Paylaş
Bu kuşak gönül rahatlığıyla hasta olabilir Gezi Parkı’ndan sonra öğrendik.
Bir yandan gazdan yaşaran gözlerini silerken, bir yandan yaralılara yardım etmek için çırpınan doktorlar gördük.
Öyle vicdanlı, öyle güzel, öyle akıl almaz bir hekim ordusu yetişiyor ki tıp fakültelerinden, onları ağlamadan anlatmaya olanak yok anladık.
O doktorlar, avukatlarla birlikte meslek onuru denen şeyin yüzünü ağarttılar. Futbolseverlerin aklına Doktor Socrates’i getirdiler.
Kitaplara ve felsefeye düşkün Brezilyalı bir baba, üç oğluna da filozof adı koyar; Sofokles, Sostenes ve Socrates.
Tam adı Socrates Brasileiro Sampaio de Souza Vieira de Oliveira olan oğlu, küçük yaştan itibaren felsefeye vurulur, sonra futbola, sonra hekimliğe. Che Guevara, John Lennon ve Fidel Castro idolüdür, profesyonel futbolculuk yaparken tıp eğitimini sürdürür.
Socrates, kendi ifadesiyle bir cunta çocuğudur. Sosyal adaletsizlik hep dikkatini çeker. Futbolun, ona yaşadığı ülkeyi öğrettiğini söyler. Ve ülkelerinin gerçeğini değiştirmeleri gerektiğini.
Corinthians’ta oynadığı dönemde, kulüp yönetiminin oyunculara karşı tavrından rahatsız olur, kulübün oyuncular üzerinde kurmak istediği tahakküme karşı çıkar. “Corinthians Demokrasisi” diye anılacak olan bir hareket başlatır. Hareket sonunda, futbolcular emirlere itaat etmek yerine tüm kararları oylama ile almaya başlarlar. Sahaya hangi oyuncuların çıkacağından, antrenman saatlerine kadar her şey demokratik seçimlerle yürümeye başlar.
Corinthias kulübü, 1982’de şampiyon olduğunda futbolcular üzerinde “Demokrasi” yazan tişörtlerle şampiyonluğu kutlar. Socrates, sadece saha içi için değil, saha dışı için de demokrasi mücadelesi verir, taraftarları askeri diktatörlüğe karşı çıkmaya çağırır. Takım, onun öncülüğünde dikta rejiminin yıkılması umuduyla halkı sandığa çağırmak için “15’inde oy verin!” yazılı formalarla sahaya çıkar.
Socrates, o günler için şöyle demiştir: “Politik zaferlerim sportif zaferlerimden daha önemlidir. Bir maç 90. dakikada sona erer, ama hayat devam eder.”
Zarif bedeni, upuzun bacakları, asi saçlarına taktığı bantla Socrates, yetmişlerde doğanların futboldaki ilk kahramanıdır. 1982 Dünya Kupası, onların hafızasına Socrates’in topuk paslarıyla kazınır. Socrates, Dünya Kupası kaldıramamış olmasına hiç hayıflanmaz, aksine “Unvanların ne önemi var ki! Biz oynadığımız oyunla bütün dünyayı heyecana getirmiştik. Sorun bakalım insanlara, 1982 Dünya Kupası’ndan neyi hatırlarlar? Brezilya’yı!” demiştir.
Zaten, Dünya Kupası kaldırmanın her zaman güzel futbol demek olmadığını düşünür. 1994’te Dünya Kupası’nı kazanan Brezilya’nın oyununu berbat bulur. Brezilya’nın “eziyet verici” futbolunu; çocukların top oynayacağı boş arazilerin yok oluşuna, nüfuzlarını kullananların çocuklarını kulüp altyapılarına sokması nedeniyle sokak çocuklarının fırsat bulamamasına bağlar.
Futbolu bıraktıktan sonra, bir süre Brezilya’nın fakir kasabalarında gönüllü olarak doktorluk yapar. Brezilya Milli Takımı’nın ve futbolun doktoru Socrates, 2011 yılında, 57 yaşındayken hayata veda eder. Arkasında, endüstriyel futbolu nefis bir topuk pasıyla çalımladığı bir cümle bırakır:
“Futbol sahasında güzellik, zaferlerden daha önemlidir!”
Herkesin bir “Sevgili Doktor”u vardır, kimilerininki Çehov, kimilerininki Che, kimilerininki sigortanın asabiyecisidir.
Futbolseverlerinki ise kesinlikle Socrates’tir.
Yazarın son yazıları |
#18 Haziran 2013 Bu da mı gol değil?
#15 Haziran 2013 Deliler kazandı
#11 Haziran 2013 Yalnızsan Komiği Duyamazsın
#8 Haziran 2013 Sınav sırası şimdi futbolcularda
#4 Haziran 2013 Çarşı sen bizim her şeyimizsin
#1 Haziran 2013 Sık bakalım
Paylaş