Serkan OCAK / serkan.ocak@hurriyet.com.tr
3.600 metrede ‘ölüm duvarı’na nasıl tırmandım?
Burası Avrupa’nın en tepesi (Top of Europe), tüm dağcıların hayallerini süsleyen, nam-ı diğer ‘ölüm duvarı’ Eiger Zirvesi. Her yıl yüzlerce profesyonel dağcı tırmanış için gidiyor. Ancak her yıl yaklaşık 1 milyon turist de Avrupa’nın en yükseğine çıkıp Alplerin muhteşem manzarasını seyrediyor. Üstelik 100 yıl önce dağın içine oyulan tünelden trenle eşsiz manzarayı izleyerek zirveye çıkıyor... Bu maceraya siz de ortak olabilirsiniz... İster tırmanarak, ister kayak yapmanın zevkine vararak.
Bern Alpleri, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde... Yaklaşık 100 kilometrelik bir alana yayılıyor. 4 bin metrenin üzerinde çok sayıda zirvesi var. Buraya ulaşmak için önce Zürih’e, oradan da 2.5 saatlik bir yolculukla ‘İki göl arası’ anlamına gelen Interlaken’e, oradan da Grindelwald bölgesine gitmek gerekiyor. Grindelwald, aynı zamanda büyük bir kayak merkezi.
Buranın bir adı da ‘Top of Europe’ yani Avrupa’nın en yükseği... Aslında Avrupa’daki en yüksek nokta İtalya’daki Mont Blanc. En yüksek noktası 4.810 metre. Ancak Mont Blanc’a çıkmak için sadece profesyonel dağcı olmak gerekiyor. Çok az kişi buraya çıkabiliyor. ‘Top of Europe’a ise trenle çıkılabiliyor. Şaka değil, tam yüzyıldır insanlar dağın içine yapılan trenle buraya çıkıyor. Bu nedenle resmi olarak olmasa da fiili olarak daha çok insan gördüğü için buraya Avrupa’nın en yüksek noktası diyorlar...
Grindelwald’den ilk trene binerek iki aktarma ile en tepe noktaya ulaşılıyor. Buranın adı ise Jungfraujoch. Trenlerin büyük camları var. Bölge her mevsim muhteşem bir doğaya sahip. Yaz-kış insanlar buraya akın ediyor. Bizim bindiğimiz trende en çok Çinliler vardı. Hep birlikte şarkı söyleyerek zirveye doğru yol aldık. Rehberimiz Hansruedi Gertsch’in (Hans) verdiği bilgiye göre, Top of Europe’u görmek için yılda 1 milyon turist İsviçre’ye gidiyor.
Jungfraujoch’e ulaştığınızda Bern Alpleri’nin ana zirveleri açık bir havada rahatlıkla görülüyor. En önemlisi tabi ki dağcılar arasında da bir efsane olan 3.970 metre zirvesi bulunan Eiger Dağı. Diğer zirveler Mönch 4.107 metre, Jungfrau ise 4.158 metre. Dağların etkileyici manzaraları eşliğinde tren yolculuğumuz sürdü.
Tren yolunun yapımına 1893’de başlanmış. Kadın-erkek tam 19 yılda tamamlanmış Eiger’in içine oyulan 7 kilometrelik tünel ve demiryolu... Tren yolculuğu için tek bir bilet alınıyor ve her aktarmada bilet kontrol ediliyor. Biletin fiyatı yaklaşık 480 TL. Yolculuk sırasında Lungfrau Tren Yolları tarafından bir de ‘temsili’ pasaport veriliyor.
3.454 metredeki Jungfraujoch’e ulaşana kadar toplam üç kez durduk. İlk durağımız için özel izin almıştık. Normal yolcuların burada inmelerine izin verilmedi. Kuzey yamacına açılan kapıdan baktığımızda tam dağın ortasında, bir uçurumun kenarında olduğumuzu anladık. Rehberimiz, deneyimli dağcı ‘Hans’, bize güvenlik kurallarını hatırlattıktan sonra kuzey yamacındaki balkondan 10 metrelik bir tırmanış yapmamıza izin verdi. Eiger’in nasıl bir yer olduğunu ilk burada hissettim.
Eksi 6 derece, kasım soğuğunda bazen 30 saniyeliğine de olsa kış güneşi kendini gösteriyor ama kısa bir süre sonra sert rüzgâr geri dönüyor, zirveden rüzgârla gelen karlar üzerimize düşüyordu. Dağcılar boşuna söylemiyor; “Normalde dört mevsim vardır ama dağlarda 40” diye... Her saniye mevsim değişiyor çünkü...
Daha sonraki iki durakta diğer yolcularla birlikte 5 dakikalık kısa molalar verdik. Burada da balkonlar vardı ancak önlerine cam çekilmişti. Sadece muhteşem manzara seyrediliyordu. Özellikle Alesch buzunu seyretmek büyük keyifti.
Eiger için yapacağımız keşif henüz sona ermemişti. Son durağımız Jungfraujoch geçidinin dışında, en uç noktaya doğru buzul üzerinde bir yürüyüştü. Dağın dışına çıkmak için yine hazırlığımızı yaptık. Tıpkı dağcılar gibi kol düzeni aldık. Dörderli iki grup halinde ayrıldık. Birbirimize bağlandık.
Kapıyı açıp buzulların üzerinde, tipiye doğru attık kendimizi. Oksijen az, soğuk fazlaydı... Yol aldıkça hareketlerimiz ağırlaştı. Yarım saatlik bir yürüyüşün ardından 3.602 metreye kadar ulaştık. Bizim zirvemiz, Avrupa’nın en yüksek noktası işte tam burasıydı... Belki buraya ilk çıkanlar biz değildik ancak kendi hayatımız açısında bu da bir ilkti.
Eiger Dağı’na yapılan tırmanışların hikâyesi dillere destan... İlk tırmanış 1858’de uzun bir rotadan yapıldı. Kuzey duvarı ilk kez 1938’de 4 kişilik Alman ve Avusturyalı bir ekip tarafından tırmanılabildi. Çıktıkları rotaya ekibin lideri Heckmair’ın adı verildi. Tırmanış üç günde tamamlandı. Hatta bu tırmanışla ilgili ‘Kuzey Yamacı’ (North Face) adında bir de film çekildi.
Sonrasında farklı rotalar açıldı ama en popüler rota halen Heckmair. 1974’de efsanevi İtalyan dağcı Reinhold Messner ve Peter Habeler kuzey duvarını 10 saatte tırmandı. 1983’de Thomas Bubendorfer 4 saat 50 dakikada çıktığı dağa 2007, 2008’de Uli Steck üç saatten az sürede tırmandı. Steck, son rekorunu geçen yıl kırdı. Dağın zirvesine tam 2 saat 22 dakika’da tırmandı...
İsviçre’ye outdoor markası Mammut’un davetiyle küçük bir gazeteci grubuyla gittik. Türkiye pazarına Sportive ile birlikte ilk kez giren Mammut, Eiger Dağı’nın yer aldığı coğrafyada 1862’de doğdu. Önce halatla hayatına başlayan marka yıllar içinde kendini geliştirip dünyanın sayılı markaları arasına girdi.
Dağda çok fazla enerji kaybedildiğinden Top of Europe’daki yemeklerin çoğu bol kalorili... Altı katlı yapıda çok sayıda restoran var. Tırmanış sırasında çok enerji kaybedince yemekleri en kalorili olanlarından söyledik. Koyu kıvamdaki ravyolili pırasa çorbası (33 TL) ile viski soslu, patates kroketli ve sebze biftek (160 TL) kaybettiğimiz enerjiyi geri almamızı sağladı.