Fulya Soybaş

Ahlaki çöküşün nedeni Tiktok mu

18 Şubat 2024
Bir yanda sosyal medya fenomenlerine yapılan operasyonlar ve art arda açılan kara para soruşturmaları öte yanda Laz Kızı, Donsuz Kelly, yatak odalarından canlı yayın açan çift, kız arkadaşının yüzünü gösterme bahanesi ile para toplayan adam, pelüş ayı isteyen dayı... Özellikle TikTok, canlı yayınlar ve bu yayınlardan elde edilen gelirler sebebiyle tartışmalı platformların başında. “Yasaklanacak mı” tartışmaları devam ederken, Dubai’de gençlerin ruh sağlığı odaklı bir konferans düzenlendi. Oradaydım. Genel kanı şu: “Toplumsal sorunlar dijital platformlara indirgenemez zira kullanıcıları bizatihi toplumun içinden insanlar. Yani toplum nasılsa aynası da sosyal medya.”

9 AYDA 16 MİLYON İÇERİK TEMİZLENDİ

TBMM Dijital Mecralar Komisyonu Başkanı Hüseyin Yayman, “Başta TikTok olmak üzere dijital mecralar sokağın önemli konularından birisi. Ulusal güvenlik meselesi haline gelmiş durumda” demişti. Öyle mi gerçekten? TikTok çocukların ve gençlerin özellikle de ‘müstehcen’ ve terör içerikli yayınlardan korunması için bir şey yapıyor mu? Bu sorunun cevabını, TikTok’un Orta Doğu, Kuzey Afrika, Türkiye (MENAT) Bölgesini de kapsayan geniş bir katılım ile düzenlediği “Sosyal medyada gençlerin ruh salığını korumanın yolları” konferansında aradım. İşte öne çıkan başlıklar:



DANS PLATFORMU İDİ ‘HER ŞEY’ OLDU

Yazının Devamını Oku

Yeniden yargılanması gündemde: Bunun nesi iyi hal

16 Şubat 2024
Ne yalan söyleyeyim videonun tamamını izleyemedim ama ne yaşandığını biliyorum.

O videoda 6 dakika boyunca süren işkence var, tekmeleyerek bir canlıyı öldürmek var. Neden bahsettiğimi sanırım anladınız!

Kedi Eros 1 Ocak’ta canice katledildi ve katili, İbrahim Keloğlan da iyi hâl indirimi ile serbest kaldı. Karar, hukuk sistemine güvenimizi bir kez daha sarsarken, infial yarattı. Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı karara itiraz etti, sosyal medyada “İbrahim Keloğlan tutuklansın” kampanyası başlatıldı.

Ancak hâlâ bir gelişme yok! Peki, bundan sonra ne olacak? Ve dahası Hayvan Hakları Kanunu’na rağmen nasıl olur da bu suça ‘iyi hal’ indirimi uygulanır?

Olayın hukuki yönünü Avukat Deniz Kalafatoğlu, bir insanın el kadar kediyi, işkence ile öldürecek kadar gözünün dönmesi halini de psikolog, sosyolog Dr. Serap Duygulu ile konuştum.

KANUN VAR AMA UYGULAYAN YOK

Yazının Devamını Oku

14 şubat öncesi bir sor... Aşkın kimyası var mı

12 Şubat 2024
“Aşk.” Leyla ile Mecnun, Kerem ve Aslı gibi... Mitolojilere, efsaneler, kitaplara, şiirlere konu olan... Filozofların, psikologların bir ömür anlamlandırmak için uğraştığı... Peki nedir “Aşk?” Tek bir tanımı olabilir mi? Bence olamaz, parmak izi gibidir aşk... Hayatı nasıl gördüğümüz ve kim olduğumuzla doğru orantılıdır, herkes kendince yaşar. Dolayısıyla biri için doğru olan diğeri için pekâlâ yanlış olabilir. Peki, aşkın bir kimyası ya da süresi var mı? Beyin mi yoksa kalp mi âşık olan? İlk görüşte aşk ne kadar mümkün? 14 Şubat Sevgililer Günü arifesinde psikolojik ya da romantik açıdan değil de nörobilimcilerin çalışmaları ışığında anlamaya çalışalım aşkı dedim. Prof. Dr. Derya Uludüz ile 7 soruda ele aldık.

HER YERE KALP ÇİZERİZ AMA ASLINDA KALP DEĞİL BEYİN AŞIK OLUR

1- Beyin mi yoksa kalp mi âşık olur?

Beyin âşık olur. Bir duygu olan aşk diğer tüm duygular gibi beyinde yaşanır.

2- Ama âşık olunca kalbimiz pırpır ediyor...

Çünkü beyin kalbe sinyal gönderir, kalp de beyin ne derse onu yapar. Beyinin emrinde sentezlenen birtakım hormonlar bizim kalbimizin çarpmasına, dikkatimizi o kişiden başkasına verememeye neden olur. Erkekte testosteron kadında östrojen hormonları olmasa aşkın esamisi bile okunmaz. Cinsellik hormonları tetikliyor bu işleri. Diyelim kadın yumurtlama döneminde, erkek Feromon (Pheromen) hormonu salgılıyor. Feromon, dışarıya koku ile yayılan bir hormon çeşididir. Kadın, erkekten yayılan o kokuyu duyduğu an ne boyunun ne posunun önemi kalmıyor, pat diye âşık olabiliyor. Ki hayvanlar üzerinde deneyleri yapıldı. Çok etkili olduğu görüldü bu koku meselesinin ve hatta ABD’de parfümleri falan satışa çıktı. Doğa kanunlarına göre canlılar eş bulup, nesillerini sürdürme güdüsü ile doğar ve insan da karşısındakini 5 duyusu ile algılar. Koklamak en önemlisi...

Prof. Dr. Derya Uludüz

3- İyi de her gördüğümüze de âşık olmuyoruz ama... Neden sadece ‘o’ kişiye âşık oluyoruz?

Burada çocukluğumuza dönmek gerekiyor.

Yazının Devamını Oku

İki tekere ‘kolay’ ehliyet... Can güvenliğini tehlikeye atar mı

11 Şubat 2024
Geçtiğimiz yılın ekim ayında Türkiye tarihinde bir ilk yaşanmış ve motosiklet satışları ilk kez araba satışlarını sollamıştı.

23 Ocak 2024’te açıklanan TÜİK verilerine göre trafikteki motosiklet sayısı 5 milyonu geçti.

Dün Resmî Gazete’de yayımlanan yeni yönetmelikle B sınıfı ehliyeti olanların, koşulları yerine getirmeleri durumunda 125 cc’ye kadar motosiklet kullanabilmesine izin çıktı. Bu da şu demek, artık trafikte daha da çok motorcu ile karşılaşmamız olası. Motosiklete olan bu rağbet hiç şüphesiz hava kirliliğini ve de keşmekeşe dönüşen İstanbul trafiğini azaltmak adına sevindirici. Ancak bu, binlerce ‘yeni’ motosiklet sürücüsünün can ve trafik güvenliğini tehlikeye atacağı anlamına da gelir mi? İşte yanıtlar...

KURYELER MOTOSİKLET CAMİASINDAN DEĞİL ONLARA AYRI YÖNETMELİK ŞART

Motosiklet Endüstrisi Derneği (MOTED) Genel Koordinatörü Remzi Öztürk, yeni çıkan yönetmeliği alkışlıyor. “Çünkü” diyor: “25 Ağustos’ta yayınladığımız verilere göre trafikte motosiklet sayısı arttıkça kazalar düşüyor. Eski yasa ile yeni yasa arasındaki tek fark bürokratik işlemlerin kolaylaştırılmış ve fiyat indirimi yapılmış olması. Dolayısıyla vatandaşı motosiklete teşvik eden bu yeni düzenleme gayet yerindedir. Güvenlik meselesine gelince... Güvenli sürüşün tek anahtarı eğitimdir. Bugün otomobil ya da motosiklet ehliyetine sahip olanlar eğitimlerini tamamlamaz, kurallara uymaz ve denetlenmezlerse hiçbir kanun yok ki başlı başına yeterli olsun. Buradaki en önemli kıstas toplumsal farkındalıktır!”

EN UFAK YANLIŞ ÖLDÜRÜR

Kuryeler peki?

Yazının Devamını Oku

Dayanışma umutları yeşertmeye devam etsin

9 Şubat 2024
‘Asrın felaketi’ olarak nitelendirilen ve 60 bine yakın canımızı kaybettiğimiz 6 Şubat depreminin birinci yıl dönümünde, bu acıyı yaşayanları yalnız bırakmamak, biraz da olsa yaralarını sarmak, dayanışmak ve kayıplarımızı anmak için bir grup sanatçı ile önce Adıyaman sonra Malatya’daydık. Her iki kent de büyük bir şantiye görünümünde. Bir yanda devam eden inşaatlar, molozlar diğer yanda ağır hasarlı olmasına rağmen hâlâ yıkılmayan konutlar... Bir de konteynerkentlerde yaşama tutunmaya çalışanlar var. Ancak beni en çok gençler ve çocuklar etkiledi. Sevdikleri, şehirleri enkaz altında ama geleceğe dair umutları değil. Bunda şüphesiz bölgedekileri bir an olsun yalnız bırakmayan gönüllüler, dernekler ve sivil toplum kuruluşlarının katkısı büyük ancak o da giderek azalmakta. Çağrım şu: “Dayanışma, umutları yeşertmeye devam etsin.”

DEPREMİN BİRİNCİ YILDÖNÜMÜNDE SANATÇILAR DA DEPREM BÖLGESİNDEYDİ

Kültür ve Turizm Bakanlığı ses sanatçısı Züleyha Ortak ve sanatçı arkadaşları, depremin ertesinde Hatay’a gitmiş, haftalarca deprem bölgesinde kalmış ve İstanbul başta, diğer illerden gelen yardımları organize etmişlerdi. Depremin yıl dönümünde, bu kez 118 bine yakın kişinin konteynerlerde yaşadığı Adıyaman Yeni Mahalle’deki K11 konteynerkentte kesişti yollarımız. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı koordinasyonunda oyuncu Burak Haktanır ve Muhammed Emre Kaya, sunucu Melike Öcalan ve sanatçı Serkan Aydın ile konteynerleri tek tek gezip, toplam 650 gıda kolisini sahiplerine teslim ettiler, hâl hatır sorup, beraber ağlayıp, güldüler.



GİTMEYECEKSİNİZ DEĞİL Mİ

Yazının Devamını Oku

Merhamete sıkılan 3 kurşun... İnsanlık öldü mü

4 Şubat 2024
İzmir’de taksi şoförü Oğuz Erge’nin ortada hiçbir neden yokken- gerçi bir neden olsa ne yazar, hiçbir neden insan canına kıymak için yeterli değildir- insanlık yoksunu Delil Aysal tarafından 3 kurşunla öldürülmesinin ardından yasta ve isyandayız! Nasıl olmayalım?... O kurşun sadece Erge’ye değil bize, bizi biz yapan değerlerimize daha da önemlisi insanlar ve diğer canlılar için dünyayı daha güvenilir bir yer kılan merhamet duygumuza da sıkıldı. Ki sırf bundan sebep ayrı bir ceza daha verilmeli katil zanlısına. Dolayısıyla bugün merhamet duygusunu masaya yatırmak isterim. Tabii bir de katil zanlısının ne ceza alacağı da tartışma konusu.

TÜM SUÇLARIN ARKASINDA O NEDEN: EMPATİ YOKSUNLUĞU

Soğukta bekleyip üşümesin diye aracına aldığı yolcu, Delil Aysal tarafından öldürüldü taksici Oğuz Erge. Kamera kayıtlarında katil zanlısının ateş ettikten sonra da Erge’ye yanaşarak, “Bazı insanlara güvenmeyeceksin” dediği duyuluyor. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a sorum şu: Bazı insanlara güvenmemeli mi? Diyor ki: “Güvenin de merhamet duygusunun da başı empati yapabilmektir. Empati yapamayanın ne merhamet duygusu gelişir ne güven ne hoşgörü ne alçakgönüllülük ne de affedicilik duygusu. Empati karşı tarafın sadece duygularını değil, ihtiyaç ve haklarını fark edebilmektir. ‘Dünyada kötülük neden artıyor, acımasızlık, zalimlik neden artıyor?’ konulu çalışmalarda ortaya çıktı ki ‘empati yoksunluğu’ tüm suçların arka planındaki asıl psikolojik nedendir.”

ÖNCE AİLE SONRA SOSYAL ÇEVRE

Peki empati kurma, merhamet duyguları öğrenilebilir mi? Yanıtı şu: “Bu duyguların gelişmesi ve yerleşmesi çocukluk dönemine dayanır. Evrensel bir değerdir merhamet. Aileden öğrenilir önce. Sosyal ortamlara girdikçe, sosyal ilişkilerde sınırı ve diğer insanların hak ve ihtiyaçlarını öğrendikçe de pekişir. Ancak bazen de öğrenmesine ve hatta karşı tarafın acısını anlamasına rağmen kişi ‘benim bundan çıkarım yok’ davranışı içine girebilir. Yani merhametli olabilmek için konforundan fedakârlık edebilmek, istek ve ihtiyaçlarından vazgeçebilmek de gerekir. Dolayısıyla empati yoksunluğu bencillik, tek kelimeyle ‘ben merkezcilikten’ kaynaklı. Küresel narsisizm var, ondan kaynaklı. Özellikle gençler arasında, ‘Ben önemliyim, başka hiçbir şey önemli değil’ bakış açısı yayılmakta. Bunun bir nedeni de batıdan eğitim almış psikologların ‘Aile değil, birey önemli. Olmuyorsa hayatını yaşa’ vurgusundan. Bireyi kutsallaştırmasından. Peki ya diğerleri? Hiç düşünmüyorlar.

Nevzat Tarhan

İYİLİK BULAŞICIDIR

“Eskilerin

Yazının Devamını Oku

Çocuklar boşa beklemeyin İstanbul’a kar yağmayacak

2 Şubat 2024
Meteoroloji bir yandan valilik, AKOM öte yandan...

Uyarılar arka arkaya geldi ama “Balkanlardan gelen soğuk hava” ve kar İstanbul’a bir türlü gelemedi. Habercilikte bir söz var, “İstanbul’a kar yağmadan Türkiye’ye kış gelmez” diye ama bakıyorum Anadolu’ya, Karadeniz’e, Doğu’ya...

Her ne kadar kış kışlığını yapsa da son 53 yılın rakamları ile karşılaştırıldığında istisnasız tüm bölgelerde yıl bazında sıcaklıklar ortalama 12 derece artmış, geçtiğimiz aralık ayı ise son 53 yılın en sıcak aralık ayı olmuş. Ortalama sıcaklık normalin 3.5 derece üzerinde ölçülmüş. Türkiye geneli aralık ayı yağışlarında ise yüzde 10’luk azalma var.

Şimdi gelelim “kar yağsa da sömestr tatili uzasa” diye dört gözle bekleyen çocukların sorusuna: “Kar ne zaman yağacak?” Şubat-mart ayları nasıl geçer? Bundan böyle kış hep sıcak mı geçecek? Ben sordum, Prof. Dr. Orhan Şen yanıtladı.

BALKANLAR’DAN GELEN SOĞUK HAVA İSTANBUL SINIRINDA KALDI

Ocak bitti, şubat başladı ama buna rağmen- İstanbul özelinde- kış mevsimi şartları yaşanmıyor. Doğal gaz faturası açısından “mutlu” haber olsa da ülkemiz ve dünyamız açısından sıkıntılı bir durum. Çünkü biliyoruz ki küresel ısınma uzun vadede, şu an pek dikkate alınmasa da su ve gıda güvenliği açısından büyük problem. Dolayısıyla gözümüz kulağımız meteorolojiden gelen haberlerdeydi. Ama beklenen olmadı. İstanbul’un kapısına kadar gelen kar içeri girmedi. “Keşke” diyor, İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Öğretim Üyesi, CNN Türk meteoroloji danışmanı Prof. Dr. Orhan Şen, “Elimde olsa, ben yağdırsam şu karı. İnan öğrenciler soruyor, veliler soruyor, çiftçiler soruyor, yola çıkacaklar soruyor. Yok! Yağmıyor, yağmayacak da...”

Yazının Devamını Oku

Nar ekşisinden sonra limon sosu da yasak

1 Şubat 2024
Geçen yıl yapılan düzenlemeyle içinde ‘eser’ miktarda nar olan ya da bazen hiç olmayan nar ekşisi görünümlü sosların yurtiçi piyasaya arzı yasaklanmıştı.

Tarım Bakanlığı bu kez limon suyu izlenimi veren limon aromalı soslar için harekete geçti.

Resmî Gazete’de yayınlanan yeni yönetmeliğe göre, 2024 aralık sonu itibarıyla iç piyasaya limon suyu görünümlü sos temin edilmeyecek. Amaç limon, nar ve benzeri ürünlerde üretimi arttırmak ve tüketicilerin yanlış yönlendirilmelerini önlemek.

Karar gayet yerinde olsa da aklıma takılan sorular şunlar: Bir, bunca zaman limon suyu, sosu ya da nar ekşisi sosu kullananlar sağlık açısından bir tehdit altında mı? İki, tüm suçlu ‘paketli’ gıdalar mı?

Üç, içinde et olmayan sucuklar, meyve olmayan su ya da sütler, zeytin olmayan zeytinyağı ya da ‘E’ kodlu ürünler için de benzer kararlar alınır mı?

İTİRAZ LİMON-MUŞ GİBİ YAPILMASINA

Yazının Devamını Oku