Yine gazetecilik zamanı

Güncelleme Tarihi:

Yine gazetecilik zamanı
Oluşturulma Tarihi: Nisan 08, 2013 00:49

ÖLÜM haberleri gelmesini önleyecek her çaba desteklenmeye değer. “Barış süreci” de daha şimdiden Güneydoğu’da kan akmasını durdurdu. Sırf bu nedenle bile, biz gazeteciler bu sürece güç vermeliyiz.

Haberin Devamı


Ama nasıl? Süreçte aktif rol alarak, “Akil İnsanlar Komisyonu”na girerek mi? Yoksa yine gazetecilik yaparak, izleyerek, eleştirerek mi? Hükümete bakılırsa gazetecilerin bu süreci doğrudan sahiplenmesi, sorgulamaması, hatta aktif katkı vermesi gerekiyor. O nedenle de 20 gazeteci-yazar, 7 de akademisyen yazarı, Akil İnsanlar Komisyonu’na seçtiler; komisyonun yarıya yakını gazeteci.
Gazetecilerin bu komisyona girmeleri, Sabah’ın Okur Temsilcisi Yavuz Baydar’ın girişimiyle Dünya Ombudsmanlar Örgütü’nün (ONO) mail grubunda tartışıldı. Ombudsmanların büyük çoğunluğu, gazetecilerin böyle bir komisyonda yer almalarının yanlış olduğunu düşünüyordu. Bu görüşleri, Guardian’dan Chris Elliott’ın “Gazetecilerin böyle bir komisyona katılmaları, mesleki rolleri ve bireysel özgürlüklerinden vazgeçmeleri demek olur” cümlesi iyi özetliyordu. İstisnalar olabileceğine inanan okur temsilcileri de vardı. Bu yaklaşımı açıkça dile getiren Meksika’dan Gerardo Albarrán de Alba oldu:
“Devlet mekanizması gerektiği gibi çalışmadığında gazetecilerin müzakerelere katılmaları ihtiyacı olabilir. Her ülkenin etik kodlarının yanı sıra farklı gerçeği vardır. Ben ‘Ayrımcılığı Engelleme Komisyonu’ üyesiyim. Gazeteciler olarak insan haklarını koruyacak yeni yasalar inşasında hükümete katkıda bulunuyoruz. Bugüne kadar çelişki hissetmedim. Ombusdman olarak haber yapmıyor, karar almıyorum; sadece beni rahatsız eden konularda fikrimi beyan ediyorum“.
İstisnayı savunmasına rağmen Alba, “muhabirler ve editörlerin takip ettikleri olayın aktörü olmaları”na karşı çıktı. Sonra da “uzlaşma”nın bu istisnai durumların temel koşulu olduğunu vurguladı.
Alba’nın görüşlerini dikkate değer buldum. Bence de “istisnai durumlar” olabilir. Fakat bu istisnalar, kesinlikle haber ve karar alma süreçlerinin parçası olan muhabir, editör, gazete yöneticisi gibi pozisyonlarda olanları kapsamaz. Sadece yazar ve yorumcular bu tür komisyonlarda görev alabilir. Onların bu komisyonlara girmeleri de gazetecilik sınırlarını aşmamaları ve komisyonlarla ilgili toplumsal uzlaşmanın sağlanmış olması kaydıyla kabul edilebilir.
Oysa “Akil İnsanlar Komisyonu” tarafların üzerinde anlaştığı, bütün partilerin destek verdiği, bağımsız ve tarafsız bir kurul olamadı. Komisyon üyelerini siyasi iktidar belirledi; oraya bağlı olarak görev yapacaklar. Gazeteci olmayan ya da akademisyen kimliği önde olanlar için bir şey diyemem. Fakat oradaki gazetecilerin mesleki faaliyetlerinin zarar göreceği endişesini taşıyorum.
Çünkü bağımsızlık gerektiren mesleki rollerinin dışına çıkarak, toplumsal bir çatışmada bir tarafın aktörü haline geldiler. Uzlaşmanın dışında kalan kesimler, o gazetecilerin mesleki faaliyetlerini hep bu açıdan değerlendirecek.
Halbuki böylesine kritik bir süreçte “akil insanlar” kadar, gazetecilerin “eleştirel aklı”na da ihtiyaç var. Biz gazeteciler, sürecin aktörü değil, izleyicisi rolümüzle daha çok katkıda bulunabiliriz. Bağımsız ve tarafsız eleştirilerimizle sürecin doğru bir zeminde ilerlemesini, terörün sona ermesiyle kalmayıp, Kürt sorununun çözülmesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi sürecine evrilmesini sağlayabiliriz. Yine gazetecilik zamanı, işimiz çok...

Haberin Devamı

Silikonun faydaları ve mizah

Haberin Devamı

“SİLİKONUN faydaları” başlıklı yazı, Hürriyet Avrupa’daki sağlık sayfasında yayımlandı. Estetik cerrah olan Dr. Yaşar Sarıgül’ün yazısı, “ironik bir dille” kaleme alınmıştı. Silikonun kadınlara kariyer ve şöhret sağladığı, göğüslerine silikon taktıran kadınların suda batmadığı, silikonun kurşunla yaralanmalardan koruduğu anlatılıyordu! Adının yazılmasını istemeyen bir okur, Dr. Sarıgül’e gönderdiği ve yanıt alamadığı mail’i bana da iletti. Özetle şöyle diyordu okur:
“Herhalde silikon taktıranların tümünü her gece başka erkeklerle çıkan hafifmeşrep kadınlar olarak yazdığınızın farkında değilsiniz. Peki, silikonun kadınları üşütmekten koruduğunu, kurşun sektirdiğini hangi araştırmaya göre yazdınız? Silikon taktıranların hemen haber olup, ünlü olduğunu nereden biliyorsunuz?”
Okurun mail’ini Dr. Sarıgül’e gönderip yanıtını sordum; “Esprili bir yazı yazdım. Bir sonraki yazının sonuna ‘Burada gülünecek, gülün’ diye yazarım” karşılığını verdi. Evet, mizahi bir yazı kaleme alınmak istendiği anlaşılıyordu.
Fakat insanlara sağlık konusunda bilgi vermek için hazırlanan bir sayfada “mizah” yapılması sakıncalar yaratabilir. Mail gönderen okur örneğinde olduğu gibi yanlış anlaşılabilir; tevatür olarak yazılanların gerçek olduğu algısı yaratabilir. Doktorların hastalarına “şaka” yapmasında etik sınırlar nedir bilemem; ama gazetecilikte bilimsel yazıların şaka kaldırmayacağı açık.
Kaldı ki, mizah da hiç kimseye cinsiyetçi dil kullanma hakkı vermez. Oysa yazının sonunda göğüslerine silikon taktıran kızların kapılarının önünden Porsche, Ferrari gibi arabaların eksik olmadığını anlatan bir fıkra var ki, düpedüz ayrımcılık yapılıyor; kadınlar aşağılanıyor. Üzücü bir durum.

Haberin Devamı

Law ya da lav silahı

ADALET Bakanlığı ve AKP Genel Merkezi’ne düzenlenen saldırıda kullanılan silahın adı, Hürriyet’te “Law” olarak yazıldı. Bu konuda gazetelerde bir fikir birliği yoktu; bazı gazeteler tek harflik farkla, “Lav silahı” demeyi tercih etti. Bu farklı kullanım Veysel Yahşi adlı okurumuzun da dikkatini çekmişti:
“Law silahı terimi yanlış. Bu silahın Türkçesi lav silahı, İngilizcesi ‘flamethrower’dur, ateş püskürtür. 7. kata etkisi olmaz. O bazuka olmalı”.
Okur haklı mıydı? Askeri uzmanlara da sorup araştırdım. Gerçekten “Law” ile “lav” tamamen farklı silahlar. LAW, İngilizcesi “Light Ante-tank Weapon” olan bazukaların biraz gelişmişi kabul edilen hafif tanksavar bir silah. MKE’nin web sayfasında bu silah, “M72 Law Anti Tank Roketi” olarak adlandırılıyor.
Lav silahı ise “Alev makinesi” (flamethrower) olarak anılıyor. Yangın çıkarıcı yakıt fışkırtan bu silahı, İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD ve Almanya orduları kullanmıştı. Vietnam’da da ABD askerlerinin elinden düşmemişti.
Özetlersem, Ankara’daki saldırıda kullanılan silahın adı “Lav silahı” değil, “Law”. Sondaki ‘w’ harfi silah sözcüğünün kısaltması olduğu için ‘weapon’.
Law silahı değil doğrudan Law olarak yazmak yeterli...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!