3 kadın, 4 çocuk yapmak için beni seçti

Ne zamandır aklımdaydı, Hadi Uluengin’le renkli ve hareketli özel hayatı üzerine konuşmak. Kısmet bugüneymiş.

Onun yaşadıklarından, şunu öğreniyoruz, Batı’da 33-40 yaş arasında maddi durumu iyi, manevi ve mesleki olarak tatmine ulaşmış bir dolu kadın, bir an geliyor ve çocuk sahibi olabilmek için hoş ve kafası çalışan bir adamı gözüne kestiriyor. Hadi de onlardan biri olarak bize bunun öyküsünü anlatıyor...

Doğada seçici olan kadın mıdır?
/images/100/0x0/55ea6e05f018fbb8f87f60be
Kesinlikle. Sadece insanlar aleminde değil, hayvanlar aleminde de bu böyledir. Seçimi daima dişiler yapar.

Peki ya erkekler?

Onlar mümkün mertebe çok çiftleşmeyi düşünüyorlar. Erkeğin bilinçaltı tabiatında, genetik sürekliliği fazla miktarda tohum saçarak sürdürebilme kaygısı var. Dişiler ise o genetik sürekliliği en iyi olduğunu varsaydıkları erkeği seçerek sağlıyorlar.

Yani erkek, seçilmeyi bekleyen öyle mi?

- Doğru öyle...

O zaman bu oyunda, erkeğin rolü ne kadar?

- Hemen hemen hiç yok.

Neden yeryüzünde 3 kadın, 4 çocuk yapmak için sizi seçti?

- Bilmem... Bunu bana değil benden çocuk yapan o kadınlara sorman lazım...
/images/100/0x0/55ea6e05f018fbb8f87f60c0
Bu durum, bir erkek için onur verici mi?

- Hayır, hayır, hayır. Sadece korku verici. Onur, gurur söz konusu bile olmadı. Hiçbir zaman çocuk- mocuk istemedim. Hayalim, çocuksuz olmaktı, hadi bilemedin, bir tane. Daha fazlası aklımdan bile geçmedi.

Nasıl oldu peki?

- Oldu işte... 6 yıl evli kaldım, 26 yıl önce boşandım, Allah’ı var kızımı istedim, hatta hatta büyük oğlumu da istedim. Ama hepsi o kadar. Üç ve dört numara için bana fikrimi soran olmadı. Bana rağmen doğurdular.

Sana tuhaf gelmiyor mu, dünyanın farklı yerlerindeki üç kadından 4 çocuğunuzun olması?

- Tuhaf ne kelime, ürkütücü geliyor, hatta tüyler ürpertici. Çok seviyorum hepsini şimdi o ayrı ama ben bu kadar çocuk istemedim...

Şu işi bir baştan anlatsanıza...

-
Kızım şu an 30 yaşında, o doğduğunda ben 26 yaşında genç ve toy sayılabilecek bir adamdım. Brüksel’e yeni /images/100/0x0/55ea6e05f018fbb8f87f60c2yerleşmiştim. Müstakbel karımın ailesi, katolik burjuvaziden gelen akademili bir kızdı. Seviştik işte. Evlilik aklımızda yoktu, ama onun muhafazakar aile çevresinden dolayı mecbur kaldık. 22 yaşındaydım evlendiğimde, 4 sene sonra da kızımız Elif doğdu. 3 yaşına gelince de, gayet medeni bir biçimde boşandık. Ondan sonra da hep dost kaldık. Ben eski eşimden sonra hiçbir kadınla aynı evde birlikte uzun süre yaşamadım. Diğer çocuklarımın anneleri de dahil olmak üzere. İkinci ve üçüncü çocuğumun annesiyle 11 ay birlikte oldum. Bir yıl bile değil...

Pardon ama 11 aya iki çocuk nasıl sığdı?

- Anlatacağım. O, o sırada Japonya’da oturuyordu ve ben de onu görmek için Tokyo’ya gitmiştim. Ben döndükten bir süre sonra hamileyim diye telefon etti. Sonra geri geldi ve bebek doğdu. Sinan 11 aylık filanken de ayrıldık. Ondan sonraki 5 sene içinde de çok çok nadiren görüştük. Bunların bir tanesinde ise tekrar hamile kalmış. Bana söylediğinde de, düşüp bayıldım desem yeridir.

Gerçekten mi?

- Vallahi öyle. İnanılmaz tepki gösterdim. Dördüncü çocuk vukuatından ise hiç bahsetmeyeyim daha iyi...

Bir dakika bir dakika... "Ben istemiyorum bu çocuğu..." deyince ne diyor karşınızdaki?

- Onu kararından vazgeçirebilene aşk olsun. Batı’da şöyle bir kadın kategorisi var. Eğitimli, üst gradoda, maddi, manevi ve mesleki olarak hayatta başarıya ulaşmış, tatmin olmuş, bağımsız kadınlar... Diyelim ki, çıtanın yukarısından atlamış olan kadınlar. 33 ile 40 yaş arasındalar... Ve birdenbire şunu fark ediyorlar ki, evet her şeye sahipler ama, o her şeyi oluşturmaya çalışırken hayatta bir şeyi ıskalamak üzereler. Hem de çok önemli bir şeyi: Çocuk. Ve de aniden çocuk peşine düşüyorlar. "Aile istiyorum, çocuk istiyorum" derken de gözlerine pek fena olmayan, pek aptal olmayan, pek hilebaz olmayan bir adamı kestiriyorlar ve ondan bir bebek peydahlıyorlar...

Siz kendinizi kullanılıyor gibi mi hissettiniz?

- Hiç şüphesiz...

Bir tür "damızlık" gibi mi?

- Bir türü fazla. Evet, damızlık. Bu kelimeyi kullanmamızda hiçbir sakınca yok.

İyi de demiyor musunuz, "Benim daha evvelden bir kızım var, senden de bir oğlum oldu. Ne güzel. Ama bir tane daha çocuk istemiyorum. Katiyen istemiyoruuuuuum..."

- Demez olur muyum? İnanılmaz dil döktüm, yalvardım. Her şeyi yaptım, "Ne olur doğurma" dedim, "Benim hiç söz hakkım yok mu?" diye ekledim.

Eeeee?

- Hiçbir işe yaramadı. Bir kadın doğurmak istiyorsa, doğuruyor. 4 numara için de elimden gelenini yaptım. Yaptım ne kelime, krizlere girdim ama zerre kadar fayda etmedi...

Çocukların anneleri ne diyor?

- Bir şey demiyorlar. Onlar zaten kendileri için yapıyorlar çocukları. Babaya el koyarlarsa ne álá! Koyamazlarsa da, öyle fazla önemli değil diye düşüyorlar. Çok umurlarında değil. Çünkü zaten hayatlarında başarıya ulaşmışlar ve maddeten de muhtaçlıkları yok. Belli bir statünün insanı durumundalar. O çocuklara bakabilecek seviyedeler. Baba olsa iyi olur ama, olmasa da olur. Fazla iplemiyorlar...

Peki, bu durum çocuklara haksızlık değil mi?

- Bence de haksızlık. Çok vahim bir durum. Ama ben en küçük çocuğum dışında elimden geleni yapmaya çalıştım. Hálá da çalışıyorum. Tabii iyi baba mıyım değil miyim, bunun kararını ben veremem. Yalnız ve yalnız çocuklarım karar verebilir. Onlara soracaksın. Kızımla zaten çok, çok çok yakın bir ilişkimiz oldu. Hálá da öyle. Son beş senedir Paris’te yaşıyor. Film yapıyor, sinemacılık okudu. İki numarayla da çok iyiyim. O da ekonomi ve işletme okudu. Şimdi bitiriyor. Üç numarayla ise zaten birlikte yaşıyorum. 13 - 14 yaşından beri ilişkimiz harikuládeydi, 18 yaşına girdiği gün annesinden ayrılıp "Baba, seninle yaşayacağım" dedi. Son numaraya gelince, daha 8 - 9 yaşında. Brüksel’de de oturmuyor. Annesiyle başka şehirde yaşıyor. Üstelik de Fransızca değil Felemenkçe konuşuyor. O dili ise ben bilmiyorum.

Diyelim ki bir kadınla tanıştınız, birbirinizden hoşlanıyorsunuz, yemek yediniz, devamının gelme ihtimali de var. Aklınızdan şöyle geçmiyor mu: "Allah’ım, sevişirsek ne olacak? O mu korunacak, ben mi? Bu konuyu nasıl açacağım? Açmazsam ve bir çocuğum daha olursa..."

- Geçmez olur mu? Mesela sonuncusunda tam da bunları söylemiş adamım. Kibarca, "Sen korunmuyorsan, ben önlemimi alabilirim" falan demiştim. Fakat niyeti kötü olana, yapacak bir şey yok. Sen de mecburen karşındakine inanıyorsun...

Yani ketenpereye getiriliyorsunuz...

- Aynen öyle. Özellikle son ikisi özellikle öyle oldu.

Peki sizden sperm almalarıyla, bankadan almaları arasında ne fark var? Tamam sizi fiilen görüyorlar, hoş adam diyorlar, beğeniyorlar, entelektüel, kafa çalışıyor, bilgili, esprili, derinliği olan biri... "Bundan bir çocuk iyi olur!" diye mi sizi seçiyorlar?

- Pek lütûfkár laflar ediyorsun. Valla, öyle miyim, değil miyim hiç umurumda değil! Fakat onların akıllarından ne geçiyor, bilmiyorum. Ama herhalde bilinçaltlarında babayla birlikte yaşamak da var. Orası, şansa bağlı bir unsur. Eh, olursa, tutarsa ne álá. Demin dediğim gibi, tutmazsa ne yapalım. Oysa ben söz konusu yaşantıya uygun biri değilim. Bütün bunları söylememe rağmen, son iki çocuğum açısından, onların annelerini durduramadım. Bu durum, sperm bankasından sperm almaktan biraz daha farklı bir şey galiba.

Ortanca oğlunuz son bir buçuk yıldır sizinle aynı evde yaşadığına göre, demek ki hayatınızı biriyle paylaşabiliyorsunuz. N’olur yani bir kadınla yaşasanız? Neden yaşayamıyorsunuz?

- Çünkü çok bireyciyim, daha doğrusu çok içine dönüğüm. Aslına bakarsan yaşaması kolay bir adam olduğum söylenebilir, çünkü karşımdakine sonsuz saygı duyarım. Fakat, bir yükümlülük addettiğim bu sonsuz saygılı olmak durumu beni müthiş yoruyor. Kendimden çok şey vermiş oluyorum. Ama şunu da söylemeliyim, hijyenik ilişkiler dışında, kolay olmayan kadınları da tercih ettiğim doğrudur.

"Hijyenik" derken neyi kastediyorsunuz?

- Sabah olduğunda "Güle güle..." dediklerimizi?

Ha anladım, "one night stand"...

- Eh, öyle diyorsan "one shot" olsun?

Onun dışındakiler zor, dişli ve hayatınızı karartacak kadınlar öyle mi?

- Karakter sahibi kadınlar oldukları kesin...

Ve onlarla aynı çatı altında olmak zor... Öyle mi?

- Öyle. Bana biriyle birlikte yaşamak, mekán paylaşmak, zaten her zaman zor geldi. Unutma ki, 90 metrekare bir apartmanın içinde binlerce kitabı ve yüzlerce plağıyla iç içe yaşayan bir adamım ben. Oğlumla olmaktan memnunum. Ama şimdilik.

Peki şöyle bir soru sormuyor musunuz kendinize: "Tamam böyle bir trend olabilir, 33-40 yaş arası kadınlar çocuk ister. Ama neden hep benden..."

Bilmiyorum. Ben de en az senin kadar merak ediyorum. Fakat herhalde şanssızlık. Artı, benim enayiliğim!

"Allah bu çocukların rızkını verir" diyor musunuz, yoksa paniğe mi kapılıyorsunuz?

- Tabii ki paniğe kapılıyorum. Kaderci bir yaklaşımım yok benim. Ter basıyor. Allah’tan annelerinin maddi durumu iyi, yoksa felaket olurdu. Ben olmasam bile, onlara bakabilecek durumdalar. Ama ben asla bencil bir adam değilim. Kazandığımı onlar için harcıyorum. Ve çocuklarımla çok yakın bir şekilde ilgileniyorum. Terbiyeleriydi, okullarıydı, işleriydi...

Fikir alışverişinde bulunuyorsunuz yani anneleriyle...

- Kızımın annesiyle bir sorunum yok, çok dostumdur. Ama ikincinin ve üçüncü çocuğumun annesiyle aramın limoni olduğu söylenebilir. Ben daha liberal bir babayım. O ise daha elitist, daha muhafazakar, dolayısıyla da daha sıkı...

Çocuklarınızın anneleri ne iş yapıyorlar?

- Birincisi ressam, ikincisi Avrupa Parlamentosu’nda sözcü, üçüncüsü ise avukat ve politikacı.

Çocukların bir araya geldikleri oluyor mu?

- Aralarında irtibat var. Senede birkaç kere görüşüyorlar. Ama ilk üçü daha yakın...

Sonuncu için üzülmüyor musunuz? Diğer 3’ünden biraz kopuk diye...

- Üzülüyorum. Ama o zaman 47 yaşındaydım. Ve 3 tane çocuğum zaten vardı. Asla ve asla bir tane daha istemiyordum. Tahayyülü dahi tüylerimi ürpertiyordu. Aklımdan bile geçirmiyordum. Duyunca çıldırdım. Hakikaten çıldırdım. Ama bir şey yapamıyorsun. Çaresizsin. Karşındaki tutturmuş "Doğuracağım!" diyor.

Anneler birbirlerini tanıyorlar mı?

- Az biraz. Eski karımla, iki çocuğumun annesi birkaç defa görüşmüşlerdi.

Peki bir sonrakinin hamileliğini öğrenince, bir önceki nasıl davrandı?

- Söylemem için bir neden yok ki! Ayrılmışız, bitmiş.

Çocuklardan duymuyorlar mu?

- E duysun. Aramızdaki ilişki zaten sona ermiş. Dördüncü defa baba olduğumu da dünya aleme ilan etmedim zaten.

Birinci biliyor mu?

- Ondan gizlim saklım yok. İlişkilerimiz daima çok iyi oldu. Benden sonra evlendiği kocasıyla da son derece ahbabım. Onlar da ayrıldılar ama ben eski karımın kocasını çok severim. Çünkü kızıma ikinci bir baba oldu.

Bizde bu tür şeyler yadırganır, "Eski karımın kocasını çok severim" diyen bir adama rastlanmaz. Siz birlikte içki filan da içmişsinizdir...

- Tabii. Son derece yakınız. Ben arada bir eski karımla, arada bir de eski karımın eski kocasıyla görüşüyorum. Kadeh tokuşturduğumuz oluyor.

"Mezhebi geniş" olarak algılanır Türkiye’de bu tür şeyler...

- Niye mezhebim geniş olacak? Ne demek bu saçmalık. Birbirimizden ayrılmışız, herkes kendi hayatını tekrar kurmuş, bundan sonra dostluktan başka ne olabilir? Artı, ortak çocuklarımız olduğuna göre, o çocukların ruh hali, yetişmesi, geleceği için böyle medeni ve dostane bir ilişkimizin olmasından daha güzel ne düşünülebilir?

Nasıl bir şey 4 çocuk sahibi olmak?

- Son on senedir daha fazla hissediyorum. Ve çocuklarıma çok daha fazla bağlanıyorum. Müthiş bir şey. Eğer görüşemezsem, mutlaka haftada 3-4 kez telefon açıyorum. Ama sanma ki yani, 4 çocuğum var ya, yaşlanınca dördü de etrafımda fır dönecek gibi bir düşüncem falan var. Böyle bir beklentim yok ve de inşallah olmaz.

Ne kadar büyük bir sorumluluk?

- Büyük bir sorumluluk. Kızım kendini kurtardı ama yine de film bulmak falan gibi meseleleri var. Çalışacak iş buldu mu, montajı nasıl gidiyor falan, böyle şeylerle de ilgili bir babayım. Büyük oğlum üniversiteyi bitiriyor, sonucu yarın alacak. Çok çok meraktayım. Ortanca oğlum Cem ile, dediğim gibi her an birlikteyim. Her şeyi beraber yaşıyoruz.

Ne kadar büyük bir vicdan azabı?

- Bir tek en küçük için duyuyorum. Yeteri kadar yanında değilim. Şekillenmesinde yardımcı olamıyorum. Bunu kendime bile itiraf etmekten korkuyorum. Ama hissiyatım bu. Fakat kararlıyım, şimdiden sonra onunla da daha yakın olmaya çalışacağım.

Çocuklarınızın ortak özellikler var mı?

- Övünmek gibi olmasın ama hepsi bana benziyor. Kızım başta... Sonra, benim boyum 1.88, büyük oğlum Sinan 1.93 oldu ve o da tıpkı ben. Cem daha 19 yaşında ve aşağı yukarı benim boyumda olduğu gibi, benim o yaşlardaki halimin aynısı. Küçük oğlum da bana benziyor. Karakter olarak bana daha çok benzeyenlerin ise Elif ve Cem olduğunu söyleyebilirim. Onların sanatçı, yazar, entelektüel yanları falan var. Cem benim kitaplarımı yürütüyor, rock müzik yapıyor ve de ut çalışıyor. Sinan daha ayakları yere basan biri. Ekonomi, işletme, bilgisayar falan gibi. Artı, Fransızca, İngilizce, Almanca ve de üstelik Japonca biliyor.

Çocuklarınız sizin soyadınızı mı taşıyor?

- Sonuncusu hariç hepsi.

Hepsinin doğumuna girdiniz mi?

- Girmez olur muyum? Tabii ki girdim. Birincisi ve sonuncusunda bizzat doğururken de yanındaydım, bir tür birlikte doğurduk. İkinci ve üçüncü sezaryendi, içeri almadılar, kapılarda bekledim. Ama bütün çocuklarımın göbeklerini ben kestim...
Yazarın Tüm Yazıları