Türk kahvesinin beÅŸ asırlık yolculuÄŸu
Bize dair olan birçok değer değişiyor, kimliksizleşiyor ya da kaybolup gidiyor. Bayramları kutlamalarımız bile değişti. Kültür ve dil, ülkesini seven herkesin yozlaşmasına izin vermeyeceği kadar önemli iki şey. Benim de en büyük hassasiyetlerim. Geçen günlerde aldığım bir konuşma davetine de sırf bu hassasiyetim yüzünden katıldım. Konu Türk kahvesiydi. Türk Kahvesi Kültürü Derneği, bu özgün lezzetimizi korumak ve anlatmak için çok çaba sarf ediyor. Ben de yaptığım konuşmayla bu çabaya bir katkım olsun istedim. Daha çok insana ulaşsın diye bugün köşemi de bu konuya ayırıyorum. Gelin size 2013 yılında Somut Olmayan Kültürel Miras ilan edilen bize ait o kahvenin öyküsünü anlatayım…
Kahve Yemen’den gelir
Kahve çekirdeği 8. yüzyılda Habeşistan’da bulunmuş, işlenip içilmeye başladığı ve dünyaya yayıldığı yer ise 14. yüzyılda Yemen olmuş. O çekirdekler günümüze sağ salim ulaşana kadar ne badireler atlatmış ne badireler... Hem Hıristiyan hem de Müslüman dünyasında yasaklarla boğuşmuş.
Papa da yasaklamış kraliyet de
Papa yasaklı içecek ilan etmiş. Marsilya’da doktorlar tarafından sağlığa zararlı bulunarak içilmemesi önerilmiş. İngiltere’de kahvenin ve beraberinde kahvehanelerin yayılmaya başlaması kraliyeti rahatsız edince yasaklanmış. 1732’de bu kez Prusya Kralı Büyük Frederik ülkesinde kahveyi yasaklamış.
Sağ olsun Özdemir Paşa
Kahve Osmanlı’ya Yavuz Sultan Selim döneminde, Yemen Valisi Özdemir Paşa sayesinde gelmiş. Paşa, Yemen’de içtiği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul’a getirmiş. Sarayda kısa zamanda çok sevilmiş.Hatta saray görevleri arasına ‘kahvecibaşı’ adıyla yeni bir rütbe eklenmiş. Padişahın ya da bağlı olduğu devlet büyüğünün kahvesini pişirmekle görevli kahvecibaşı, sır tutmasını bilenler arasından seçilirmiş.
Ä°lk kahvehane, ilk yasak
Kanuni Sultan Süleyman dönemi önemli çünkü hem ilk kahvehane onun zamanında açılmış hem de kahveye ilk yasak getiren oymuş. Ne ironidir ki büyük aşkı Hürrem Sultan tam bir kahve müdavimiymiş. 1544 yılında Tahtakale’de açılan ilk Osmanlı kahvehanesini, iki Suriyeli Arap işletmeye başlamış. İkinci ironi 3. Murat dönemine denk gelmiş. Sadece İstanbul’daki kahvehane sayısı 600’ü geçmiş. Buna rağmen kahveye yasak koyan ikinci padişah olmuş. Yasaklarda, kahvehanelerin devlet yönetimini eleştirmek için toplanma noktaları haline gelmesi etkili olmuş.
‘İçebilirsiniz’ fetvası
Yasakların kalkmasında dönemin ileri gelenleri ve din adamlarının çabası olmuş. Kahvenin yanma derecesinde kavrulmasının haram olup olmadığı çok tartışılmış. Hatta kahve ‘Müslüman şarabı’ olarak bile adlandırılmış. Yasaklanması için de serbest bırakılması için de fetvalar verilmiş. Bir fetva özellikle önemli, o da Bostanzade Mehmet Efendi tarafından verilmiş. Fetvasında kahvenin haram olmadığını söylemekle kalmayıp faydalı olduğunu ilan etmiş. Sultan Ahmet de kahve içilmesini yasaklayan padişahlar arasındaymış. Son ve en meşhur yasak ise 4. Murat döneminde yaşanmış. 1633 yılında kahveyle birlikte tütünü de yasaklamış. Halka da İstanbul’daki büyük yangınlara kahvehanelerin sebep olduğu gerekçesi sunulmuş.
Fransızlara kahve
Kahveyi tekrar serbest bırakan, 4. Mehmet olmuÅŸ. Hatta Paris’te Türk kahvesini tanıtan da onun Fransa Kralı 14. Louis’ye 1669’da gönderdiÄŸi elçi Süleyman AÄŸa’ymış. Elçinin Türkiye’den getirdiÄŸi eÅŸyaları arasında çuvallar dolusu kahve de varmış. Osmanlı elçisi bizzat yapılışını gösterdiÄŸi Türk kahvesini, Fransızlara ‘sihirli içecek’ olarak tanıtmış. HoÅŸsohbet oluÅŸuyla kısa zamanda Paris aristokratlarını etkilemiÅŸ. Türk kahvesinin yanı sıra kültürü ve sohbetinin de paylaşıp yayılmasını saÄŸlamış.Â
Åžerbetler, lokumlar
Kahvenin sunumu da başlı başına bir konu olmuş Osmanlı’da. Öncelikle kahve şekersiz içilirmiş. Ama kahve öncesinde veya sonrasında tatlı bir şey yeme ya da içme geleneği varmış. Tatlı olarak şerbet gibi içecekler kullanılırmış; yanında reçel ya da lokumla da ikram edilirmiş. Kahveyle gelen suyun amacı ise damağı önceden kalmış muhtemel farklı lezzetlerden arındırmakmış.
Harem’den çıkan fal
Türk kahvesi ile ortaya çıkan bir diğer alışkanlık da kahve falı. Fal bakmanın Harem’den başlayan bir alışkanlık olduğu görüşü ağırlıkta. Cariyeler söylemek isteyip de rahatça söyleyemediği şeyleri kahve fincanına bakıp olmuş ya da olacak gibi anlatırlarmış. Sonra halk arasında da yayılmaya başlamış.
Kahve saati öğleye doğru
Kahveyle birlikte birçok yeni alışkanlık da ortaya çıkmış. Öncelikle kahvenin içilme saati bir geleneğe dönüşmüş. İngilizlerdeki 5 çayı geleneği gibi Türk kahvesinin içilmesinde öğleye doğru saatler tercih edilmiş. Hatta kahvaltı sözcüğü de bu alışkanlıktan kaynaklanmış; ‘kahveden önce yenen, kahvenin boş mideye gitmemesi görevini gören yemek’ anlamında ‘kahve altı’ denirmiş...
Saffet Emre Tonguç’dan kısa kısa…
YAZLA VEDALAÅžAMAYANLARA
Sonbahar gelse de aklı yazda kalanlara 5 önerim var. EÄŸer hâlâ tatil fırsatınız varsa, özellikle ekim sonuna kadar bu rotaları deÄŸerlendirebilirsiniz. Marmaris’in havası sonbaharda bir baÅŸka güzel olur. Bozburun Yarımadası, İçmeler, Selimiye, Turunç en tatlı halleriyle sizi bekliyor, kaçırmayın. Sığacık’a gidip sessizlik ve huzurun tadını çıkarın. Bozcaada’ya kaçıp rüzgâra kulak verin. Adanın kalabalıklardan arınmış halini çok seveceksiniz. Eski Foça’da daracık sokaklarda yürüyün, balıkçı lokantalarında uzun uzun yemeÄŸinizi yiyin, Datça’da hem Ege hem Akdeniz’e kucak açıp, bozulmamış bir doÄŸaya ruhunuzu teslim edin.Â
Â
ARİSTO’DAN AZİZ PAVLUS’A ASSOS
Assos bugün Ege’nin en güzel ve huzurlu köşelerinden... Yüzyıllar öncesinde de çok popülermiş. Assos’un Yunanca anlamı birinci demek. Batı Anadolu’daki çoğu kent gibi Lidya, Pers, Helen, Bergama, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinin ardından bugünkü halini almış. MÖ 4. yüzyılda Plato’nun öğrencilerinden Hermias da Assos’ta yaşamış. Yeğeniyle evlenen Aristo da Hermias’ın önerisiyle Assos’a yerleşmiş ve 3 yıl kalmış.
Aziz Pavlus, Anadolu’ya Hıristiyanlığı yaymaya çalışırken Assos’tan denize açılmış. Bugün turizm pastasından pay almasının sebebi ise 1980’lerden sonra da gezginler tarafından keşfedilmesi sayesinde olmuş.
Â
MİLAS’TAN GÜZEL HABER
Arkeoloji alanında ‘yüzyılın keşfi’ olarak nitelendirilen ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne aday olan Kral Hekatomnos’a ait anıt mezarın bulunduğu alan arkeopark olarak düzenlendi. Tarihi Milas evleri ise rengârenk bir yaşayan müzeye dönüştürüldü. Uzunyuva’da yer alan anıt mezar çok önemli. Çünkü araştırmalar, Hekatomnos’un dünyanın 7 harikasından biri olan Mausoleum’un öncüsü olduğunu gösterdi. 2 bin 400 yıllık mezar odası ve duvar resimlerinin de bulunduğu Uzunyuva Anıt Mezarı Arkeopark Alanı’ndaki çalışmalar 8 yıl sürdü. Bu alanda yer alan Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait 8 ev de restore edildi ve müze olarak açıldı.
Â
Korku komedi ile dopdolu bir hafta başlıyor!