Zamansızlıkta bir gezinti

HOMEROS'un sözünü ettiği yerden, Bozcaada'dan Truva'ya doğru bakarken iki korkunç yılan çıkardı başlarını Ege'den.

Gözleri alev, alev dilleri ateştendi.

Kutlanmakta olan zaferin, yakında mutlak bir yenilgiye döneceğini söyleyen, içi tuzak dolu tahta ata karşı halkını uyaran kahin Laokon ve kızlarının üzerine kan ve ölüm kustular.

Homeros üç bin yıl önce, İlyada adlı eserinde ‘‘Tenedos'tan bakıldığında’’ diye başladığı cümlede bunu anlatır.

Dün sabah Bozcaada'da, Cevat Çapan Hoca'nın dediği gibi zamansızlıkta bir yolculuğa çıktık. Sevgili dostlarım Haluk Şahin ve Belgin Şahin'in girişimleriyle bu yıl ikinci kez, Homeros destanı Ege'de ses buldu.

Üç bin yıl önce anlatılan bir mekanı paylaşmanın duygusu, insanın gözlerini kendi içine çevirmesine yardımcı oluyor.

Nerede duruyorum? Nereden gelip nereye gidildiğini anlamak için ilk soru bu.

* * *

İNSANLIK tarihinin, hem en önemli hem de en çatışmalı medeniyet noktalarından birinin üzerinde durduğumuzu anlıyoruz dönüp Homeros'a kulak verdiğimizde.

Bazılarının, ‘‘Os'lu fos'lu isimlere sahip çıkarak düşmanların ağzının suyunu akıttırıyorsunuz’’ gerekçesiyle görmezden geldikleri geçmiş, bu toprakların ve bizim geçmişimiz. Efsaneleri de bizim, masalları da.

İlyada, Avrupa kimliğinin temelini oluşturuyor. Ama bizi de anlatıyor. Zamanın, hiçbir saf nokta bırakmayan derin kazanında kaynayan Anadolu insanını.

Homeros'un destanı Akdeniz'deki iktidar mücadelesinin destanıdır aslında.

Eğer Kazdağının eteğindeki verimli ovaları ve son derece stratejik önemdeki limanıyla Truva üç bin yıl önce medeniyetin doruğunda olan Mezopotamya, Kafkasya ve Asya'ya açılan kapı olmasaydı, Miken Kralı Agamennon hem diğer Yunan siteleri üzerindeki hakimiyetini pekiştirmek hem de Doğu Akdeniz'de egemen olmak için bu zorlu savaşa kalkışır mıydı?

Çanakkale'nin gücü işte bu. Truva savaşının öyküsü, üç bin yıl önceden bu bölgenin anlamına ışık tutuyor.

* * *

TRUVA, Sezar için de önemliydi. Fatih Sultan Mehmet Han için de. Büyük imparatorlukların kurucuları Truva ile hep bir ilinti kurdular geleceğe bakarken. Roma'nın kurucusu Eneas aslında bir Truva prensidir. Fatih Sultan Mehmet'in ise İstanbul'un fethinden sonra Truva'ya gittiği ve ‘‘öcünü aldık Truva’’ dediği ileri sürülür.

Dün bir grup İtalyan da Padova'nın kurucusu Antenore'nin izini arıyorlardı Truva'da.

Truva, zamanın dilimlere bölünmediği o geniş alandaki buluşma noktasıdır.
Yazarın Tüm Yazıları