın Washington karşısında daha özenli bir dile yönelmesi kadar dış politikada son haftalarda yapılan ayar değişikliklerini de hesaba katmak gerekir.
Bunlardan birincisi Davutoğlu’nun Bağdat’a giderek merkezi hükümetle ilişkilerini düzeltme yönünde bir siyasi inisiyatif sergilemesidir. İkincisi, Türk hükümetinin son haftalarda yavaş yavaş Suriye’deki El Kaide yanlısı gruplarla arasına mesafe koymaya başladığını gösteren işaretlerin ortaya çıkmasıdır. Kuşkusuz, Çin’den füze sistemi alımı konusundaki tercihin nihai olmadığı konusunda Washington’a verilen mesajların etkisini de yabana atmayalım.
Yarın Davutoğlu’nun ABD yönetimine verdiği birbirinden sıcak mesajları büyüteç altına yatıralım.

Yazarın Tüm Yazıları