Paylaş
Futbolumuza hâkim olan kültürün oyunun dışından beslendiğini söylemek mümkün. Alt metinde büyük ölçüde, milyon dolarların döndüğü bir pazarın beklentileri yatıyor. Pazar, kaçınılmaz olarak, oyun içinden çok daha fazlasını vaat eden oyun dışını seviyor. Hakem hatalarının ardındaki gerçekler, skandal, rezalet, felaket.
Sansasyondan beslenen, rezaletten, felaketten dem vurmaya bayılan futbol uleması sabrı, sükûneti ve sükûtu sevmiyor. Taraftardan sabır isteyen bir teknik direktör asla sevilmiyor, az konuşan beğenilmiyor, sakinlik ruhsuzlukla bir tutuluyor. Sabır değil yırtıcılık, sükûnet değil cevvallik, sessizlik değil lafazanlık prim yapıyor. Bunun dışında gösterilen her tavrın bedeli; kimi zaman alayla, kimi zaman mesnetsiz eleştiriyle, kimi zaman aşağılamaya varan yorumlarla ödeniyor, ama mutlaka ödeniyor. Hep bir acelecilik, bir telâşe, feryat figan bir ruh durumu isteniyor.
Oyunun dışından beslenen hâkim kültür, zaman zaman kendini bu anlayışın dışında var etmeye çabalayanları da girdabına çekiyor. Bir sözüne tutunduğunuz hatta tutulduğunuz, egemen kültürü dışlayan bir cümlesinin yüzü suyu hürmetine futbolu sevmeye devam ettiğiniz isimlere; kendileriyle, duruşlarıyla, tavırlarıyla çelişen cümleler kurduruveriyor.
Örneğin, Gençlerbirliği maçı sonrasında, “Farkın kapanmasına Galatasaray’ın saha içinde ve dışında izin vereceğini sanmıyorum” açıklaması, Aykut Kocaman’ı başka türlü sevenleri derin bir hayal kırıklığına sürükledi. Böyle bir ruh hali içinde Fenerbahçe - Benfica maçına gelindi. Aykut Kocaman, bu defa yine sıkı sıkı tutunmak istediğimiz, oyunun içine işaret eden bir tavır takındı.
Futbolumuzun ihtiyaç listesindeki en önemli eksiklikleri anımsattı: Sabır, sükûnet ve sükût. “Yenilmeyen takımı yendiniz” diye başlayan cümleleri, “çok değerli bir rakip” diye karşıladı. Kan, ter, gözyaşı, destan yazma edebiyatına hiç girmedi. Kaçan penaltıyı “Penaltıların bir kısmı kaçar, bir kısmı gol olur” diye özetleyiverdi. “Amsterdam” diye söze başlayanlara “Lizbon” diyerek rövanşı hatırlattı. “Tarih yazmak” filan demedi, Fenerbahçe için basbayağı tarihi olan bir maçın ardından sakinliğini, sükûnetini korudu, aşırılığa kaçmadan futbolcularıyla gurur duyduğunu ifade etti.
Aykut Hoca’nın vaveyla ile beslenen futbol kültürümüz için malzeme üretmeyen tavrı, tur atlamama olasılığına karşı bir önlem olarak okunacak, kesin. Çünkü prim yapan, Volkan Demirel’in, Meirelles’li, Kuyt’lı, Baroni’li, Webo’lu, Saw’lu Fenerbahçe için “Biz Türklerin neler yapabileceği” diye başlayan ve “Osmanlı’dan beri bu böyle” minvalinde devam eden derin tarihi analiz içeren açıklaması gibi açıklamalar.
Ligde şampiyonluğa oynayan iki takımın da ısrarla derin futbol göndermesi yaptığı, karşılıklı komplo teorilerinin üretildiği, saha dışı vurgusunun es geçilmediği bir ortamda hep birlikte ikili delilik yaşıyoruz. Birilerinin başarıyı engellemeye çalıştığı paranoyası ile gerçek sportif başarı hasreti arasında sıkışıp kalıyoruz. Bir cümlesine sıkı sıkı tutunduğumuz isimler bir anda derin hayal kırıklığının öznesi oluveriyorlar. Sonra bir tavırlarıyla yeniden umutlanıyoruz, bir hareketleriyle oyuna dönüyoruz, oyunun dışıyla içi arasındaki arafta top çeviriyoruz.
Bir Avrupa maçının ardından açıklamalarını hayranlıkla izlediğimiz, oyunun dışına yakıştıramadığımız, başka türlü sevdiğimiz Aykut Kocaman’ı, Türkiye liginde kimi zaman oyunun dışı ile ilgili konuşmaya sevk eden nedenler üzerine düşünmek gerekiyor. Hocaya kendisine rağmen o açıklamaları yaptıran nedenler futbolumuzdaki kirliliği açıklıyor çünkü.
O nedenleri yok etmeden futbol temizlenmeyecek biliyoruz. Aykut Kocaman gibi isimler hep oyunun içinde kalsın, bu ikili delilik sona ersin istiyoruz.
Yazarın son yazıları |
#23 Nisan 2013 Renkler ayrı dertler aynı
#20 Nisan 2013 2013 Git evinde oyna!
#16 Nisan 2013 Hakkı,Metin,Lefter! O güzel günler burada biter!
#13 Nisan 2013 Benzemez kimse sana
# 9 Nisan 2013Ben tekim,siz hepinizsiniz
# 6 Nisan 2013Akil adımlar
Paylaş