Fuat Bol

Nasıl bir belediye başkanı arıyoruz

12 Şubat 2024
İSTANBUL başta olmak üzere tüm büyükşehirlerimizin ne hale getirildiğini görüyoruz.

Ülke olarak deprem kuşağında yaşamakta olduğumuz ortada olan bir gerçek. Bundan da yakıcı gerçek ise binalarımızı depreme karşı dayanıklı yapmadığımız ve önümüzdeki bir büyük depremi de korkuyla beklediğimizdir.

Uzağa gitmeye gerek yok, daha dün 11 vilayetimizde meydana gelen ve 50 bin insanımızın ölümüyle sonuçlanan iki büyük depremi üst üste yaşadık.

Ölenlerin geri gelmesi mümkün değil, Hazine’nin varını yoğunu harcayarak yıkılmış olan şehirlerimizi ayağa kaldırmak için çırpınıyoruz.

Her zaman tespit ettiğimiz bir gerçeği bir kez daha gördük; deprem değil depreme dayanıksız binalar öldürüyor. Nitekim mevzuata aykırı yapılan binaların dizildiği sokaklar yerle yeksan olurken, TOKİ’nin depreme dayanıklı yaptığı binalar dipdiri ayakta duruyor.

Peki onca çürük binaların yapımından kim sorumludur? Başta zemini balçık olan yerleri imara açan belediye başkanları, belediye imar komisyon üyeleri ve belediye encümenleridir.

Bunun yanında doyumsuz mal sahipleri ile aç gözlü müteahhitlerdir.

Malum merkezi idare ‘kentsel dönüşüm’ diye adeta yırtınıyor. Özellikle Hatay ilimiz başta olmak üzere depremde yıkılan şehirlerimizin birçok noktasında, kentsel dönüşüm kararı alındı.

Aynı şekilde İstanbul’da da birçok ilçe belediyesi kentsel dönüşüm için geliştirilen projeleri uygulamaya başladı. CHP’li büyükşehir belediye başkanları ve onların kışkırttığı bir kısım insanımız kentsel dönüşüme karşı çıktı.

Yazının Devamını Oku

Siyaset ve dava

10 Şubat 2024
HEMEN her siyasetçi dava insanı olduğunu ve bu uğurda siyaset yaptığını söyler ama gerçekler hiç de söyledikleri gibi değildir.

Davalarının insanı siyasetçiler yok mu? Elbette var lakin bunların sayıları sanıldığından çok ama çok azdır. Sayıları çok az olan bu dava insanı siyasetçiler hem davalarında ve hem de bulundukları kurum ve kuruluşlarda (siyasi partilerde) lokomotif görevi görürler.

Güttükleri davaları da bulundukları kurum-kuruluş ve siyasi partiler de bu denli idealist dava insanlarının omuzlarında yükselir.

Diğer kahir ekseriyetinin davası ise, nefsidir, nefsinin arzularıdır, makamdır, şöhrettir, paradır vb. Öyle ki, o varsa, davası ve partisi vardır, kendisi yoksa, dava da parti de yoktur. Bu durumu, yakın çevrenizdeki siyasetçilerde pekâlâ görebilirsiniz.

Şimdi sorarım size; davası ‘Millî Görüş’ olanların, AK Parti’nin dışındaki partilerde ne işleri vardır? Erbakan’ın dillendirip yapamadıklarını, Erdoğan ve AK Parti gerçekleştirmedi mi? Şu hâlde; davası ‘Millî Görüş’ olanın, Erdoğan ve AK Parti’ye karşı çıkmaları, daha açık ifadesiyle karşı tarafın değirmenine su taşıyıp, AK Parti’ye kaybettirmek için çırpınmaları hangi dava insanlığına sığar?

Hangi ahlaka ve hangi erdeme sığar?

Hatırlayın; İstanbul’da AK Parti adayı Binali Yıldırım çok az bir oyla kaybettiğinde, Saadet Partili bir yetkili televizyonlara çıkıp ‘Biz kaybettirdik’ diye övünmemişler miydi?

Dikkat buyurun; kendileri kazandığı için övünmüyor, AK Partiliye kaybettirip, CHP’liye kazandırdığı için sevinç çığlıkları atıyor! Bu hal Milli Görüş hali ise, gayr-ı milli hal hangisidir?

İstanbul’da bulunduğum ilçedeki olaya bakın; kişi, vaktiyle bu ilçeden AK Partili olarak belediye başkanı seçilmiş. Döneminin sonuna doğru bir sürü şaibeli soruşturmalar geçirmiş ve uzun süre tutuklu kalmış. Sonra çıkmış ve iş hayatına atılmış.

Yazının Devamını Oku

Hüzünlü Mirac

7 Şubat 2024
Gazze’de İsrail vahşeti kol gezerken, Müslüman kanına doymayan İsrailli askerlerinin işgalinde bulunan mübarek ve mukaddes Mescid-i Aksa’da namaz kılmak isteyen Müminlere akla hayale gelmedik baskı ve işkenceler yapılırken, hüzünle, bir Mirac Kandili daha idrak ettik.

Bir avuç İsraillinin aylardır uyguladığı soykırımı, başta İslam Alemi olmak üzere bütün dünya ülkeleri sadece seyretmekle yetiniyor. Kimi ülkelerin halkları, bu denli vahşete dayanamayıp yürüyor, bağırıp çağırıyor lakin seslerini, lal kesilmiş kendi yöneticilerine asla işittiremiyorlar.

Demek ki, Allah’tan korkmayan, kullardan utanmayan bu yöneticiler, yalnızca ABD ve İsrail’den korkuyorlar. Bu da demektir ki, bütün bu yöneticiler, koltuklarına ABD ve İsrail sayesinde oturuyorlar!

Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın kutsal Mirac yolculuğu, Mescid-i Haram’dan (Mekke-i mükerreme) başlamış; isra, sırlarla dolu gece yürüyüşüyle bir anda Mescid-i Aksa’ya (Kudüs) getirilmiş ve oradan göklere; bilinemeyen, anlaşılamayan, anlatılamayan alemlere yükseltilmişti.

Sevgililer sevgilisi, bu kutsal yolculuktan, inananlara Mirac olacak namaz ibadeti emriyle dönmüştü. Kimi nasipsizler, Peygamber Efendimizin bir anda Mekke’den Kudüs’e gitmesine akıl erdiremiyor ve bu iş rüyada olmuştur diyerek, inkâr bataklığına sürükleniyor. Halbuki ayette geçen ‘isra’ kelimesi rüya için kullanılmaz; uyanık iken, gece yürümek manasına kullanılır. (El-Kavlul-Fasl)

Ayrıca Peygamberimizin anlattığı rüya olsaydı, kimse itiraz etmez ve tuhaf karşılamazdı.

İslam’ın içindeki bir kısım aklı evveller de (Mutezile Fırkası) Resulullah Efendimizin bir anda, Cennet’i, Cehennem’i ve daha birçok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememiş ve Mirac’ı kabul etmek Allah’a mekân tahsis etmek olur diyerek, Mirac olayını inkâr etmişlerdir.

Halbuki Allahü teala, Musa Aleyhisselam ile Tur-i Sina’da konuştu; haşa Tur-i Sina Allah’ın mekânı mıdır? Mü’minler, Cennet’te Allahü tealayı görecekler; Cennet de Allahü tealanın mekânı değildir. Allah, mekândan münezzehtir.

Mirac’la, inananların imanları kuvvetlenmiş ve her bir mü’min, Hz. Ebu Bekir sadakatiyle sıddıklık (sıddıkıyet-rehbere ve insanlara verdikleri sözleri bihakkın yerine getiren) makamına erişmişlerdir.

Yazının Devamını Oku

Algı ile gerçeğin savaşı

5 Şubat 2024
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, beş yıllık görev süresince hizmet yerine algıya, reklama ve propagandaya yöneldi. Doğrusu bunda da başarılı oldu.

Otuz bin lokantanın hizmet verdiği koca İstanbul’da 9 (yalnızca dokuz) adet çorbacı dükkânı açarak, bunun reklamını yaptı. Sıradan bir esnafın yapabileceği basit bir işi koskoca Büyükşehir Belediye Başkanlığı olarak açmaktan utanmadığı gibi bunu hizmet diye sundu.

Betonları dökülen, paslı demirleri gözüken, tehlike saçan üstgeçitlerde en ufak bir iyileşme yapmadan, şu ifadeleri içeren afişleri asmakta bir beis görmüyor: ‘Tehlike arz eden üstgeçitler İBB tarafından güçlendirilmektedir.’

İstanbul’un her tarafının donatıldığı ilanlara bakarsanız; İBB’nin İstanbullu’ya yapmadığı hizmet yok. Üniversiteliye yurt, bebeklere süt, yavrulara kreş, annelere bedava ulaşım, askıda ekmek, askıda fatura, ‘beka sorunu olan depreme’ karşı kentsel dönüşüm, üniversiteliye burs, sosyal destek kartı, yeni doğan desteği, tablet desteği, anne-bebek destek paketi, bebe bisküvisi desteği, eşya desteği, eğitim destek paketi, Metro ulaşımı, yollar, tüneller, deniz ulaşımı vb...

İmamoğlu’nun bu denli göz boyama taktiği, büyük kalabalıklara hitap eden ve ancak oy alamayan Osman Bölükbaşı’nın şu sözünü hatırlattı: ‘Harman bol lakin dane yok!

İmamoğlu’nda da laf çok lakin icraattan eser yok!

İstanbullu’nun en büyük sorunlarından biri de trafik çilesidir. İmamoğlu vaktiyle Beylikdüzü Belediye Başkanı’ydı. Büyükşehir’e gittikten sonra arkasına dönüp bakmadı bile; Beylikdüzü’nü, Avcılar’ı, Küçükçekmece’yi, Büyükçekmece’yi Silivri’yi yüzüstü bıraktı.

Milyonlarca nüfusun yaşamakta olduğu bu ilçelerde metronun lafı dahi edilmiyor. İnsanlar her gün saatlerce trafikte işkence çekiyor, ömürleri trafikte geçiyor.

İmamoğlu

Yazının Devamını Oku

Yerel seçim ve siyasi partiler

3 Şubat 2024
Yenilgiye doymayan siyasi partilerin seçimleri çığırından çıkarmak gibi bir huyu vardır.

Martın sonunda ülkemizde mahalli idareler için seçimler yapılacak. Azgın muhalefet daha şimdiden, yerel olacak seçimleri, genel seçim havasına soktu.

Akılları sıra mahalli seçimlerde zafer elde ederlerse, bu durumu bir erken seçim için fırsat bilecekler. Ve böylece genel seçimle iş başına gelen Erdoğan’ın ve hükümetinin meşruiyetini tartışmaya açacak ve onlara; ‘arkanızdaki halk desteği gitti’ denilip bir erken seçimin yolunu arayacaklar.

Bu durum, dünya üzerindeki demokrasilerde yalnızca bizdeki muhalefetin hastalığıdır. Zira bizdeki muhalefet (özellikle CHP) yenilgiye doymayan, arsız ve hadsiz bir yaklaşımla siyaset yapmayı maharet bilmektedir.

Halbuki bu iki seçim birbirinden çok farklıdır. Nitekim mahalli seçimlerle muhtarları ve azalarını, belediye başkanlarını ve belediye encümenlerini seçeceğiz ki bunların hiçbirisinin merkezi idare üzerinde en ufak bir tasarrufları yoktur ve olamaz.

Mahallinde yapacakları işler de öncelikle su, imar, ulaşım ve kanalizasyon gibi çevre ve çevre sağlığı, kentsel altyapı, temizlik ve katı atık, itfaiye, zabıta, acil yardım, kurtarma ve ambulans, defin ve mezarlık işleridir.

Diğer bir ifade ile millet, genel seçimlerle ülkenin merkezi yönetimdeki idarecilerini, mahalli seçimlerle de mahallesinin (ilçe, il) yukarıda anılan hizmetlerini görmesi için yerel idarecilerini belirler.

Bundan dolayıdır ki mahalli seçimlerde ‘yerel’ adaylar çok önemlidir. O ilçeden ya da ilden olmayan bir adayın (özellikle büyükşehirler dışında) seçilmesi çok zordur. Zira halk, kendinden olan, kendinin tanıdığı, bildiği ve değer verdiği bir kişiyi seçmek ister.

Bu kişi de mahallinin dert ve sıkıntılarını, eksikliklerini, ihtiyaç ve beklentilerini en iyi bilendir. Zira orada, o sıkıntılarla ve o beklentilerle bizzat yaşamaktadır.

Yazının Devamını Oku

Beton yığını şehirler

31 Ocak 2024
Şehirlerin de tıpkı insanlar gibi ruhları vardır; o ruhla yaşarlar. Çimentonun keşfi, o ruha kezzap döktü ve bundan böyle tüm şehirler beton yığınlarına dönüştü ve kendi ruhlarını öldürdü.

Artık ne sokak ne mahalle ve ne de şehir kültürlerinden bahsedilemiyor. Zira bunların hepsi silinip gitti. Yerleşilen her bir apartman, her katında ayrı dilin konuşulduğu, kimsenin kimseyi tanımadığı Babil Kulesi’ni andırıyor.

Devasa aile yapıları küçüle küçüle asgari seviyeye indi ve yalnızca karı-kocadan ibaret kaldı. Hesapta, çağdaşlaşıp medeni olmuştuk; beldelerimiz şehir planlayıcılarının, evlerimiz mimarların ellerinde mutena (seçkin) semtler ve lüks konutlardan oluşacaktı.

İmarlı beldelerde yaşayan insanımız müreffeh olacaktı. Tam tersi oldu; ruhsuz, beton yığınları haline getirdiğimiz şehirlerimizdeki insanlarımızı da mezkûr beton yığınları arasında öldürdük.

Ruhsuz, ölü şehirlerde ömür törpüleyen, yılgın, bezgin, mutsuz kuru kalabalıklar.

Dünyanın incisi sayılan şu İstanbul’u, doyumsuz-muhteris yöneticiler ve müteahhitler eliyle ne hale getirdiğimiz cümle alemin malumudur. Belli ki bu şehrin planları, burada sağlıklı hayat sürdürülemesin, insanları çile çeksin diye diye çizilmiş.

Adamını bulan arsasına yüzde 100 imar alma yarışına girmiş. O imarları alanların ve verenlerin gözlerini öylesine hırs ve tamah bürümüş ki, yaşamak için elzem olan nefes almayı ne kendileri için ve ne de gelecek nesilleri için düşünmeden gökdelenleri diktiler.

Park-bahçe, yeşil alan, koru, mesire yeri, ormanlar talan edilip üzerlerine beton döküldü.

Sözde şehirleşme adına tüm bu kepazelikler sergilenirken asıl konu unutulmuş; fay hatları üzerinde inşa edilen bu yapılar depreme dayanıklı yapılmamış.

Yazının Devamını Oku

İstanbul sahibini arıyor

29 Ocak 2024
Sayın Erdoğan, CHP zihniyetinin elinde batmış, bitmiş, tükenmiş bir İstanbul teslim almıştı (1994). Her yanı çamur deryası olan, havası solunamayan, suları günler hatta haftalar boyu akmayan ve dahası sokak ve caddelerinde çöp dağları biriken, sokakları zifiri karanlık talihsiz bir şehirdi İstanbul.

Erdoğan ve ekibi, mesai mefhumu tanımadan üstün bir gayretle çalıştı ve koca kenti çok kısa bir zaman zarfında ayağa kaldırdı. İstanbul’da gösterilen hummalı çalışma sonucu elde edilen başarılar, AK Parti’ye merkezi idarenin yolunu açtı. Diğer bir ifadeyle AK Parti, bugün yirmi yılı aşkın bir zamandan beri tek başına iktidarda ise bunu Erdoğan ve ekibinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nda sergiledikleri sayısız hizmetlere borçludurlar. Aynı anlayıştaki hizmet rüzgârıyla, İstanbul ve Ankara’da olduğu gibi diğer metropollerde de belediye başkanlıklarını AK Partili adaylar kazandı ve aynı hizmet yarışı bu kentlerde de sergilendi.

Malum, FETÖ fitnesinin tüm kurum ve kuruluşlarımızda olduğu gibi belediyelerimizde de mide bulandıran yansımaları oldu. FETÖ ile kıyasıya savaşa tutuşan Erdoğan’ın bir kısım belediyeler üzerinde zorunlu tasarrufları oldu.

Bu denli yaklaşım tarzı, olayların iç yüzünü ve dolayısıyla aciliyet gerektirdiğini bilmeyen halkta ters tepkiye sebep oldu. Bu ve bunun yanında yığınla sebeplerden ötürü halk, AK Parti’ye ders vermek istedi. Bu yüzden AK Parti, hem İstanbul ve Ankara gibi birçok ilin büyükşehir belediye başkanlıklarını kaybetti hem de genel seçimlerdeki oylarında hatırı sayılır düşüş oldu.

AK Parti’den alınan belediye başkanlıkları CHP’ye verildi ve geçen beş yılda görüldü ki CHP, eski CHP’dir ve hizmetle yakından ve uzaktan bir ilgisi yoktur. Halbuki İstanbul gibi hizmete susamış mega kentlerin duraksama lüksleri bile yoktur. Bu gibi kentlerde hizmetle zamanı yarıştıracaksınız ki oluşturulacak eserler sadra şifa olabilsinler. Taş üstüne taş konulmayan şehirlerimizin hali ortada; kuraklıkta önlem almayıp barajları kuruttular, yağmur yağınca da altyapı yetersizliğinden her tarafta seller, su taşkınları ve baskınları...

Trafikte bırakın alternatif yollar yapmayı mevcut yolların bile tamirinden acizler.

Hemen her gün İstanbul’da yaşayanlar cep telefonlarında şu notla karşılaşıyorlar: “Yola çıkacaklar dikkat! İstanbul’da trafik yoğunluğu yüzde 90’a ulaştı.”

Bir kişinin evden işe, işten eve gelmesi için gününün en az dört saatini yoğun trafikte geçirmesi gerekir.

Düşünüyoruz da AK Partili belediyenin hizmete soktuğu metrobüs, Avrasya, Marmaray, tüneller, köprüler ve metro olmasaydı bu İstanbul’un hali ne olurdu?

Yazının Devamını Oku

ABD, Batı ve İsrail kaybetti

27 Ocak 2024
Filistin’de sergilenen vahşet, İsrail ve müttefiklerinin gerçek yüzlerini tüm insanlığa gösterdi.

Halbuki daha dün, 2. Dünya Savaşı’nda Almanya, Yahudilere karşı soykırım uygulamış, onları öldürme merkezlerinde ve hem mobilize ve hem de sabit gaz odalarında, sistematik ölümlerle boğarak (karbon monoksit gazıyla) öldürmüştü.

Geçen 80 sene zarfında, Yahudi sermayesinin oluşturduğu dünya sinema endüstrisi, bu denli vahşi katliamları konu alan filmler üretti ve bunlar tüm ülkelerde gösterime sokuldu.

Hitler ve bir avuç avenesi günah keçisi ilan edildi ama Alman ordusu ve Almanya halkının çoğunluğu da bu şebekesinin yanındaydı. Hepsinden önemlisi mahut soykırımın baş mimarı olan Hitler de bir Alman’dı.

Aynı Almanya’nın bugünkü yöneticisi, aynı soykırımı yapan İsrail’in yanında, onun zulmüne destek oluyor, silah ve mühimmat veriyor. Aklı sıra Almanya günah çıkarmaya çalışıyor lakin bilmiyor ki, onun o gün işlediği ve bugün İsrail’in sergilediği günahları dünyada çıkarmanın imkân ve ihtimali yoktur.

Zira onların hakkından ancak ebedi olan cehennem ateşi gelir!

Dünyaya nizam verdiğini iddia eden ABD’nin Başkanı ‘Ben Siyonistim’, Dışişleri Bakanı da ‘Ben Yahudi’yim’ diyerek ufunetlerini kustular. Bu zihniyetteki insanların yönettiği dünyanın ne halde olduğunu varın siz hesap edin!

AB ülkeleri ise, tarihlerinin en zavallı halini yaşıyorlar. ABD’nin uydusu, Yahudi’nin esiri, acınacak bir halleri var.

Bu ülkeler sözde medeni ve hatta medeniyetin beşiği, fikir ve ifade hürriyetinin kâmil manada sergilendiği ülkeler. Halbuki bütün bu ülkelerde Filistinlileri savunmak ve onlara yapılan zulümleri dillendirmek büyük suç.

Yazının Devamını Oku