IHA
Oluşturulma Tarihi: Mart 09, 2015 15:33
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK TATLI SU GÖLÜ OLAN BEYŞEHİR GÖLÜ’NDE BULUNAN BAZI ADALAR, VAHŞİ ATLARIN ÖZGÜRCE DOLAŞIP GEZDİĞİ, YETİŞTİĞİ BİR MEKAN KONUMUNDA BULUNUYOR. ADALARA TARİHTEN GELEN BİR GELENEK ÜZERİNE BIRAKILMAYA BAŞLANAN ATLAR, GÜNÜMÜZDE SAYILARI AZALSA DA BU ADET SÜRDÜRÜLÜYOR.
Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü’nde bulunan bazı adalar, vahşi atların özgürce dolaşıp gezdiği, yetiştiği bir mekan konumunda bulunuyor. Adalara tarihten gelen bir gelenek üzerine bırakılmaya başlanan atlar, günümüzde sayıları azalsa da bu adet sürdürülüyor.
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Üyesi Doç. Dr. Hüseyin Muşmal, yaptığı açıklamada, Beyşehir Gölü adalarını konu alan ilk kitabı olan “Tarihi Süreçte Beyşehir Gölü ve Adalarında Hayat” isimli eserde de adalarda yaşam süren vahşi atlar konusuna yer verdiklerini belirterek, “Bu adalardaki atlar vahşi, sahipsiz atlardır. Osmanlı döneminin uygulamalarından bir tanesi de Beyşehir Gölü adalarında yetiştirilen atlardır. Adalara özellikle bunlar bırakılıyor, hem adanın otundan hem de suyundan istifade ediyorlar. Ama günümüzde eskiden gelen bu gelenek artık kaybolmaya yüz tuttu, adalara at bırakılması uygulaması da zamanla azaldı” dedi.
Beyşehir Gölü’ndeki adalara sadece at değil, katır, eşek, camız ve küçük ve büyükbaş hayvan atılması geleneğinin halen sürdüğünü de dile getiren Muşmal, bazı adaların isimlerine de bu hayvanların adının verildiğini belirtti. Burada kalan atların yılın büyük bölümünde kendiliğinden beslendiğini ve kapalı ortam ve insan içerisine çıkmaması nedeniyle daha güçlü, gözü pek bir konuma geldiğini aktaran Muşmal, “Adalara bunlar yavru iken bırakılıyor, zamanla kısrak haline dönüşüyor. Burada insanlardan uzak özgürce yetişen atlar daha korkusuz, gözü pek besili bir at ve kısrak haline geliyor. Böylece istedikleri güçlü atları da buralarda yetiştirebiliyorlar. Eskiden bu atlar taşımacılıkta kullanılırken, günümüzde ise sadece binicilikte ya da hobi olarak istifade edilebiliyor. Tabi bu adalarda sadece at ve kısraklar değil, atın dışında hayvanlar da bırakılıyor. Aygır, camız, eşek ve diğer hayvanların bırakıldığına dair Osmanlının son dönemlerine ait kayıtlar bulunuyor. Hatta Osmanlı devletinin yayımladığı salnamelerde ve yıllıklarda adalarda özellikle kısrak ve at yetiştiriciliğinin yapıldığı söyleniyor, kayıt düşülüyor. Tabi geçmişte adalarda bu atların ve diğer türlerin yaşamı daha yoğunken günümüzde bu geleneğin artık kaybolmaya yüz tuttuğunu görüyoruz. Bu durumun da adalardaki otlanmayı artırdığı yönünde görüşler var. Bu hayvanlar adalarda belli bir doğal dengeyi de sağlamış oluyorlardı” dedi.
"GELENEK YAŞATILMAYA DEVAM EDİLİYOR"
Türkiye Rahvan Atlı Spor Kulüpleri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Erdal Poyraz da, Beyşehir Gölü’nün bazı adalarının uzun yıllardan bu yana at ve kısrakların yetiştirildiği önemli bir mekan durumunda olduğunu söyledi.
Göle kıyısı olan Yeşildağ, Üstünler, Kurucuova bölgelerinde yaşayan insanların geçmişten gelen gelenek ve adetleri uyarınca adalara bırakılan atların günümüzde de varlığını sürdürdüğünü belirten Poyraz, bu geleneğin günümüzde azalmış olsa da yaşatılmaya devam edildiğini söyledi.
Poyraz, “Günümüzde de bazı insanlar hala kısraklarını adalara atarlar. Eskiden özellikle at arabası ve çift sürmede kullanılan bu atlar, anlatılanlara göre, günümüzde belli bir marifetleri ve değeri olmayınca daha çok bırakılmaya başlanmış. Özellikle Üskelles adasında bunlardan çok sayıda olduğu söyleniyor. İnsanları gördüklerinde kaçtıkları, vahşi ve yabani oldukları anlatılıyor. Göle yakın yerleşim merkezlerinin ata merakı olan yetiştiriciliğini yapan insanları zamanında bu atları adalara atıyorlarmış. Adalarda atların kaçma şansı olmaması, çoban ve yem derdi, bakım zahmeti olmaması gibi sebeplerle buralara bırakıldığı söyleniyor. Bunlar yerli ırk at ve kısraklar. Eskiden arabaya, çifte koşturulan atlar. İçerisinde bunların ırkında rahvan da olsa bile artık genetiği bozulmuş ya da eğitilmediği için yabani olmuş olabileceklerini düşünüyoruz. Adalarda yaşam süren bu yabani atlar buranın otuyla, kışın ağaç kabuklarıyla, göl tatlı su olduğu için kıyılarındaki sulardan istifade ediyorlar. Ama kışın tüyleri çok uzadığından soğuğa dayanıklı oluyorlar. Ağır kış şartlarında zayi de olabiliyor, İnsanları görünce yabani oldukları için ürküp kaçıyorlar” ifadelerini kullandı.