Uzman Sosyal Pedagog - Psikolog Hanım Demirbaş:

Güncelleme Tarihi:

Uzman Sosyal Pedagog - Psikolog Hanım Demirbaş:
Oluşturulma Tarihi: Eylül 27, 2015 09:27

PSİKOLOG HANIM DEMİRBAŞ

Uzman Sosyal Pedagog-Psikolog Hanım Demirbaş, “Yeni eğitim ve öğretim yılı başlarken okulda birçok öğrenci gelecek haftalar ve ayların onları ne beklediğini bilemediğinden karışık duygularla okulun kapısından içeri girecekler” dedi.
Okula başlarken kaygı ve korkuların nedenlerini şöyle sıralayan Psikolog Hanım Demirbaş, “Okula ilk başlayacak öğrenciler genelde meraklı, öğrenmeye hazır ve sonunda okula gidebildikleri için gururlu oluyorlar. Diğerleri uzun tatilden sonra okuldaki günlerinin daha düzenli ve dolu dolu geçeceğine inanırlar, dolayısıyla mutlu olurlar. Daha büyük öğrenciler ise arkadaşlarını görecekleri için okulun açılmasına sevinirler. Okul kocaman ve kalabalık yapısıyla ürkütücü gelebilmektedir. Kimisi öğretmenden, kimisi öğrenmekten, kimisi diğer öğrencilerden, kimisi dışlanmaktan korkar veya onlar tarafından mobbinge uğramaktan endişe duyabilmektedirler. Öğretmenlerle, derslerle veya arkadaşlarıyla olumsuz deneyimi olan öğrenciler ise yeni öğrenim yılında kaygı, gerginlik ve korku hissederek okula başlayabilmektedirler. Birçok psikosomatik şikayetler; örneğin uyku sorunu, baş ağrısı, alt ıslatma, öfke patlamaları, bulantı, karın-mide ağrılarının temelinde bu sorunlar görülebilmektedir. Bu sıkıntılar gözlemlendiğinde profesyonel yardım gerekmektedir. Okul hayatı, bu durumdaki çocukların ruhsal sağlığını daha derinden ve uzun soluklu etkileyebilmektedir. Çoğu öğrenci zaten korkuyla okula başlamaktadır. 11-18 yaş arasında daha sık bir şekilde duygusal çatışmalar öne çıkabilmektedir. Çünkü bu zaman dilimi içerisinde çocuklar ve ergenler kendi kimliklerini geliştirmektedirler. Bu yaş döneminde ruhsal hastalıklar açısından yüksek risk içermektedir. Bu nedenle aşırı baskı, yüksek beklentiler ve stresten gerek öğrenciler gerekse veliler uzak durmalıdırlar. Çocuklar aynı zamanda duygular açısından da velilerin yansıması olduğu için, velilerin okulla ilgi durumunun olumlu bir biçimde olması daha çocukların başarısı üzerinde etkili olacaktır. Önemli okul olaylarında veliler daha rahat katılım göstermelidir. Örneğin okul araç ve gereçleri hazırlanırken daha mutlu, sevinçli, teşvik edici şekilde birlikte olmalıdır. Sosyal medyada mobbing yelpazesi geniş olduğu için ve öğrenciler buna maruz kalıyorsa veliler çocuklarını iyi gözlemlemeliler ki onlardaki davranış değişikliğine yol açan unsuru ayırt edebilsin ve çözüm yoluna gidebilsinler. Önemli olan kaygı faktörü sadece mobbing değildir” dedi. Eğitim kurumları ve toplumsal yapı kaynaklı nedenler hakkında bilgiler veren Demirbaş, “Eğitim kalitesi ve öğrenme koşulları da kaygı ve korkuyu tetiklemektedir. Başarısızlıkların ve başarıların puanlandırılıp onlara fazla bir anlam yüklenmesi, öğrenciyi rekabete sokup ona aşırı yüklenme, yüksek puan konusunda öğrenciyi zorlama, öğrencide zorlanmaya zemin hazırlayabilmektedir. Zamanla bu durum öğrencilerde "negatif bir benlik algısına" okul ve sosyal becerileri konusunda kendinden ‘şüphe etmelere’ yol açmaktadır. Dolayısıyla kendi gerçek potansiyellerini ortaya çıkarmada büyük bir engel teşkil etmektedir. Başarıyı propaganda eden bu çağda, öğrencilerde, zorlanmayla ortaya çıkan uyarı sinyallerini (konsantrasyon bozukluğu, saldırgan tutum, yeme ve uyku bozuklukları) fark eder etmez doğru çözüm yolu arayışına gidilmelidir. Her anne ve babanın haklı isteğidir çocuklarının başarılı bir geleceğinin olması. Okul ile başladığı sanılan ‘hayatın gerçeği’ bu yanlış inanç gerek uzmanlar gerekse birçok gizli kar amacı güden eğitim kurumları tarafından yayılması veliler ve öğrencilerde kaygı ve korkuyu tetiklemektedir. ’Çocuğunuzun geleceğini riske atmayın, çocuğunuzun öğrenme kapasitesini artırmak için’ gibi kaygı ve korkuyu ortaya çıkaran veya artıran felaket senaryolarından veliler hem kendilerini hem de çocuklarını korumalılar” diye konuştu. “Yeni öğretim yılı yeni bir şans demektir” diyen Hanım Demirbaş sözlerini şöyle sürdürdü;
“Her yeni yıl kendi içinde bir mucize barındırmaktadır. Veliler, bu mucizeyi keşfedip doğru sorularla güçlendirebilirler. Örneğin çocuğuna, okulun açılmasına özellikle hangi nedenle sevindiğini, geçen seneye göre bu sene neyi veya neleri farklı yapmak istediğini, kendine hangi hedefleri belirlediğini, bu konuda velisinin yardımına ihtiyacı olup olmadığını sorabilirler. Bu hedefleri slogan halinde yazıp öğrencinin çalışma masasının bulunduğu duvara asıp, somut ödüllerle çocuğu motive edebilirler. Çoğu zaman öğrencilerin zorlanması olumsuz bir veli-öğretmen ilişkisine de dayanabilmektedir: Veliler öğrencilerle ders çalışmaktan şikayetçiler, öğretmenler de velilerin eğitimsel eksiklerinden yakınmaktadırlar. Veliler, okulun öneminden bahsetmeli ancak okulun sadece hayatın bir parçası olduğunu da vurgulamalıdır.
Uyumlu, kooperatif veli-öğretmen ve veli-öğrenci ilişkisinin dışında öğretmen-öğrenci ilişkisi de nitelikli olmalı. Öğrenci öğretmenine karşı olumsuz duygular besliyorsa, o öğretmenden alacağı her türlü bilgiye kapalı olabilmektedir. Çünkü öğrenci kendini stresli bir ortamda hissetmektedir. Stres, öğrenmek için gerekli olan unsurları (açıklı, merak. alma ve öğrenme) yıkar. Stres altında olan bir çocuk öğrenemez. Bu durum çoğu öğretmenler ve veliler tarafından öğrencileri yanlış yorumlamalarına neden olur. İlgisiz, isteksiz, öğrenmeye, başarıya hevesi yok, beceriksiz, yetersiz gibi algılayabilmektedirler."
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!