Güncelleme Tarihi:
Sanat hayatında 50’inci yılını kutlayan ünlü ressam Hayati Misman, ilk fırçada hala yeni başlıyormuş gibi hissettiren resimlerini yaparken yeni ufuklara doğru yol alıyor. Türkiye’de ve yurtdışında çok sayıda prestijli sergide yer alan ve uluslararası ödüllerin sahibi olan ünlü sanatçı, akrilikten gravüre heykelden metal çalışmalara geniş yelpazede eserlere imza atıyor.
Ömrünün 42 yılını üniversitelerde öğretim üyeliği yaparak geçiren Hayati Misman genç sanatçılara ‘Tuvaliniz hiç kurumasın’ diye sesleniyor. Türkan Şoray Kültür Merkezi’nde küratörlüğünü İbrahim Karaoğlu’nun yaptığı ve Şebnem Bahar Art Galeri’nin desteğiyle açılan sergi için Antalya’ya gelen ünlü ressamla sanatla, üreterek geçen 50 yılı konuştuk
Ben bir çalışmaya başlarken hangi renkleri, hangi lekeleri kullanayım diye düşünüp plan yapmıyorum. Tasarım mimaride çok önemli olsa da resme yakışmaz. Her yeni resme başlamak yeni bir sancı. Her seferinde sanki nasıl yapacağımı bilmiyormuşum gibi resme korkarak başlıyorum. Tuvalin karşısına geçip bir hevesle ve heyecanla işe koyuluyorum. Bir renk başka bir rengi, bir form başka bir formu, bir dokunuş yenisini yaratıyor ve kompozisyon kendi kendine ortaya çıkıyor. Ancak bitti dediğim anda resim bitiyor. Zaman içerisinde tekrar eksiklerini görüp yeniden müdahale edebiliyorum. Bir yaratma sürecinin sonunda ‘Bitti’ deyip nefes alıyor insan.
Türkiye’nin her yerinde gravür eserlerinize rastlamak mümkün. Resimden heykele geniş yelpazede ve çok sayıda sanat eseri sizin imzanızı taşıyor. Ömrünüz resim yaparak geçmiş olmalı...
Ben değişik tekniklerle ve çok yoğun çalışıyorum. Şu anda 73 yaşındayım ve en az 50 yıldır hiç durmadan resim yapıyorum. Ressamın tuvalindeki boya kurumamalı. Uzun yıllar gravür çalıştım. Türkiye’nin en büyük boyutlu gravürlerini yaptım. Daha sonra yağlı boya ve akrilik çalışmaya başladım. Dünyada bir ilki denediğim metal işlerim var. Bunların yanında heykel üzerine çalışmaya da başladım. Bir teknikle yorulduğumu ve kendimi tekrar ettiğimi hissettiğim anda yeni bir malzemeye ve tekniğe geçiyorum. Çünkü aslolan yaratmak.
Yurtdışında Türkiye’yi temsil eden sanatçılardan biri olmak size nasıl hissettiriyor?
Çok büyük bir sorumluluk yüklüyor. Uluslararası yarışmalarda 25’e yakın ödül aldım. Pek çok sergide eserlerimle bulundum. Ama her an o temsile layık olacak işlere imza atmam gerektiğini hissederim ve bu sorumluluğun ağırlığını üzerimde hissederim.
Antalya sizin gelişinizle prestijli bir sergiye daha ev sahipliği yapmış oldu. Eserlerinizi burada sergilemeye nasıl karar verdiniz?
Serginin küratörü olan arkadaşım İbrahim Karaoğlu ve sanatçı Şebnem Bahar, Antalya’da böyle bir organizasyon yapmayı teklif ettiklerinde bunu heyecanla kabul ettim. Antalya’da ikinci sergimi açmış oldum. Burada olmak ve Türkan Şoray Kültür Merkezi gibi her detayı düşünülerek hazırlanmış bir mekanda sergi düzenlemek çok güzel. Benim işlerimin de bu mekana yakıştığını zannediyorum.
Sizin için üzerinde takım elbise bile olsa onu kirletmeden resim yapmayı başaran ressam demişlerdi. Doğru bir tespit mi?
Öyle bir şey söylediler. Duyunca epey güldüm. Ben farkında değildim. Kirli çalışıp etrafımı çok kirletirim. Ama yaptığım işe özen gösteririm. Gravürlerim tertemiz çıkar. Demek ki üstümü başımı da koruyormuşum.
Binlerce öğrenci yetiştirmiş bir sanatçı olarak genç ressamlara ne öneriyorsunuz?
Sanatın en büyük sloganı ‘Çalışmak, çalışmak, çalışmak.’ Onlara “Tuvalinizdeki boya hiç kurumasın” diyorum. Sanat, yeni şeyler deneyenleri yeni ufuklara doğru yolculuğa çıkarıyor. Resim yapmaktan kendine has imza yaratmaya geçebilmek, zor bir süreci göze almayı gerektiriyor.