Hatay'a Niye Gitmiyorsun?
Kanat Atkaya
İki bin yıldır açık bir caddede yürüyorum.
Antakya’daki Kurtuluş (Herod) Caddesi meşalelerle aydınlatıldığında dünyada bir ilk yaşanmış…
Asi Nehri ile bu cadde arasına yerleşmiş kadim Uzunçarşı’ya varmak azmindeyim. Aklımda baharatlar, renkler, kokular, akan kalabalığın ritmi gibi şeyler var.
Kahve içmek için girdiğim hanın geniş avlusunda bir huzur molası veriyorum.
İlk kez bu kadar vakit geçirme şansı bulduğum Antakya aklımı başımdan almış. “Niye daha önce, daha uzun süre için gelmedim?” diye kendime kızıyorum.
2 günlük hızlandırılmış Antakya turunda hayranlığım katlanarak artarken, dürüst davranayım utancım da artıyor. Ben niye daha önce gelmedim sahi Hatay’a? Antakya’ya, Arsuz’a, İssos’a niye gelmedim?
Hatay Arkeoloji Müzesi’nde onlarca uygarlıktan süzülüp gelen o güzellikleri, insanı kaidesinden sarsacak güzellikte mozaikleri, Arsuz Stelleri’ni, Aççana Höyük, Tayinat Höyük bulgularını görmek istememiş olabilir miyim?
Deli miyim ben? Arkeoloji müzelerine bayılırım…
Müze binasıyla sınırlamak mümkün değil bu muhteşem kentin zenginliklerini, yeri eşeleseniz tarih çıkabilir.
Büyük İskender’in Pers Kralı III: Darius’u tepelediği coğrafyadır, Hititler’den Romalılara onlarca medeniyetin yücelttikleri toprak, dağ, nehirdir. Bunu mu merak etmedim?
Anadolu topraklarındaki ilk cami olan Habib-i Neccar ile Hıristiyanlığın ilk kiliselerinden biri (birincisi) olarak bilinen Aziz Piyer (St. Pierre) ve Antakya Havrası neredeyse yan yanadır. Bu zenginliği mi önemsemedim?
Divane miyim ben? Tarihe bayılırım.
Sıcakta bile yardıma koşabilen rüzgârı, ters akışlı ve dik başlı nehri (Asi), eteklerini boğmadan, sıkmadan çevreleyen dağları, çıldırtıcı güzellikteki doğasına mı burun kıvırdım?
Şapşal mıyım ben? O doğaya kurban olunur.
Apollon ile Dafni (Daphne/Defne) var mesela. O güzel, o umutsuz aşk hikâyesi… Harbiye’ye gidip o aşkın ardından asırlardır göz yaşı döktüğüne inanılan o şelaleyi mi görmekten kaçtım? Hayalsiz miyim ben? Mitolojiye kalpten bağlıyım.
İyi yürekli, güler yüzlü, çalışkan, cömert, samimi, alicenap, medeni, huzurlu insanların yaşadığı yerlere karşı nasır mı bağladı büyük şehirli yürek?
Karşıdan karşıya geçerken otomobillerin yavaşlayıp yayaya yol verdiği, adres sorduğunuz kişinin tarif etmek yerine sizi peşine takıp 500 metre boyunca sohbetini de esirgemede kapıya kadar bıraktığı şehirlerin yabanisi mi olmuşuz?
Olur mu öyle şey? İnsana, insanlığa, iyiliğe açız, aç!
Aç demişken…
Yemek mi sevmiyorum ben?
Mesela şöyle Uzunçarşı’daki fırında hemen hazırlanıp hemen fırınlanan Tepsi Kebabı, Kâğıt
Kebabı gibi güzellikleri damak tadıma uygun bulmuyor olabilir miyim?
Haşa! Mümkün mü? Orada yerken bile özlemiş vaziyetteydim!
Semirsek, firikli aş, şıhıl mahşi, kabak börenyesi, bahtenis dolması, düğürcük köftesi, kınnep kebabı, tahinli tarator, kerebiç, künefe, cennet çamuru…
Hangi birini anlatayım, farklı medeniyetlerin kattığı lezzetlerden mürekkep bu dev mutfak kültürünü nasıl tanıtayım?
Lezzeti zaten dünyaca meşhur ama bir de yemeklerin efsaneleri, öyküleri var…
İşin bu kısmını Antakya’da sağolsun peşine takılmama izin veren ve baharat alışverişinden künefeci seçimine rehberlik eden Sahrap Soysal’a ve Refika Birgül’e, yani uzmanlarına bırakayım ben, böylesi daha iyi…
Hatay’da geçirdiğim hızlandırılmış ancak Hatay Büyükşehir Belediyesi, TÜRSAB ve Hürriyet’teki arkadaşlarımız sayesinde dolu dolu iki günlük tur beni kesmeyecek bunda eminim. Turizm alanında her türlü imkâna sahipken, önü açıkken, Suriye’de yaşananlardan dolayı Hatay kabuğuna “itilen” bir kente dönüşmek istemiyor.
Tarihiyle direniyor Hatay.
Mutfağıyla direniyor Hatay.
Yatırımlarıyla direniyor Hatay.
Doğa güzellikleriyle, insanıyla, umuduyla direniyor Hatay.
İstanbul’a uçakla 1.5 saat uzaklıkta bir cennet parçası, bir lezzet diyarı, bir yaşayan müze açmış kollarını bekliyor.
Deniz/kumsal istiyorsanız, en güzeli var.
Kültür turu istiyorsanız, ötesi pek yok.
Şikemperver iseniz, gastronomik maceralar planlıyorsanız, daha zenginini bulmak mümkün değil.
İnsan sıcaklığı, huzuru, hoşgörüsü ise cabası.
Kendime sordum “Niye Hatay’a daha önce gitmedim?” diye. Şimdi, eğer gitmediyseniz, bu soruyu kendinize siz sorun lütfen.
“Hep bildik yerlerde turlamaktan sıkılmışken, hesaplı, mideye ve ruha iyi gelecek bir plandan niye kaçıyorum?” diye sorun…
“Hatay’a niye gitmiyorum ben?” sorusuna kolay bir cevap bulabileceğinizi sanmıyorum.