İzmir giderek kalabalıklaşıyor ve trafik problemi İstanbul’dan beter bir hale geliyor.
Çünkü İstanbul’da yıllar içinde çok alternatif yapıldı.
Çevre yolları, bağlantı yolları, ara geçişler; Marmaray, Avrasya tünelleri gibi çok sayıda alternatif İstanbulluların önünde...
Buna rağmen hala trafik yok mu?
Var...
Bunu da hükümetler çözecek.
Her şeyi İstanbul’da yapmayı planlar ve yaparsanız; sonuçta bu trafik yoğunluğu, kentleşmede altyapı sorunları ortaya çıkar.
Artık sakin bir İzmir yok...
Bir yerden bir yere yarım saatte gitmek de artık mümkün değil.
Hem de işe geliş gidiş saatlerinde değil; günün her anında böyle bir kaosun içinde kendinizi buluyorsunuz.
Sonunda İstanbul gibi olduk.
Ne diyebilirim.
Bu durum aslında yıllar önce belliydi.
O kadar çok yazdım ki bu konuda...
Elbette Antalya hepimizin vizyonunu genişletti. 80’li yıllarda başlayan turizm hamlesi Türkiye’yi başka bir lige taşıdı.
Şimdi ise başka bir hedefe doğru gidiyoruz.
Bunda Bodrum’un ve elbette buradaki markalı otellerin ve işletmelerin de büyük katkısı var.
Daha açık yazayım.
Fransa’nın Monaco’su ve Saint Tropez’sini, Yunanistan’ın Mikanos’unu, İspanya’nın İbiza’sı ve Marbella’sını sollayan bir Bodrum var artık...
Örneğin Bodrum Yarımadası’nın en büyüleyici koyu olan Cennet Koyu’nda yer alan
Ki; Türkiye bunu çok önce yapmalıydı.
Kamunun sadeleşmesi, harcamalarını kısıtlaması, vatandaşa örnek olması gerekir.
Bu elbette yerel yönetimler de için geçerli...
Belediyelerin de bir öncelik sıralamasına ihtiyacı var.
Seçim sonrasında birçok belediye başkanını ziyaret ettim.
Sevinerek görüyorum ki;
İster yumuşama deyin, ister normalleşme...
Size de iyi gelmiyor mu?
Uzun yıllar kutuplaşmalar, karşıtlıklar üzerine siyaset yapılınca toplum da gerginleşmedi mi?
En küçük sorunu bile konuşamaz hale gelmedik mi?
O yüzden hangi kavramı tercih ediyorsanız edin kabulümdür.
Ama ben hayatım boyunca ve her konuda makul olanı tercih etmişimdir.
Aşırılıkların, fazlalıkların bazen yönetilemez olduğunu biliyorum.
Toplumu ilgilendiren en önemli konularda bile bir araya gelemeyince çözümler uzuyor.
Bundan hepimiz, toplum zarar görüyor.
Yorumları dinliyor ve okuyorum.
CHP lideri Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaretini eleştirenler olduğu gibi destek verenler de var.
Ve hatta destekleyenlerin, bu ziyareti gelecek için olumlu bulanların sayısı da oldukça fazla...
Ben de onlardan biriyim.
Öncesinde gazeteci olarak çok kez haber için; sonrasında da askerlik döneminde edindiğim arkadaşlarım ve elbette haber için defalarca gittim.
Kendine özgü mimarisi, havası, insanlarıyla Çanakkale bana hep iyi geldi.
Hele büyükşehir havasından, trafiğinden bunaldığımda Çanakkale’nin o sakin sokaklarında yürümek; Eceabat’a, bazen Bozcaada’ya, Gökçeada’ya geçmek ruhumu dinlendirmiştir.
Çanakkalelilerin bir endişesi vardı.
Köprü tamamlandığında kente olan ilginin ve nüfusun artacağından kaygılanıyorlardı.
Haklılar...
Çanakkale’nin diğer kentler gibi bozulmasını istemiyorlardı.
Mobilyadan sonra enerji, Doğanlar Holding’in girdiği başka bir sektör oldu.
Enerjide iş modelleri “atıkları tekrar ekonomiye kazandırmak” oldu. Atıklardan; enerji, ısı, geri dönüşüm malzemesi, düşük karbonlu yakıt üretmeye başladılar. Tüm bunları üretirken de sera gazı emisyonları azaltıldığından “Karbon Sertifikası” elde eden Türkiye’nin en önemli markası oldular.
Biotrend markasıyla halka da açılan Doğanlar Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Davut Doğan ve ailenin diğer üyeleriyle geçen gün Çanakkale Ezine’de beraberdik.
Davut Doğan dedi ki…
“Biz bu yaptıklarımızla Türkiye’de geri dönüşümsel ekonominin en büyük oyuncusuyuz.”
Gerçekten de öyle…
Doğan ailesinin girişimcilik heyecanını uzun yıllardır takip ederim.
Enerji işinde de hep heyecanlarını ortaya koydular.