1000 voltluk sevgilerimle

Bu aralar kalbin kapıları aşka, han kapısı modeli açık olsa gerek... Yine ayaklı trafo gibi dolanmaya başladım ortalıkta.

Taksiye bineceğim zaman camı tıklatıp, şoförden kapıyı içeriden açmasını rica ediyorum misál. Yoksa kapıya elimi atmamla, ‘ÇITONNGGG’ diye patlayan bir kıvılcım eşliğinde iki adım geriye sıçramam bir oluyor. Bir gönüle İstanbul’un bütün taksi şoförleri sığar mı şekerim?!?

Bende bir sapıklık olsa gerek. Daha bu sabah, hemcinsim olan afacan stajyerin yanağından kesme alırken de bir elektrik alışverişinde bulunduk meselá: ‘Ciyyuvvv!’

Bilgisayarla aramızdaki aşk-nefret ilişkisini hiç sormayın. Hani evli olsak, bu kadar olur. O beni çatır çutur çarpıyor, ben onu dan-dun yumrukluyorum; gül gibi geçinip gidiyoruz.

Tamam yani, kablolarla, antenlerle ve sairle iğne oyası misali işlenmiş bir binada çalışınca, görünmeyen bir fişle her daim prize takılıymış gibi yaşıyor insan. Vaziyet doğal sayılabilir yani...

Fakat ne olur ne olmaz... Ben yine de iletişimin, muhabbetin, hoşlaşmanın filan adı, şu Ben Evleniyorum, yok, Biz Evleniyoruz, yok be, yine değişmişti di mi, şey, neydi; hah, Sevda Masalı’nın ‘türedi’ tabiriyle ‘elektrik’ alışverişine dönüştüğünden beri kendimi yoklama ihtiyacı duyuyorum.

Málûmunuz, hayat dilde varolur. E, hál böyleyken, bünyedeki elektriği kime yollayacağını bileceksin, voltlarını moltlarını öyle müsrifçe, olur olmaz kişilere akıtıp hacamat etmeyeceksin...

Bakınız taze taze: Nurgül Yeşilçay, Cem Özer ile sürekli birlikte görünmelerini aşk şeklinde yorumlanmasına isyan etmiş. Nasıl etmiş?.. ‘Aralarında henüz bir elektrik olmadığını, ancak ilerde bir ilişki yaşanırsa, buna da kimsenin şaşırmaması gerektiğini’ söylemiş...

Sonracığıma, Perihan Mağden’in kaleme aldığı İki Genç Kızın Romanı’ndan uyarlanacak olan filmde anne rolünü oynayacak olan Hülya Avşar’ın; ‘Mağden tasvip ettiğim biri değil. Çok dengesiz ve patavatsız biri olduğu için ondan elektrik alamıyorum’ şeklindeki ‘müthiş’ belagatı var...

Bu elektrik geyiği bana bir iyi geldi ki sormayın. İşin adını farklı koyunca, her şey farklı görünüyor azizim... Daha düne kadar, kendimi nevroz topacı zannederdim; oysa güzel insan, gönül kadınıymışım; hatta bir nevi sevgi böcüğüymüşüm, bilmezmişim...

Asparagas

Çözümse, arıyoruz işte...

İsviçre’de yapılacak dörtlü konferansa katılmayacağını ancak bu durumun görüşmelerden çekildiği manasına gelmediğini açıklayan, bunun yanında Yeni Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yeni bayrağında, kırmızı rengin altta olmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirip ‘Bayrak, yatay değil, dikey çubuklardan oluşursa problem ortadan kalkar’ şeklinde bir ‘çözüm arayışına’ giden KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, geçinmeye gönlü olduğunu kanıtlamak adına yeni formüller de üretebileceğini ifade etti: ‘Mavi, sarı ve kırmızı çubukların arasına küçük küstüm çiçeği motifleriyle kenar süsü yapılabilir. Ya da bizim ünlü Kıbrıs keçilerinden iki tanesini, bir köprü üzerinde boynuzları tokuşturmuş şekilde resmeden bir bayrak düşünülebilir. Ya da diyorum, üzerinde ‘Ne emmeye, ne gömmeye’ yazan, graffitili bayrak modeliyle bir ilke imza atılabilir. Postmodern bir esprisi olur, hoş olur, yakışır...’
Yazarın Tüm Yazıları